“Uluslararası sözleşmeleri oybirliği ile onaylıyor, ancak uygulamıyoruz”

Barolar Birliği İnsan Hakları Komitesi Başkanı Av. Aslı Murat, uluslararası sözleşmelerin oybirliği ile onaylandığını ancak uygulanmadığını söyledi. İnsan hakları konusunda hem devlet hem de toplumun süslü sözlerin ilerisine gidemediğini anlattı.

“Uluslararası sözleşmeleri çekince koymadan onaylayan ender ülkelerdeniz. Bu, daha sonra denetim yapılmaması, devletin sorumluluk almamasından kaynaklanır. Sözleşmelerin meclisten hiç çekince konmadan, oy birliği ile geçmesine bakınca, çok duyarlı bir meclis var gibi görünüyor ama bunu uygulamada göremiyoruz”

 

“İnsan hakları konusunda çok parlak bir noktada değiliz. Sadece devlet değil, toplum olarak süslü cümleler kurup, insan haklarına çok saygılı gibi görünüyoruz ama somut uygulamada kocaman bir boşluk var. İnsan hakları alanındaki illüzyonu dağıtmalıyız”


Ödül Aşık ÜLKER

Barolar Birliği İnsan Hakları Komitesi Başkanı Av. Aslı Murat, uluslararası sözleşmelerin oybirliği ile onaylandığını ancak uygulanmadığını söyledi. İnsan hakları konusunda hem devlet hem de toplumun süslü sözlerin ilerisine gidemediğini anlattı.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin BM Genel Kurulu’nda kabulünün 71’inci yılında YENİDÜZEN’in sorularını yanıtlayan Av. Murat, “Uluslararası sözleşmelerin onay sürecine bakıldığı zaman çok duyarlı bir meclis var gibi görünüyor ama bunu uygulamada göremiyoruz” diye konuştu.

 

Soru: İnsan hakları nedir?

Av. Murat: İnsan hakları soyut bir kavram olup, uygulanmadığında somut karşılığını göremeyiz. Bunlar sadece insan olduğumuz için sahip olduğumuz haklardır. Başka hiçbir kritere bağlanamaz. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile temellenen, çok eskilere dayanan bir mücadeledir. Meseleyi daha netleştireceksek; temel haklar yanında çocuk, kadın, LGBTİ, mülteci, işçi, engelli, göçmen ve insan ticareti mağdurlarının hakları gibi alanları kapsadığını söylemek mümkün. İnsan onuruna yaraşır bir şekilde yaşamamız için gereken düzenlemelerdir.

 

“Sözleşmeleri çekince koymadan onaylayan ender ülkelerdeniz”

Soru: İnsan haklarıyla ilgili bazı uluslararası sözleşmeleri meclis kabul ediyor, bunları ne kadar uyguluyoruz? Uluslararası denetimin dışında olma durumunu bazı yetkililer “avantaj” olarak mı görüyor?

Av. Murat: Uluslararası sözleşmeleri çekince koymadan onaylayan ender ülkelerdeniz. Bu, daha sonra denetim yapılmaması, devletin sorumluluk almamasından kaynaklanır. Sözleşmelerin meclisten hiç çekince konmadan, oy birliği ile geçmesine bakınca, çok duyarlı bir meclis var gibi görünüyor ama bunu uygulamada göremiyoruz.

Anayasanın 90’ıncı maddesi, yürürlüğe konan uluslararası sözleşmelerin yasa hükmünde olacağını söylüyor. Devletler bunun ötesine geçip, bu sözleşmeleri yerel mevzuatlarına yedirmektedirler. Bizde bugüne kadar, sadece kadına yönelik şiddetle ilgili İstanbul Sözleşmesi hakkında bu yapıldı. Onun uygulanabilmesi açısından Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi Yasası oluşturuldu. Aile Yasası’nda koruma emriyle ilgili iyileştirme yapıldı. İstanbul Sözleşmesi öncesinde onaylanan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ışığında Aile Yasası’nda 1998 yılında bazı iyileştirmeler de yapılmıştı. Ceza Yasası’nda 2013 yılında, cinsel suçlar başlığı altında değişiklikler yapıldı. Çocuklara karşı işlenen cinsel suçların cezaları ağırlaştırıldı ve yasa daha medeni bir duruma getirildi. Ancak insan hakları perspektifinden değerlendirince, cezalandırma hiçbir zaman çözüm olmuyor. Ne kadar ağır cezalar koyarsanız koyun, devletin ve toplumun zihniyetini değişmediğiniz sürece hak ihlalleri her zaman olacak. Ancak bahsettiğim iyileştirmeler siyasilerin kendi iradeleriyle değil, kadın örgütlerinin, feminist örgütlerin baskılarıyla oldu.

