*** University of Nicosia Disiplinlerarası Araştırmalar Kıbrıs Merkezi’nin düzenlediği Uluslararası Yaz Okulu’nda “kayıplar”ı anlattık…
Kıbrıs’ın “kayıpları”nı, toplu mezarlarını, anlatılmamış öykülerini paylaştık…
University of Nicosia Disiplinlerarası Araştırmalar Kıbrıs Merkezi’nin düzenlediği Uluslararası Yaz Okulu’nda “kayıplar”ı anlattık. Lefkoşa’da Leventis Galeri’de gerçekleştirilen panele Polonya, Rusya, İngilere ve Kıbrıs’tan “Global Finans ve Bankacılık Sistemleri” konulu Uluslararası Yaz Okulu’na katılan yaklaşık 50 kişilik öğrenci grubuna üçüncü kez yapılan bu yaz okulunda Kıbrıs’ın “kayıpları”nı, toplu mezarlarını ve anlatılmamış öykülerini aktardık, fotoğraflarla Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum okurlarımızın katkılarıyla “kayıplar”ın gömü yerlerinin nasıl bulunduğunu aktardık.
Gerek öğrenciler, gerekse profesörlerin katıldığı yaz okulu, öğrencilere ve profesörlere bankacılık kurslarının yanısıra, Kıbrıs’ın kültürünü, sosyal yapısını ve yaşadığı sorunları da aktaran programlar sunuyor.
30 Temmuz’da başlayıp 6 Ağustos’a kadar devam edecek olan Uluslararası Yaz Okulu Leymosun’da gerçekleştiriliyor ancak günlük ziyaretlerle Lefkoşa ve Baf bölgesi de öğrencilere gezdiriliyor, çeşitli paneller aracılığıyla Kıbrıs’taki siyasi durumu ve yeniden yakınlaşma için yürütülmekte olan çalışmaları öğrenmeleri de sağlanıyor.
Bizim katıldığımız panelin başlığı “Kıbrıs’ta çatışmayı aşmak” başlığını taşıyordu ve University of Nicosia’nın Disiplinlerarası Araştırmalar Kıbrıs Merkezi Başkanı Marilena Zakheos’un yanısıra bilim insanı Olga Demetriadu da birer sunuş yaptılar. Zakheos, Kıbrıs’ın çokkültürlü yapısı ve siyasi durumu aktarırken, özellikle yeniden uzlaşma konusunda anlatıların önemine işaret etti… Olga Demetriadu da kadınların müzakere sürecinden uzak tutulması, müzakere süreçlerine bu güne kadar toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinin girememiş olması, bunun aşılması için yapılan çalışmalar konusunda konuştu.
Katıldığımız paneli toplumsal cinsiyet eşitliği uzmanı Sofia Papastravru Faustmann yönetirken biz de bir power-point sunuşunda fotoğraflar aracılığıyla Kıbrıs’ta yaşanmış Muratağa-Atlılar-Sandallar, Dohni, Palekitre, Galatya gibi korkunç katliamlar, bu süreçte “kayıp” yakınlarının acıları, ölümün kıyısından dönen Suat Kafadar ve Petros Suppuris gibi Kıbrıslılar’ın yaşamış oldukları trajediler, 1963 ve 1974’te “kayıp” edilen Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerinin bulunması için her iki taraftan okurlarımızın yoğun çabalarını aktardık…
Sunuşumuzda ayrıca somut örnekleri ve fotoğraflarıyla göstermiş olduğumuz gömü yerleri ve burada bulunan “kayıplar”ın kimler olduğunu, daha sonra yapılan cenazelerinden fotoğrafları gösterdik ve İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Savaş Mağdurları Örgütü “Birlikte Başarabiliriz”in çalışmalarından örnekler aktardık.
Leventis Galerisi’nde gerçekleştirilen panelin sonunda ise, çeşitli ülkelerden öğrenciler ve profesörlerin “kayıplar” konusundaki sorularını da yanıtladık.
