George Kumullis
İki önemli olay, devletimizin anormalliğini bize hatırlattı, Kıbrıs toplumunun lobotomize edilmiş ahlaksızlar olduğu suçlamalarıyla başa çıkmaları da ciddi analizcilerin işini zorlaştırmaktadır...
İlk şoke edici olay, Omega televizyonunda yayımlanan “Aichmes” adlı programda, Sampson grubunun iki üyesinin bir ay içerisinde düzinelerce Kıbrıslıtürk’ü öldürdükleri yönündeki itirafları idi – Mayıs 1964’te yani... Aslında bunlardan birisi EOKA B üyesiydi ve kahkaha atarak şoke edici biçimde itirafta bulunmuş ve kendisinin 68 Kıbrıslıtürk’ü bizzat öldürdüğünü söylemiştir. Bu 68 kişinin tek “suçu” ise, dinleri idi: Rum Ortodoks ana-babadan değil Müslüman ana-babadan doğma talihsizlikleri bulunmaktaydı...
Hukuğun üstünlüğünün kökleşmiş olduğu normal bir demokratik ülkede, böylesi itiraflar hükümetten, siyasi partilerden (aşırı sağcı partiler hariç), Kilise’den (özellikle bizdekiden!) çeşitli örgütlerden ve elbette toplumdan çok güçlü tepkilere yol açar. Ancak tüm Kıbrıslırumlar’ın ağızları bu konuda hava geçirmez biçimde kapalı kalmıştır.
Bu hissizliğin açıklamaları vardır. Bu konudaki ilk argüman, savaş dönemlerinde böylesi olayların kaçınılmaz olduğu şeklindedir. 1964 senesinde durumun böyle olduğunu varsaysak dahi, Cenevre Konvansiyonu tutukluların ya da sivillerin öldürülmesinin bir suç olduğunu özellikle belirtmektedir.
Bir diğer argüman ise, Makarios’un Temmuz 1974’teki trajik olaylar ardından Kıbrıs’a dönüşünde “bir zeytin dalı” uzatmış olduğu için bu iki katilin kovuşturulamayacağı şeklindedir. Ancak böylesi bir savunma iki nedenle temelsizdir: Birincisi, bu af konusu yalnızca EOKA B’nin işlediği suçlarla ilgili idi, 1963-64 yıllarında işlenmiş suçlarla ilgili değildi. İkincisi ve daha da önemlisi ise suç işlemiş olan sanıklara ya da yargılanmakta olanlara yönelik olan af, anayasa dışı bir eylemdir. Eğer kurumlarımız normal olarak çalışıyor olsaydı, o zaman Yüksek Mahkeme, Makarios’a böylesi bir affın verilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu hatırlatmalıydı. Af, ancak mahkum edilmiş olanlara yönelik verilebilir. Bir başka deyişle Makarios’un enerjisi, anayasacıların deyişiyle “yetkisini aşan” (“ultra vires”) bir durumdu, Anayasa’nın Cumhuriyet’in Cumhurbaşkanı’na tanımış olduğu yetkinin boyutlarını aşmaktaydı yani...
Elbette bir de şu yaygın görüş vardır – hem Türkler, hem de Kıbrıslıtürkler, 1974’te benzer suçlar işlemiş oldukları için (bunu kimse tartışmıyor zaten), Kıbrıslırumlar’ın 1964-74 arasındaki tüm suç eylemleri otomatik olarak affedilmektedir. Ancak bu argüman da ahlaki olarak, hukuki olarak ve siyasi olarak çökmektedir. Eğer yarın iki toplum “göze göz, dişe diş” politikasını kabul edecek olursa, sonuçları ne olacaktır bunun? Kesinlikle özgürlük ve barış olmayacaktır. Tam tersine yeni bir barbarlığın, insanlık dışılığın, yamyamlığın ortasında bulacağız kendimizi ve zayıf olan taraf yok olacaktır. Unutmayalım ki uluslararası tanınmışlığımız vardır ve dolayısıyla, “KKTC”nin tersine uluslararası konvansiyonlar bizi bağlamaktadır.