Çocuk haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelere rağmen, hâlâ Evlilik Dışı Çocuklar Yasası’nda evlilik içi ve evlilik dışı doğan çocukların hakları açısından ayrımcılık içeren uygulamalar var. Suça sürüklenen çocuklarla ilgili Çocuk Suçluları Yasası var ama o da çocuk haklarıyla örtüşmeyen hatta tersi olan bir yasadır.

 

Soru: Son dönemde özellikle çocuk istismarı suçlarında artış dikkati çekiyor.

Av. Murat: Ülkemizde çocuklar, istisnalar dışında, okulda ve ailede kendilerini gerçek anlamda korumayı öğrenmeden büyütülüyorlar. Öncelikle Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 18 yaşına kadar tüm bireyler çocuktur. Yasalarımız bu gerçekliği görmezden geliyor. Ceza Yasası’na göre 12 yaşından itibaren insanların suç işleme kabiliyetleri var sayılıyor ve çocuk yaşta cezaevine gönderilebiliyorlar. Tabi ki yargıçlar kendi takdirleriyle, daha korumacı davranarak, belli durumlarda çocukları cezaevine göndermeyebiliyorlar. Ama kimi zaman,15-16 yaşında çocuklar erginlerle birlikte cezaevinde bulunduruluyorlar. Bu önemli sorunlardan biridir. Suça sürüklenen çocukları cezaevine göndermek yerine daha farklı rehabilite sistemlerinin ortaya çıkarılması lazım.


“Çocuklar en fazla aile içinde mağdur oluyor”

Soru: Çocuk istismarı suçları en fazla nasıl gelişiyor, bu yönde gözlemleriniz nelerdir?

Av. Murat: Çocukların en fazla mağdur oldukları ve hak ihlâline maruz kaldıkları yerler aileler oluyor. Özellikle cinsel istismar ve ihmâl vakalarında çocuklar, büyük çoğunlukla, kendi aileleri içinde zarara maruz kalıyor. Devletin bu anlamda denetimi sağlaması, aileleri güçlendirmesi, bilinçlendirmesi gerekiyor. Bildiğim kadarıyla SOS ve Sosyal Hizmetler Dairesi aile güçlendirme programlarını yapıyorlar ama belli ki yeterli değil. “Ailenin kutsallığı”nı bir kenara bırakıp, çocukların maruz kaldıkları hak ihlâllerini görmeliyiz. Bu sadece belli sınıfsal katmandaki insanların sorunu değildir. Sosyoekonomik düzeyi yüksek aileler de çocuklarını ihmal ve istismar edebiliyor. Bunun eğitimle veya parayla alakası yoktur. Bu toplumun tüm kesimlerinde yaşanabiliyor, devletin çocukları güçlendirebilmek için daha yoğun çalışması gerekiyor.

 

“Buz dağının görünen kısmını konuşuyoruz”

Soru: Kadına yönelik şiddet konusu eskiye göre daha görünür olmaya başladı. Bu konuda durum nedir?