“Karşı kıyıdaki ak yürekli insana: Alekos Papadopulos’a…”
Sedat Kaya
Bir dostum var benim karşı kıyıda.
Yunanistan'da.
Ak saçlı.
Ak sakallı.
Ak yürekli.
Ak bir insan.
Bedeni karşı kıyıda ama yüreği burada.
Çünkü nesiller boyu bu toprağın insanı.
Dededen toruna.
Anadan çocuğa.
Bir Anadolu Rumu..
Alekos Papadopoulos.
*. *. *
1934 yılının 25 Mayıs'ında İstanbul'da açtı gözlerini dünyaya.
Sıraselviler'de Alman Hastanesi'nde.
Beyoğlu sokaklarında büyüdü.
Rum kilisesinde vaftiz olurken, yan camiden ezan okunuyordu.
Soluduğu Ramazan pidesinin kokusuydu.
İstiklal'i aşındırdı delikanlılığı.
İlk aşkı bir Türk kızıydı.
Türkan.
Platonik aşktı..
Sevgisini bir türlü açamadı kıza.
Çünkü aynı mahallenin öteki insanıydı.
İstanbul'da okudu.
Sonra askere aldılar.
Erzurum 220. Piyade Alayı’nda yedek subay yaptılar..
Şanslıydı.
Ondan öncekiler 40'larda askere alınıyor, amele yapılıyordu.
Badem içi sarısı tek tip üniformalarla.
Adı "Amele Taburu"ydu.
Ellerine silah değil, kazma kürek veriliyordu.
Bilim insanlarına, sanatkarlara, aydınlara, yazarlara yol köprü inşa ettiriyorlardı.
Tıpkı Naziler'in yahudilere yaptığı gibi.
Bu toprağın Rumu, Ermenisi, Yahudisi iç düşman sayılıyordu.
Gavurdu onlar(!)
Rum tohumu, Ermeni dölü, Yahudi piçiydiler(!)
Alekos şanslıydı.
Askerde bunları yaşamadı.
Vatan görevi biter bitmez yine İstanbul'a döndü..
Gazeteci olmuştu..
İstanbul'da Rumca çıkan Embros gazetesinin yazı işleri müdürüydü..
Yıl 1955'e geldi..
Eylül'ün 6 ve 7'si.
Türkiye'deki Rum, Ermeni ve Yahudi vatandaşlarımıza karşı yeni bir saldırı başlamıştı.
Devlet desteğinde eli sopalı, gözü dönmüş gerici, ırkçı, milliyetçi sürüler evleri, işyerlerini basıyordu..
Dövüyor, tecavüz ediyor, hatta öldürüyorlardı.
Özellikle Beyoğlu'nda azınlık katliamı yaşanıyordu.
Her yer talan ediliyordu.
Damarlarında asil kan(!) taşıyan ırkçı yobazlar bağırıyordu.
"Vatandaş Türkçe konuş!"
Müslüman ve Türkçe konuşmayana bu topraklarda yaşama hakkı yoktu.
Azınlıklara "Defolun buradan" deniliyordu.
Tarih 15 Eylül 1955 olmuştu..
Alekos daktilonun başına geçti, gazeteye makalesini yazdı..
“Ülkemizde kalacağız. Burada yerimizde kalacağız. Kiliselerimizi yeniden yapmak, ölülerimizi gömmek, okullarımızı, işyerlerimizi, evlerimizi toparlamak için biz Rumlar düştüğümüz yerden doğrulacağız. Doğduğumuz, büyüdüğümüz, dedelerimizin ve babalarımızın -şimdi kırık dökük de olsa- mezarlarının bulunduğu bu ülkede kalacağız.”
Kalamadı..
Dededen toruna, yüzlerce yıl bu vatanın insanı olan Alekos, ata toprağını terketmek zorunda kaldı.
Kucağında 3 yaşında bir yavruyla.
* *. *
60 yıla yakın gurbette Alekos.
