Akademisyen-Araştırmacı-Yazar, Avrupa Parlamenteri Niyazi Kızılyürek’in “Ulus Kaçağı” isimli kitabı Luricina’da (Akıncılar) tanıtıldı.
Kızılyürek’in hayatından yola çıkarak, Kıbrıs’ın bölünmüşlüğünü anlatan kitap, yazarın çocukluk ve ergenliğinin geçtiği Luricina’da, o günlerin coşkusu içinde okurlarla buluştu.
İlkokulun bahçesinde şarkılar söylendi, şiirler okundu, el yapımı Kıbrıs içkileri eşliğinde sohbetler edildi. Luricina’nın çok dilli, çok kültürlü, 1974 öncesi geçmiş günleri yeniden yaşandı.
İki yüzü aşkın kişinin katıldığı etkinlik gece geç saatlere kadar sürdü. Akıncılar Belediye Başkanı Hasan Barbaros, köylerinde ilk kez bir kitap tanıtım etkinliği yapıldığını söyleyerek, Niyazi Kızılyürek’in hayatından kesitlerin aslında kendi kuşağının da ortak öyküsü olduğu söyledi, etkinliğe gösterilen ilgiden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Müzisyen Arda Gündüz, özellikle Cem Karaca şarkılarıyla geceye imzasını attı, Baran gitarıyla eşlik etti; şair Neşe Yaşın, program yapımcısı Serkan Soyalan ve Milletvekili Doğuş Derya şiirler okudu, eski Başbakanlardan Ferdi Sabit Soyer ve gazeteci Cenk Mutluyakalı kitaba dair duygularını paylaştı, Sıla 4’ün efsane solisti Erdinç Gündüz unutulmaz şarkılarını seslendirdi.
Yazarı sevenleri çocukluk yıllarında mülteci olarak gitmek zorunda bırakıldığı Lurucina’da yalnız bırakmadı, geceye yoğun katılım gösterdi. Niyazi Kızılyürek’in kitaplarını imzaladığı gecede, özellikle Nazım Hikmet şiirleri seneler sonra bu kez “yasaksız” okundu.
“Köyün Hippi Pavyonunda 'Doğu Batı Gavur Müslüm Bir Bana' şarkısını çalmaya başladığımızda köyün Paşası pavyona dalıp müzik çaların kablolarını söküp attı, bizi de sille-tokat dışarıya çıkarttı” şeklinde Ulus Kaçağı’ndan yaptığı bir alıntı ile geceyi noktalayan Kızılyürek, yıllar sonra aynı arkadaşları ile aynı şarkıyı okuyarak, sahnede, “biz halen buradayız, o paşa nerede?” diye sordu.
Niyazi Kızılyürek, İletişim Yayınları’ndan okurları ile buluşan son kitabı Ulus Kaçağı’nda, ülkesi milliyetçiliğin bölücü çağrısının peşinden sancılar içinde sürüklendiğinde, bu çağrıya uymayan, bu nedenle iki yanda hep öteki, başka, yabancı kalan bir bölünmüş kimliğin hikâyesini anlatıyor.