Av. Murat: 10 yıl önce Kıbrıs’ta kadına yönelik şiddet olduğunu söylediğimizde çok garip bakılıyor ve “bu ülkede öyle bir sorun yok, bunlar ülkeye sonradan gelen insanların sorunlarıdır” gibi kabul edilemeyecek laflar söyleniyordu. Devlet ülkede yaşanan her ihlâlden sorumludur ve bu hak ihlâllerini gidermek zorundadır. 10 yıldır konuşuyoruz, konuştukça farkındalık artmaya başladı. İnsanlar yaşadıklarının şiddet olduğunu anlamaya başladı. Şiddet sadece fiziksel değildir. Psikolojik, cinsel, ekonomik şiddeti de yavaş yavaş kavramaya başladık. 2011’de onaylanan “İstanbul Sözleşmesi” bize tüm boyutlarıyla şiddeti konuşma imkanı sağladı.

Geçmişte, özellikle evlilik içindeki şiddet çok fazla kapalı kalıyordu. Polis “aile içi mesele” diye çok fazla karışmıyordu, boşanma davalarında avukatların da bu konuda çok fazla bilinci yoktu. İstanbul Sözleşmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi’nin kurulmasıyla bir adım atıldı. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi’ne Sosyal Hizmet Dairesi müdürü velaket ediyor ama daire tam olarak faaliyete geçmedi. Polis içinde bir birim kuruldu. En azından veriler tutuluyor, yetkili ağızlardan 1 senede 1000’den fazla başvuru olduğunu öğreniyoruz. Konuşurken buz dağının görünen kısmını konuştuğumuzu da unutmamak gerek. Filiz Besim’in Sağlık Bakanı olduğu dönemde hastanede bir birim kurulmuştu ama şu anda aktif olup olmadığını bilmiyorum.

 

“Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir bütçe yok”

Adli yardımı da tam olarak gerçekleştirebilmiş değiliz. Geçici bir formül olarak, iki yıldır Barolar Birliği ile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı arasında imzalanan bir protokolü uyguluyoruz. Protokole göre şiddete maruz kalan ve ekonomik gücü olmayan kadınlara,Aile Yasası kapsamında adli yardım sağlıyoruz. Bu geçici bir uygulama. Hükümetlerin, zihniyetin değişmesi durumunda bunu sağlamamız mümkün olmayabilir, o yüzden yasa haline getirilmesi gerekiyor. 

Sığınma evi de araçlardan biridir. TOCED Yasası 2014 yılında meclisten geçtiğinde devlet sığınma evi kuracağının sözünü verdi ama kurmadı. LTB, çok emek sarfederek bunu yürütüyor ama imkanlar kısıtlı. Şu günlerde mecliste bütçe görüşülüyor ve toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir bütçe olmadığını görüyoruz. Bunların hepsi birbirini tamamlayan yapbozun parçalarıdır. Para ayrılmazsa şiddetle de mücadele edemezsiniz.

 

“LGBTİ’leri ayrımcılıktan koruyan mevzuat yetersiz”

Soru: LGBTİ konusu bir tabuydu ama mücadeleler sonucunda yavaş yavaş bu kırılmaya başlandı. Yasalarda LGBTİ hakları konusunda durum nedir? Ceza Yasası’nın 171’inci maddesinin değiştirildiğini biliyoruz...

Av. Murat: 2013’te Ceza Yasası’nın erkekler arasındaki cinsel ilişkiyi suç sayan maddesi iptal edildi. Bunun dışındakilerin cinsiyeti, cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği sebebiyle hakarete maruz kalmaları suç kapsamına alındı. Ama o dönemde mecliste bir tartışma çıktı. Oylama sırasında madde değiştirildi ve Zem ve Kadih maddesine bir gönderme yapıldı. Bu gönderme nedeniyle yasa, teknik açıdan uygulanamaz hale geldi.Bahsedilen meseleyi Savcılık’la görüştük, meclisin maddeyi değiştirmesi gerektiği cevabını aldık. Maalesef o düzenleme ölü doğmuş oldu.

Bunun dışında LGBTİ’leri ayrımcılıktan koruyan mevzuat yetersiz.



“Mahkemede işaret dili için yetkin tercüman bulunmadı”

Soru: Engelli hakları konusunda durum ne?