Bunun da ötesinde, zamanın suçları sileceği gibi yanlış bir anlayış bulunmaktadır. Oysa adaletin son kullanım tarihi yoktur. Halen 100 yaşındaki Josef S. aldı bir Adam, Almanya’da yargılanmaktadır! 1939-1945 seneleri arasında tutuluların öldürülmesinden sorumlu bir toplama kampı gardiyanıydı o dönem. Bir taraftan 1964’te işlenmiş olan suçları unutmak, öbür taraftan da 1964’ten çok önce, 1915 ve 1922 yıllarında Ermeniler’e ve Pontuslular’a karşı soykırım kampanyalarını Türkler’in inkar etmesini eleştirmek, ikiyüzlülüktür.
Öteki kayda değer olay ise, Başpiskobos’un “POLİTİS” gazetesine yakın geçmişte verdiği röportaj idi. Normal bir devlette din adamlarıyla röportajlar çok ender yer alır ve bunlar sadece dini konularda olur. Bunun nedeni, demokratik olarak gelişmiş ülkelerde Devlet ile Kilise işleri ayrılmıştır. Kıbrıs’ta ise medya neredeyse her gün Kilise’nin başına kendisi sanki de bir bilgeymiş gibi herhangi bir konuda fikrini sormaktadır. İkinci Hrisostomos’un siyasi parti işlerine karışmasını, kendi tercih ettiği politikalar hakkında açıklık getirmesini ve hatta kendi kendini nötür olarak takdim etmesine bile olanak sağlayıp isteklerini tam olarak karşılıyorlar. İngiltere’nin “THE TIMES” gazetesini ya da Fransa’nın “Le Monde” gazetesini, bu devletlerdeki Başpiskoboslara partisel tercihlerini sorduklarını düşleyemiyorum bile!
Ne yazık ki Kilise ile Devlet’in tam olarak ayrılmasına giden yol, çok uzun bir yoldur. Bunu, 1689 senesinde yani bundan tam 333 sene evvel, İngiliz feylosof John Locke “Hoşgörü Üstüne Bir Mektup” başlıklı kitabında kaleme almış ve bu ayırımın neden önemli olduğunu anlatmıştır – bizim siyasi ve dini liderlerimiz bunu anlamamışlardır. Locke, kitabında Başpiskobosun, kilisenin sınırları içerisinde kalması gerektiğini yazmaktadır; siyasi işlere karışmamalıdır çünkü kilisenin kendisi tümüyle ayrıdır ve devlet ve siyasi işlerden ayrı tutulmalıdır. Bu ikisinin sınırları belirlenmiştir ve değişmez. Bu ikisini karıştıranlar, cennet ile dünyayı birbirine karıştırıyor demektir.
Kıbrıs’ın 21nci yüzyıldaki imajı insanı depresyona sürükleyecek niteliktedir. Bir yandan en üst düzey hükümet yetkililerinin domine ettiği çığ gibi sonsuz skandallardan oluşan yozlaşmalar mevcuttur – öbür yandan da devlet tuhaf, ikiyüzlü, acımasız ve kendisini normal bir devlete dönüştürecek reformları öğrenemeyecek bir halde olduğunu kanıtlamaktadır...
Ressam George Gavriel'in Başpiskobos Hrisostomos'un lüks düşkünlüğünü eleştiren bir resmi...
(George Kumullis’in 11 Haziran 2022 tarihinde POLITIS gazetesinde yer alan Rumca makalesinin kendisinin çevirdiği İngilizce versiyonundan Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
“Kosova’da “kayıp”lar için kazılara hız verildi...”
Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı’ndan Serbeze Haksiyaj’ın 17 Haziran 2022 tarihli haberine göre, Kosova’da “kayıp”lar için kazılara hız verildi. Haberi okurlarımız için derleyip Türkçeleştirdik. BİRN’in haberinde şöyle deniliyor:
*** Kosova, 1998-99 savaşında “kayıp” edilen insanların olası gömü yerlerinde kazıları hızlandırdı... Bu hareketin, Sırplar’la yeni bir anlaşmaya varılarak henüz bulunmayan “kayıplar”ın gömü yerlerinin bulunabileceği yönünde yetkililer öngörüde bulunuyor.
*** Kosova Adli Tıp Enstitüsü, Koşare adlı dağ köyünde bu hafta yeni bir kazıya başladı – ülkenin batısında bulunan bu köydeki kazı, savaşta “kayıp” edilenlerin bulunmasını hızlandırmayı amaçlıyor.
*** Altı diğer noktada da kazılar tamamlandı ancak tek bir “kayıp” şahıstan geride kalanlar bulundu. Bunu BİRN’e konuşan Kosova Kayıp Şahıslar Komisyonu Başkanı Andin Hoti söyledi.
