Ulus IRKAD
Tam kırküç yıl önce öğretmenliğe başladığımda devamlı onlarla kesişti yollarım. Aygün Bey ve Ülkü Hanım… Aygün Sevengül ve Ülkü Sevengül… Hayatları birbiriyle uyuşmuş, evlilikleri yanında meslekleriyle de birlikte olmuşlar ve hayatları boyunca da birlikte çalışmışlar. Anca beraber kanca beraber ilkesini devam ettirerek kocasının en ücra köylere bile gidişinde yanında olmuş Ülkü Hanım. Hep fedakarlığı şefkatiyle birlikte olmuş. Ta Baf’tan Kuzey Kıbrıs’a kadar…Örnek bir kadın öğretmen, örnek bir anne ve örnek bir kadın lider olmuş…
BAF’TA BAŞLAYAN ÖĞRETMENLİK HAYATI...
Ta Baf’tan başlamışlar öğretmenlik hayatlarında birlikte çalışmaya. 1963-64’ler derken, 1974 sonrasında da birlikte çalışmışlar Kuzey Kıbrıs’ta. Ülkü Hanım ta Poli’den… Aygün Bey Hirsofulu, Ülkü Hanım Polili’ydi. Doğdukları yerler de birbirine çok yakındı…
Öğretmenliğime başlarken Aygün Bey müdür olarak Güvercinlik Köyü’ne atanınca, sınıf boş kalmış ve o sınıfı ben almıştım. Tabi Ülkü Hanım da, Aygün Bey her nereye giderse o da Bey’iyle birlikte giderdi yanında. Hayatım boyunca bu kadar aktif evli öğretmen görmedim. Hızlarına erişmek imkansızdı. Ülkü Hanım öğrencilerinin başında, izcilik yanında basketbol koçluğu da yapıyor ve bu konuda da Güvercinlik İlkokulu’na başarılar kazandırıyordu. Muhakkak isimlerinden bahsettiriyorlardı. Ama sadece spor değil, eğitimde de ele aldıkları, etkili oldukları okulları büyük okulların yanında zirveye çıkarıyorlardı. Güvercinlik gibi bir köy okulunu Gönyeli veya Şehit Tuncer gibi okullarla yarışır hale getirdiklerini de çok gördüm ve yaşadım. Şunu da söyleyeyim evlendiğim hanımımı da Hirsofu’da ilkokulda okutmuşlardı. Orada da kesişen bir yanımız olmuştu. Benim hanımım onları anne baba gibi seviyordu. Onlar da benim hanımı… Çünkü eğitiminde bayağı payları olmuştu. Onu çok iyi tanıyorlardı.
ŞEHİT OSMAN AHMET İLKOKULU...
Sonra 1980’li yılların sonlarına doğru Aygün Bey, Şehit Osman Ahmet İlkokulu’na müdür tayin edilmişti. Ülkü Hanım da onunla birlikte eski okullarına tekrar geri gelmişti. Aygün Bey müdürdü ve muhakkak okulunu her alanda başarıya koşturtmak istiyordu. Kuzey Kıbrıs’ta ilkokullar kategorisinde bütün spor dallarına katılıyorduk. Maratondan tutun masa tenisine kadar… Her yerde muhakkak derece de alıyorduk. Basketbol ve voleybol dahil birçok dallarda artık final oynuyor veya kız ve erkekler dallarında şampiyon olup Türkiye’ye de gidiyorduk. Ben masa tenisi erkek-kız takımlarını almıştım ve üç yıl boyunca bu takımları Kıbrıs üçüncüsü yapmıştım. Aygün Bey ve Ülkü Hanım’ın işte böyle birlikte başarılı bir ikili çift olmalarına şahit olmuştum. Bu gibi insanlarla çalıştım ve bayağı da şanslıydım. Çünkü dinamik öğretmenliğin ne demek olduğunu bu tip öğretmenlerde görüyordum. Girne-Karaoğlanoğlu İlkokulu’nda Kara Mehmet’lerle, Mağusa’da Yaşar Eryaşarlar’la, Ali - Ayşe Korun ve de Aygün-Ülkü Sevengül gibi öğretmenlerle çalışma olanağım olmuş ve bu bakımdan bayağı şanslı addediyordum kendimi. Öğretmenliğim boyunca Kara Mehmet’i örnek aldığım gibi, hep onları örnek aldım.
ABLA VE ANNE GİBİYDİ BİZİM İÇİN...
Aygün bey de çok başarılı ve de disiplinli bir idareciydi. İnanın müdür olduğu okullarda, Ülkü Hanım’a diğer öğretmenlerden farksız davranmış ve eşit olmaya devamlı dikkat etmişti.
Demin bilgisayarda gezinirken Ülkü Hanımın kızlarından birinin yazısıyla karşılaştım. “Annemizi kaybettik” diye… Onlarla birlikte çalıştığım zamanlar benim için en verimli öğretmenlik dönemleriydi. Ülkü Hanım her zaman bir abla ve bir anne gibiydi biz genç öğretmenler için. Rahmetli Redif Ekinci’nin ve onun da aynı sınıflardan arkadaş olduklarını çok iyi hatırlıyorum. Redif Bey de emekliliğine kadar bizimle birlikte olmuştu. Onu da uzun bir süre önce kaybetmiştik. O dönemin öğretmenleri de yavaş yavaş eksildi aramızdan. Bugün de Ülkü Hanımı kaybettik.
Sevecenliği, cefakarlığı ve fedakarlığı, eğitim için yaptığı hizmetleri ve de bir anne şefkatiyle öğrencilerine faydalı olan gerçek bir öğretmenimizi kaybettik.