Av. Murat: Engelli bireyler maaş ve kimi kademelerde çalıştırılmakla, ekonomik olarak güçlendirilmeye çalışılıyor. Devletin mantığı, engelli bireylerin hayatlarını insan onuruna yarışır bir şekilde ilerletmeleri noktasında değil. Engelli bireylerin adalete erişimi konusunda da durum kötü. Mahkemelerin büyük çoğunluğu uygun fiziksel yapıya sahip değil. Geçtiğimiz günlerde işitme engelli bireyler için mahkemede işaret dili için yetkin tercüman bulunmadı.

 

Soru: Adil yargılanma hakkı ne kadar uygulanabiliyor?

Av. Murat: Adil yargılanma hakkı birçok şeyi içinde barındırır. Bunlardan biri tercümandır. Ülkemize dünyanın pek çok yerinden işçiler getiriliyor ve bir çoğunun da yolu mahkemeden geçiyor. Bazen suç işlediği iddiası ile bazen ise mağdur olarak. Tercüman bulunamadığı durumlarda, biraz daha iyi Türkçe bilen başka bir işçi tercüme yapıyor. Yargılama süreçlerinin uzaması, Ağır Ceza Mahkemesi’nde hiçbir kurala bağlı olmadan kişilerin tutuklu olarak yargılanması, ücretsiz avukat desteğinin olmaması da önemli eksikliklerden bazıları.

Ülkemizde adli yardım sistemi yok…

 

Mülteci hakları...

Soru: İnsan ticaretine maruz kalıp ülkemize gelen insanlar haklarına ne kadar erişebiliyor?

Av. Murat: Mülteci Hakları Derneği uzun zamandır konuyu anlatıyor, iktidarı zorlamak için çalışmalar yürütüyor. Bazı şeyler yasalarda yazmasa bile, uluslararası örf ve adet hukuku gereği uygulanması gerekir. Geri gönderilmeme prensibi bunlardan biridir. O yüzden devlet, “benim düzenlemelerimde bu yoktur, kabul etmediğim bir kişiyi geri gönderebilirim” diyemez. Gerekli evrakları olmadan veya Ercan’dan savaş ortamından ve zulümden kaçıp pasaportlarıyla sınırlarımıza gelen kişileri tutuyoruz ve girişlerini engelliyoruz, çok insani olmayan koşullarda barındırıyoruz ve geri gönderiyoruz. Geçen aylarda Suriye’den gelen kişilere vize verilmesi uygulamasına başlandı. Böylece devlet “sıfır mülteci” yaklaşımıyla kendince çözümü sağlamış oldu! Buradaki yöneticilerin sıkıntısı “paramız yok, nasıl barındıracağız” şeklinde... Buraya gelen mülteci sayısı az ve gelenlerin de büyük kısmı Güney’e geçiyor.

 

“İnsan ticareti hâlâ yasalarımızda suç kapsamında değil”

İnsan ticaretine gelince, bu konu son zamanlarda daha yoğun konuşmaya başladığımız bir mesele. AB hibe projeleri kapsamında, Barolar Birliği ve Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı birlikte insan ticaretine karşı bir mücadele yürütüyor. Böylece insan ticareti mağdurlarıyla birebir temas kurulup, hukuki destek sağlanacak ve yasal eksiklikler tespit edilip bir öneri hazırlanacak. “İnsan Ticaretine Karşı Koordineli Tedbirler ve Mekanizmalar (COMMIT)” projesi var, orada hem devlet temsilcilerinin, hem de sivil toplum örgütlerinin bir araya geleceği bir platform kurulacak. Kuir Kıbrıs Derneği’nin de bu konuda projeleri var. İnsan ticaretini genellikle gece kulübü üzerinden konuşuyoruz. Gece Kulüpleri Çalıştayı yapıldı ve hem Çalışma Bakanı, hem İçişleri Bakanı, hem de Sağlık Bakanı insan ticareti olduğunu söyledi. Bu bizim için bir ilkti, bunu devletten birilerinin söylemesi önemlidir. Ancak raporun sonucu uygulanmadı, iyileştirme yapılmadı. Rapor 2018’den beri raftadır. Sadece gece kulüpleri değil, ev işlerinde, yaşlı veya çocuk bakımında, inşaat ve tarım sektöründe çalışan insan ticareti mağduru kişiler de var. Bunlar uluslararası raporlara giren meslek grupları. İnsan ticareti hâlâ yasalarımızda suç kapsamında değil. Geçen sene, 3 milletvekili Fazilet Özdenefe, Doğuş Derya ve Sıla Usar Ceza Yasası’na yönelik değişiklik önerisi sundular. Sonrasında hükümet değişti, öneri hala komitedir ama hükümetin temsilcisi gündeme getirmediği için tartışılamıyor.