*** “Haziran ve Temmuz aylarında farklı şehirlerde kazılar planlanmaktadır ancak bunun “kayıp” yakınlarına getireceği duygusal yük nedeniyle nerelerde kazı yapılacağını söylemeyeceğim” diyen Hoti’nin kendi babası da savaş esnasında “kayıp” edilmiş bulunuyor.
*** Yakın zamanda Suhareka belediyesine bağlı Leşan köyündeki bir mezarlıkta yapılan kazılarda olumlu bir sonuca ulaşılmıştı. Kosova’daki Avrupa Birliği’nin Hukukun Üstünlüğü misyonu EULEX, BİRN’e yaptığı açıklamada “bir kişinin mezarlıkta yeni bir mezar kazarken yüzeyde insan kemikleri görmesi üzerine” bu kazının başlatıldığını belirtti. Burada bulunan insan kalıntıları, DNA analizleriyle kimliklendirmek maksadıyla ilgili birimlere gönderilmiş bulunuyor.
*** Yakın geçmişte ayrıca Mitroviça kentinin Lumbardhe bölgesinde, Prizren belediyesine bağlı Planjan ve Gjonaj köylerinde ve ayrıca Kameniça belediyesine bağlı Hubovç ve Mokara köylerinde kazılar yürütüldü.
*** Kosova ile Arnavutluk arasında bulunan zorlu bir arazideki Koşare köyündeki yeni kazıların yanısıra, Kosova’nın Özel Savcılık Ofisi’nin Prizren belediyesine bağlı Has köyündeki arazilerde, Malişeva belediyesine bağlı Javor’da ve Drenaş belediyesine bağlı Lapuşnik’te de araştırma yapılması emri bulunuyor.
*** Lahey’deki Kosova Özel Mahkemesi’ndeki savcıların, Kosova Kurtuluş Ordusu eski gerillalarına işlemiş oldukları savaş suçları nedeniyle açtıkları davalarda, bu noktalarda “kayıplar”ın aranmasını istedikleri yönünde söylentiler bulunuyor.
*** Lahey’deki Kosova Özel Mahkemesi’ne Kosova’da ahali kötü gözle bakıyor, yalnızca Kosova Kurtuluş Ordusu’nu kötülemek maksadıyla kurulmuş bir makeme olarak görülüyor...
*** Kosova’nın adli uzmanlarından birisi, adı saklı kalmak kaydıyla BİRN’e konuştu ve Javor ile Lapuşnik’teki olası toplu mezarların “en hassas konulardan biri olduğunu” söyledi... Adli uzman, “Büyük olasılık bu noktalarda Kosova Özel Mahkemesi de kendi araştırmasını bağımsız biçimde yürütecektir – bu noktalar için mahkeme emirleri hala beklemededir” dedi.
*** Kosova’nın Özel Mahkemeler’le ilgili yasasına göre, Lahey’deki mahkeme yetkilileriyle Kosovalı yetkililerin işbirliği yapmaları zorunludur ve onlardan gelecek herhangi bir talebe, mahkeme ya da savcıların aldıkları kararlara da uyma zorunluluğu bulunuyor. Buna olası gömü yerlerinde araştırma yapma ve kazı yapma da dahildir.
*** Hoti, Kosova hükümetinin, Kosova Özel Mahkemesi adli uzmanlarının kazı yapıp yapmadığı hakkında bilgisi olmadığını söylerken, Lahey’deki Özel Savcılık Ofisi ise Kosova’daki olası kazılar hakkında yorum yapmaktan kaçındı.
*** Kosova’nın adli araştırmacıları aktivitelerini arttırırken, Sırbistan’da halen herhangi bir kazı yürütülmüyor – Sırbistan’da savaş esnasında pek çok Arnavut kökenli Kosovalı Sırp polisi ve askerleri tarafından öldürülüp toplu mezarlara gömülmüş, sonra da büyük bir gizleme girişimi çerçevesinde bu toplu mezarlar boşaltılarak yerleri değiştirilmişti.
