ALEVLER ARASINDA 7 SAAT / BİR FACİADAN NOTLAR
YENİDÜZEN ekibi olarak, Ülviye Akın Uysal ve Didem Menteş'le dün Trodos'taydık…
Öncelikle şunu belirteyim, evet büyük bir alan yandı, yanmaya da devam ediyor ama "bütün Trodos kül oldu" denemez!..
Hala milyonlarca yeşil ağaç var, yemyeşil…
Yukarıya çıkmadan, olay yerine gitmeden bütün dağın yandığını sanıyordum, meğer öyle değilmiş…
Yanan bölgelerde korkunç bir görüntü var.
Devasa ağaçlar kap kara…
Bizim ulaştığımız sarp bölgelerde için için yanan yangının sesini duymak gerçekten ürkütücüydü.
Koca koca ağaçların ardından bir uğultu gibi sesi gelen alevlerin korkunç hali gerçekten insanın içini ürperten cinstendi.
Sabah saatlerinde başladığımız Trodos ziyaretine önce Asiniu ile başladık.
Neyse ki o bölgelerde fazla aşağıya inmemiş yangın, o güzel vadi (gidenler bilir) hala yemyeşil…
Asiniu'da yolun sonuna ulaştığımızda aslında yangının daha ilerde olduğunu anladık.
Bu kez yeniden anayola dönerek daha yukarıya çıkmaya başladık.
Az çok dumanı görseniz de olay yeri genellikle sarp zirveler…
Ulaşmak çok ama çok zor.
Bu nedenle birkaç köyün içinden geçerek dün bölgeyi küle çeviren yangının geçtiği alanlara ulaştık.
Manzara üzücü olduğu kadar ürperticiydi de…
Arazi araçlarının bile zorlandığı yollardan geçtik, uçurumlardan taşlar döküldü yanı başımıza…
Kocaman vadiler, koca koca ağaçlarda ölüm sessizliği ve keskin bir koku nefes almayı zorlaştıracak kadar yoğun ve ağır bir hava…
Yerden yükselen ısının yüzümüze vurması zaten sıcak olan havayı daha da bunaltıcı hissetmemize neden oluyordu.
İçersinde "EOKA" anıtının olduğu Spillia yangında kül olmaktan son anda kurtulmuş belli ki…
Zira köyün hemen kuzeyinden itibaren kapkara yanmış orman başlıyor.
Ve ölüm sessizliği…
***
Diğer taraftan olayın bir de insani boyutu var tabii…
Galata bölgesinde bir merkez oluşturulmuş.
1 saat boyunca oradaki çalışmaları yakından izleme şansı da yakaladık.
Şunu söylemeliyim ki; çok organize ve profesyonel çalışıyorlar.
Gönüllülerin yangın noktalarına araçlarla ulaştırıldığı bu merkezde çadırlar kurulmuş.
Birkaç çadırda toplantılar yapılıyor, diğer toplanma alanlarında da organizasyona liderlik edenler gönüllü gençleri kısaca eğitiyorlar.
Orada bilgi aldığımız gönüllü ekiplerinden sorumlu Mario Stavro'ya "Kuzeyden katılım olup olmadığını" soruyoruz.
Belli ki o ana kadar herhangi bir katılım olmamış.
Ancak Mario Stavro "Kuzeyden de katılmak isteyenler oldu ancak 2500 gönüllü var açıkçası ihtiyaç da yok" diye konuşuyor.
Kuzey Kıbrıs basınında olduğumuzu öğrenenler pozitif bir üslupla bilgi vermekten kaçınmadı, bunu da not etmek gerekiyor.
İtfaiyeciler, gönüllü üniversite öğrencileri, ormancılar ve diğerleri canla başla çalışıyor kızgın güneş altında…
Ve biliyor musunuz, kimsenin gündemi "kuzeyden ya da Türkiye'den gelecek" yardım değil…
İnsanlar yangının derdinde, faciaya konsantre olayın kendisi ile boğuşuyorlar…
Fazlaca konsantre, fazlaca profesyonel ve fazlaca organize…
Tek dertleri yangını söndürmek!..
O gençlerin dik uçurumlarda alevlerin üzerine koşmasını hiç ama hiç unutamayacağım.
Böylesi bir maceranın ardından gazeteye döndüğümde sosyal medyada Kıbrıslı Türklerin "yangın" hakkında bir birini yediğini görünce de şunu söylemeden edemiyorum: Yahu her konuda mı sadece dır dır eder bir toplum?..
Trodos'a çıkan gönüllü Kıbrıslı Türkleri tenzih ederim ama, kimsenin bizim kısır tartışmalarımızdan haber yok, kusura bakmayın.
İnsanlar büyük bir trajedi yaşıyor, bunu en aza indirme dışında hiçbir gaileleri yok.
Ve biz hala kendi dünyamızda 'kavgacıklarımızla' baş başa kalıyoruz.
En acısı da galiba bu.
'Dırdırımızı' bizden başkası duymuyor, en fenası da bu.
Bir faciadan geriye bunlar kalıyor hafızamda…
Ne yazık ki…