 

“Cezaevine girmek çok kolay değil”

Soru: Poliste, cezaevinde yaşanan kötü muamele konusu zaman zaman gündeme geliyor. Siz kötü muamele gördüğünü söyleyen tutuklu veya hükümlülerle temas konusunda sıkıntı yaşıyor musunuz?

Av. Murat: Baro olarak geçen sene işkence ve kötü muameleye ilişkin veri toplamaya karar verdik. Veri olmadığında, devlet yetkilileri sorun olmadığını düşünüyor. Halbuki bu tip sorunlar zaten genelde gizli saklı kalan sorunlardır ve kolay açığa çıkmazlar. Bununla ilgili bazı vakalarla karşılaştık, görüşmeler yaptık ama işkence ve kötü muamele konusunda cezaevine girmek çok kolay değil. Cezaevi tüzüğünden kaynaklanan bir uygulama var ve bu tüzüğün kesinklikle elden geçirilmesi gerekiyor. Bir kişi yargılandıktan ve mahkum olduktan sonra, eğer başka bir davası yoksa, cezaevinde avukatla görüşmesi mümkün olmuyor. Bir kişi polis hücresinde tutukluyken, istediği anda avukatıyla görüşme imkanına sahip olmalıdır.

Cezavindeki yaşam koşullarının kötü olması da işkence ve kötü muamelenin bir parçasıdır. Uluslararası örgütler, CPT standartları denilen işkenceyle mücadele standartları çerçevesinde cezaevlerinde denetimler yapar ama bizim için bu sözkonusu değil. Bizde devlet temsilcilerinden oluşan Cezaevi Danışma Kurulu var. Halil Karapaşaoğlu’nun cezaevi koşullarıyla ilgili yazdığı yazı sonrasında cezaevinde bir araştırma yapılmıştı ve sonuçta “fiziki bazı sıkıntılar var ama cezaevimiz tamamdır” diye bir rapor çıktı. Bu gerçek anlamda bir denetleme değildir. Devlet devleti denetleyemez. Yeni cezaevi yapılacak. Bina yapmakla sorunlar giderilemez.

 

“Hâlâ bağımsız hareket edebilen bir yargımız var”

Soru: İfade özgürlüğü konusunda durum ne? İfade özgürlüğü her istediğini söyleyebilmek midir?

Av. Murat: İfade özgürlüğü çok önemli ve ince çizgileri olan bir mesele. Birçok noktada kolay kolay ihlal edilebilen bir noktada. Hakarete varan ifadeler veya nefret suçu ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmez.

Afrika davasında çok net bir şekilde gündeme geldi ki, mahkeme “sizi rahatsız edecek ifadeler bile ifade özgürlüğü kapsamındadır” dedi. Hakaret ya da nefret söylemi değil ama keskin, rahatsız edici söylemlerin korunması gerekir. Basın özgürlüğünün çok daha geniş bir şekilde korunması gerekiyor. Mahkemenin kararı o konuda çok netti. Mahkemenin bu tür kararlar vermesinden dolayı mutlu oluyorum çünkü Türkiye’de gazetecilerin, akademisyenlerin yaşadıklarına baktığımızda bizde yargının hâlâ insan haklarını, özellikle ifade özgürlüğünü koruyucu noktada hareket ettiğini görüyoruz. Hâlâ bağımsız hareket edebilen, belli kutuplaştırıcı grupların yarattığı baskıya boyun eğmeyen bir yargımız var.

 

Röportaj Haberleri