Bir nevi sürgünde..
Yunanistan'ın Voullagmeni kentinde yaşıyor.
83 yaşında.
Hala gazeteci.
Meslektaşım.
Hala yazar.
Son kitabı İbrahim Dizman ile birlikte kaleme aldıkları; Kardeşim Gibi.
Bir İstanbul Rum'u ile bir Türk'ün birbirlerine yazdıkları mektupları..
Şiddetle tavsiye ederim.
*. *. *
Zaman zaman mesajlaşırız Alekos'la.
Dikkatimi çeken ne biliyor musunuz?
Onca baskıya, onca zulüme ve onca acıya ragmen içinde gram kin ve nefret duymaması.
Aksine tatlı anılar yaşatıyor belleğinde.
O ak yüreği hep sevgi üretiyor.
Türkiye'yi, İstanbul'u, gençliğinin Beyoğlu'nu özlemle anıyor..
Türk arkadaşlarını, kurduğu dostlukları unutamıyor..
Özellikle de ilk aşkı Türkan'ı.
Vatan özlemi hep yüreğini sızlatıyor.
Şöyle diyor mesela.
"Gurbette yaşayan herkes gibi ben de doğduğum, büyüdüğüm, aşık olduğum, okuduğum, anne-babamın mezarının bulunduğu memleketimi özlüyorum."
Peki bu nasıl oluyor?.
Kin, nefret, intikam gibi duyguları neden yaşamıyor..
İnsanlığından...
İnsana olan sevgisinden..
Sen insansın dediğimde attığı mesaj şöyle.
"İnsan ve insanlıktan bahis olduğunda aklım daima Sinoplu ünlü filozof Diogenes'e kayıveriyor. Bir gün öğlen vakti elinde fenerle Atina'nın sokaklarında bir adam aramaya çıkmıştı.. İşte bana " insansın " dediğinde hissetiğim gururu izah etmemin zorluğunu hisettiğimi itiraf etmekten kendimi alamayacağım."
Bazen yazılarımı Yunanca'ya çevirip paylaşır kendi sayfasında..
Yunan milliyetçilerinin küfür ve tehditlerine ragmen.
Şöyle diyor.
"İnandıklarımı ifade eden mesajımı, kardeşlikten yana bir zihniyetle gündeme getirdiğiniz için candan teşekkür ederim. Sadece iki üç olumsuz ve lakayıt ciddiye alınmayacak mesajlar dışında, Yarattığı etkiden ve aldığım tepkilerden ötürü bende yarattığı hayranlık duygusunu da itiraf etmeliyim. Kardeşliğe dair olan inancıma her daim sadık kalarak, kini körüklemeden zevk alanları da sevgi ile selamlıyor ve günün birinde ışığı, güneşi görebilmelerini içten ve yürekten diliyorum."
*. *. *
Alekos'u okurken Ecevit'in şiiri geliyor insanın aklına..
"Bir soyun kanı olmasın varsın
Damarlarımızda akan kan
İçimizde şu deli rüzgâr
Bir havadan..
Bu yağmurla cömert
Bu güneşle sıcak
Gönlümüzden bahar dolusu kopan
İyilikler kucak kucak..
Aramızda bir mavi büyü
Bir sıcak deniz
Kıyılarında birbirinden güzel
İki milletiz..
Önce bir kahkaha çalınır kulağına
Sonra rum şiveli türkçeler..
O boğaz'dan söz eder
Sen rakıyı hatırlarsın..
Yunanlıyla kardeş olduğunu
sıla derdine düşünce anlarsın."
Bir dostum var benim karşı kıyıda.
Yunanistan'da.
Ak saçlı.
Ak sakallı.
Ak yürekli.
Ak bir insan.
Bedeni karşı kıyıda ama ruhu burada.
Çünkü 60 yıldan fazla bir nevi sürgünde.
(Yüzleşme Atölyesi – Sedat Kaya – Temmuz 2018)