Rusya-Ukrayna (Batı) savaşı artık uluslararası toplumun bir ‘Rusya Krizi’ne dönüşmüş durumda.
Bu savaşı ‘Rusya krizi’ne dönüştüren bu yeni durum, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olan Rusya’nın, somut bazı adımlar atarak uluslararası toplumu 3. Dünya savaşı çıkarmakla tehdit etmeye başlamasıyla ortaya çıkmıştır.
Aslında Rusya, Ukrayna’yı işgale giriştiği ilk haftalarda, Ukrayna topraklarında karşılaştığı direnişin ardından ‘nükleer silah kullanabileceğini’ duyurmuştu.
Bu duyuruyla Rusya, Batı’yı Ukrayna’ya askeri destek vermekten caydırmayı, Avrupalı halkların savaş karşıtı duruşlarını Batılı hükümetler üzerinde baskı aracına dönüştürmeyi ve böylece Ukrayna’yı teslim almayı amaçlıyordu.
Rusya, neredeyse, Ukrayna’nın elini kolunu bağlayarak, Batının işgale gözlerini kapamasını talep ediyordu.
Şimdi Rusya, beklentilerine ulaşamadığı gibi, savaş alanında aldığı yenilgilerle kendi kendini köşeye sıkıştırmış durumdadır.
Ama, Rusya’nın şimdilerde içinde bulunduğu durum, geçmişten farklı olarak soyut bir ‘nükleer savaş tehditi’nin ötesine geçmiştir.
Adına ‘kısmi’ sözcüğü eklenerek Rus halkının tepkisi yatıştırılmaya çalışılsa da, Putin’in seferberlik kararı yeni bir durumdur.
Rusya’nın ‘kısmi seferberlik’ kararı, ‘Batı bu savaşı uzatmak istiyor’ diyenleri çok zor durumda bırakmıştır.
Çünkü Rusya, Batı’nın istek ya da beklentilerinden bağımsız olarak, bu savaşı uzatacak her türlü adımı atıyor.
Rusya, yasadışı askeri eylemlerine ve savaş hukukuna aykırı hareketlerine ek olarak, soykırımı andıran ağır insan hakları ihlalleriyle, uluslararası toplumda yalnızlaşıyor.
Savaş alanında ağır kayıplar vermesine ve bazı bölgelerde geri çekilmek zorunda kalmasına rağmen Ukrayna’nın toprak bütünlüğü hakkını tanımamakta ısrar ediyor.
Rusya’nın sadece savaş alanında yenilgiye uğraması, belki de diplomasi alanındaki yenilgilerinin görünürlüğünü şimdilik azaltmıştır.
Ama diplomasi alanındaki yenilgileri, savaş alanında yaşadıklarından daha da derindir.
BM’de yapılan oylamalarda, Rusya’nın sadece otoriter ve totaliter rejimlerin bir kısmının desteğini alması ve hatta Çin gibi otoriter bir rejimin bile çoğu zaman bu oylamalarda çekimser kalması, bu diplomatik yenilginin boyutlarını gösteriyor.
ABD, AB ve bunların müttefikleri tarafından uygulanan ekonomik ve siyasi yaptırımlar, Rusya’nın misillemelerine rağmen, duraksamak yerine artarak devam ediyor.
Bazılarınca Rusya’nın yakın dostu sayılan Hindistan’ın başbakanının, Semerkant Zirvesi’nde Rus liderin yüzüne karşı kullandığı ‘şimdi savaşın zamanı değildir’ ifadesi, Rusya’nın, uluslararası toplumla çatışmasının çarpıcı bir fotoğrafından başka bir şey değildir.
Rusya, işgal altında tuttuğu bölgelerde, uluslararası hukuğa aykırı bir şekilde ‘referandum’ düzenleyerek bu bölgeleri Rusya topraklarına katmayı amaçlıyor. Ukrayna’nın, Batı’nın desteğiyle topraklarını kurtarması halinde, Rusya, bunu ‘toprak bütünlüğüne saldırı’ olarak kabul edeceğini ve buna elindeki ‘tüm silahlarla’ tepki vereceğini ilan etmiştir.
İşte kısmi seferberlik bu tepkinin ilk adımı olarak sunularak, Rusyanın savaşa hazır olduğu mesajı verilmektedir.
Rusya, bu adımla Rus halkına ‘savaşa hazır olun’ çağrısı yapmıştır.
Çağrının diğer adresi ise Batılı hükümetler ve toplumlardır: ‘siz de savaşa hazır olun!’
Anlaşılan ne Rus halkı, ne Batılı hükümetler ve halklar Rusya’nın çağrısını kabul etmeyecektir.
Yani Rusya kendi elleriyle, kendine karşı uygulanan ekonomik ve siyasal yaptırımları yaygınlaştırıp derinleştiriyor.
Uluslararası toplum şimdi Rusya’nın nükleer savaş tehdidinde yeni bir adım atmasına engel olmak zorundadır.
Ortaya çıkan ve uluslararası toplumun ‘Rusya krizi’ şekline bürünen bu yeni durum tamamen Rusya’nın tercihlerinin bir sonucudur.