*** Savaştan hemen sonra Belgrad yakınlarındaki Bataynika’daki polis eğitim merkezlerinde ve doğu Sırbistan’da Petrovo Selo’da dev toplu mezarlar bulunmuştu. Yakın geçmişte ise 50’den fazla “kayıp” şahıstan geride kalanların bulunduğu bir toplu mezar, 2013 yılında Sırbistan’ın güney batısındaki Rudniça’da ortaya çıkarılmıştı, bir diğer toplu mezar ise 2020 yılında yakınlardaki Kizevak’ta ortaya çıkarılmıştı, burada da on “kayıp” şahıstan geride kalanlar bulunmaktaydı.
*** Geçen ay, Sırbistan Kayıp Şahıslar Komisyonu yaptığı açıklamada, Sırbistan’ın güney batısında bulunan Stavali madenindeki bir kazının durdurulduğunu belirtmişti – burada olası bir toplu mezara bazı Kosovalı “kayıp” şahısların gömüldüğünden kuşku duyulmaktaydı ancak yürütülen kazılarda bölgede insan kalıntılarına rastlanmamıştı.
*** Sırbistan Kayıp Şahıslar Komisyonu Başkanı Veliko Odaloviç, BİRN’e yaptığı açıklamada “7 bin metre küp toprak bölgede boşaltılarak her bir metre kare dikkatle incelenip araştırılmıştı, olası bir mezar arayışı çerçevesinde” diye konuştu.
*** Kosova’nın buna tepkisi ise, Sırp yetkilileri işbirliği yapmamakla suçlamak olmuştu. Kosova, olası toplu mezar yerine ilişkin daha fazla sayıda uydu fotoğrafına ihtiyaç duyulduğunu belirterek, araştırmanın sürdürülmesi gerektiğini belirtmişti. Kosova’ya göre Sırbistan, Miloseviç döneminden suçları saklamak maksadıyla Sırbistan, toplu mezarların bulunması için elinden geleni yapmıyor...
*** Ancak Odaloviç, Sırbistan’ın “Priştine’nin taleplerini hiçbir şekilde engellemediğini” belirterek, buna kanıt olarak 914 Kosovalı Arnavut “kayıp” şahıstan geride kalanların Bataynika, Petrova Selo, Perucaç Gölü, Rudniça ve Kizevak’ta bulunup çıkarıldığını hatırlattı, başka yerlerde yürütülen çeşitli kazılarda ise insan kalıntısı bulamadıklarını belirtti. Odaloviç, “Bireysel ya da toplu mezarların bulunmasına yarayacak her tür bilgiyi kontrol ettiklerini” belirterek “sürecin politize edilmemesi gerekir” diye konuştu.
*** Her iki taraftan yetkililer de kayıp şahıslardan geride kalanların bulunmasına ilişkin ilerleme kaydedileceği yönünde imalarda bulunmuş oldukları halde, bugüne kadar somut herhangi bir ilerleme olmadı. Belgrad ile Priştine arasında ilişkileri normalleştirmek maksadıyla AB’nin fasilite ettiği diyalog esnasında Priştine’nin müzakere heyeti 2020’de Sırbistan ile birlikte savaş esnasında “kayıp” edilmiş olanların aranması için ortak bir komite kurma yönünde bir anlaşma taslağı hazırladıklarını belirtmişti... Ancak daha fazla ayrıntı verilmemişti.
*** Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuciç ise geçen hafta Alman Başkanı Olaf Scholz ile Belgrad’taki görüşmesi ardından “kayıp şahıslar konusunda bir anlaşmayı tamamamlamak üzere olduklarını” duyurmuştu. Ancak Vuciç, bu anlaşma konusunda detay vermemişti.
*** Bu arada Sırbistan ve Kosova, gizlenmekte olan olası gömü yerlerini ortaya çıkarmak maksadıyla birbirlerine savaş dönemine ait askeri arşivleri açmaları çağrısı bulunmaya devam etmişlerdi – ancak bu konuda da herhangi ciddi bir adım atılmamış, Priştine ile Belgrad arasında savaş dönemi arşivleri konusunda ciddi anlaşmazlıklar da devam etmişti... Bu alanda herhangi bir ilerleme kaydedilmesi de beklenmiyor.
*** 1998-99 Kosova savaşı sona erdiği zaman, 6 bin 44 kişi “kayıp” olarak listelenmişti. 23 sene sonra ağırlıkla Arnavut kökenli olmak üzere Sırp ve Romanlardan oluşan 1,600 “kayıp” şahsın gömü yerleri hala bulunamadı...
https://balkaninsight.com/2022/06/17/kosovo-digs-deeper-as-search-for-wartime-missing-intensifies/
(BİRN’den derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).