Ne diyeyim ki başka. Geride kalan anılar ve de örnek alınacak birçok değer ve hizmet aşkı... Aydınlıklar içinde kalın Hocanım.
Başınız sağolsun Sevgili müdürüm Aygün bey, başınız sağolsun Sevengül ailesinin tüm üyeleri, torunları…
Ülkü Hanım bir melek gibi hep üzerimizde olacak ve hep o anne şefkatiyle, gülüşüyle yepyeni öğretmen nesillere örnek olmaya devam edecek.
Saygıyla…
“Babam Ahmet Demirel gerçek bir çınar...”
Belgin DEMİREL
Siz de yapar mısınız? Filmi başa sarar gibi yaşamımı gözden geçiririm. En eski anılarımda, “Dolama dolamayı” türküsünü söyleyen genç bir adam vardır. Bazen neşesi yerinde ise bu türkü ile birkaç figür oyun da oynayan bir adam... “Ben oynamadan Gönyeli’de düğünler sonlanmazdı” demişti yıllar sonra. İşte bu adam benim babam Ahmet Demirel.
PAYLAŞMANIN ÖNEMİNİ ÖĞRENİYORUM...
Sonra ilkokula gittiğim yıllardan anılarım var. 8-9 yaşlarımdayım. Evimizin önü boş bir arazi. Mahallenin tüm çocukları hep birlikte oynuyor. Öğleye doğru acıkınca, bir koşu eve girip, aceleyle ekmeğe blue band margarin sürüyor, üzerine de ince şeker serpiştiriyorum. Şekerler etrafa dökülmesin diye de parmaklarımı ıslatıp, şekerlerin üzerine azıcık su serpiştiriyorum. Artık ekmekle sokağa çıkıp, bir yandan yeyip diğer yandan da oyuna devam edebilirim. Sokak kapısında babam ensemden tutup, beni durduruyor ve “Ya sokaktaki bütün arkadaşlarına da bu ekmekten yapacaksın, ya da ekmeğini evde yeyceksin. Onların evlerinde yağları veya şekerleri olmayabilir, canları çekebilir” diyor... O an paylaşmanın önemini öğreniyorum ve hayatım boyunca, çantama hiçbir zaman tek kişilik yiyecek koymuyorum.
TOPRAĞI SEVMEYİ ONDAN ÖĞRENDİM...
Bahçe işini, toprağı sevmeyi de ondan öğrendim. Biz kardeşler, daha henüz ilkokula giderken, evimizin bahçesinde hepimize birer tavla hazırlardı. İçine istediğimizi ekebileceğimiz tavlalar... Başucumuzda durur, neyi nasıl ekip, sulayacağımızı gösterirdi. Onun eseri olan bahçemizde bütün yıl boyunca elimizle toplayıp yiyebileceğimiz çeşitli meyve ağacımız vardı. Çiçeklerimiz de herkesi imrendirecek güzellikteydi.
CİVCİVLER ARACILIĞIYLA HESAP KİTAP...
Bir karton kutuda minik civcivlerle eve gelmişse, elimize kalem-kağıt almamız gerektiğini bilirdik kardeşler olarak. “Şu kadar civcive şu kadar para verdim. Haftada fiyatı şöyle olan şu kadar torba yem yeycekler. Şu kadar hafta sonra kesmelik olurlarsa, her bir civciv bize kaça mal olacak?” sorusuna hep birlikte cevap aramaya başlardık. Doğru cevabı bulamasak da herşeyin bir maliyetinin, bedelinin olduğunu öğretti böylece.
YEKÜN HARÇLIK...
Ortaokul ve liseye giderken, her ay başı harçlığımızı yekün olarak verirdi. “İsterseniz bir günde yeyin, isterseniz bir ay boyunca,” derdi. Bütçeyi ve onu idare etmesini de ondan öğrendim.
“Babam çiftçiydi. Amcanızla ben de onunla birlikte çiftçilik yapardık. Bir gün, ‘Babamın 400 dönüm arazisi var, ama beni tatmin eden bir hayat yaşamıyor’ diye düşünüp, bir meslek edinmeye karar verdim. 17 yaşındaydım ve demirci oldum” demişti. Ona hayranlığım artmıştı.
MAŞRAPPALARIMIZI O YAPARDI...
Çocukluğumun anıları arasında o demirci de vardır. Alaska süt teneke kutularına sap yapıştırırken, hayranlıkla izlerdik onu biz kardeşler, kırlangıçlar gibi dizilerek. Su içme maşrappalarımız olurdu bu teneke kutular. Blue band margarin tenekeleri daha büyüktü, onlara da sap yapardı; mutfak teknesinde veya hamamda kullanırdık. Çünkü henüz evlerde su şebekesi yoktu.
GÖNYELİ SPOR KULÜBÜ’NÜ KURMUŞTU...
40’lı yılların sonunda Gönyeli’nin tarihine geçecek bir adım da atmıştı birkaç arkadaşı ile, “Gönyeli Türk Spor Kulübü”nü kurmuştu. “Gençlerin kötü alışkanlıklara değil de spora yönelmesine sebep olduğumuz için gururluyum,” der konu açıldığında.
1956’da gardiyanlığa adım attı. Her gün onu ziyaretimde, özellikle EOKA Dönemi’ne ait çok kıymetli anılarını anlatıyor bana. Sosyal medya sayfamı takip eden arkadaşlar, mutlaka bazılarına rastlamıştır.
Elinden her iş gelen, her işin üstesinden gelen bir baba konforunda büyüdük. Bugün bu güzel baba, 97’nci yaşından gün almaya başladı. O gerçek bir çınar... Benim kendisini ne kadar çok sevdiğimi biliyor olsa da, bir kez daha ona, “Seni çok seviyorum babacığım!” diye sesleniyorum...