Şiddete şiddetle karşılık vermek, şiddeti çoğaltır,
Yıldızsız bir geceye daha fazla karanlık katar.
Karanlık, karanlığı kapatamaz,
Bunu sadece aydınlık yapabilir.
Nefret, nefreti yok edemez,
Bunu tek sevgi yapabilir.
Dr. Martin Luther King, Jr.
Hoyrat bir Dünya’da, boğazımıza kadar şiddete batmış bir şekilde yaşıyoruz. Ne yana dönsem, hangi mecraya ‘Dünya’da neler oluyor acaba?’ diye göz atacak olsam, kan ve öfke ile karşılaşıyorum. Dudağım uçukluyor.
Radyo’da dinlediğim bir haber İŞİD’in kopardığı kafaları, satılığa çıkardığı köleleri anlatıyor. Gazetede, çorba servisi yaparken başından vurulan Şeyhmus’u, Cizre’de ‘kim vurduya’ giden çocukları okuyorum.
Aklın bir daha dönmemek üzere tatile çıktığını düşünüyorum. Kötü bir şaka olmalı tüm bu olup biten. Sürreal bir gerçeklikte yaşıyorum, eminim. Uyanamıyorum ki bir türlü bu karabasandan.
Televizyon patlatılan bombaları, ölen askerleri sayıyor. Savaştan kaçan canlar yürüyerek Macaristan’dan Avusturya sınırına ulaşmaya çalışıyor. Hristiyan, mümkünse Ortodoks olmalı bizim ülkeye kabul edeceğimiz 300 kişi diye bir açıklama düşüyor bilgisayarıma Kıbrıs Haber Ajans’ından.
‘İstatistik insanı’ diye yeni bir kavram öğreniyorum. Onca sevdiğim sayılardan, Matematik’ten sırf bu yüzden nefret ediyorum. Silinen yaşamların be kadar kolay birer rakama indirilebildiğine inanamıyorum.
Facebook’da karşılaştığım bir video’da polisin kovaladığı, kucağında çocuk olan bir mülteci, ayağına çelme takıp, yere kapaklanmasına sebep olan ‘kahraman’ bir gazeteci var.
Bu kadar umarsızlığı, bencilliği, şiddetin hayatımızda gündelik olay haline gelmesini bünyem kaldırmıyor. Değişiyorum kanalları, kapatıyorum bilgisayarı. Gazeteler ile vedalaşıyorum, yine olmuyor.
Nefreti besleyen konuşmalar duyuyorum gün boyu. Göze göz, dişe diş, kana kan diyen kalabalıklar görüyorum. Bindiğim metroda anlamadığım bir dilde konuşan, garip hareketler yapan adama verdiğim kendi tepkimden ürküyorum.
Şiddet ve nefret kol geziyor etrafta, kimse kimseyi dinlemiyor, anlamaya çalışmıyor. Tam bir filler tepişmesi yaşanıyor, insanlık eziliyor.
Kaçıp saklanmak istiyorum, başka bir evrende, paralel bir gerçekliğe geçmenin yollarını arıyorum. Öylesine umutsuzum, öylesine karamsar.
11 Eylül sonrasının Dünya’sını tanımlayan Amin Maalouf’un cümlelerini daha bir gerçekçi, daha bir anlamlı buluyorum ben bugünlerde.
"Şu ya da bu şekilde, dünyadaki halkların tümü bir karışıklık yaşıyor. Zengin ya da yoksul, küstah ya da uysal, işgalciler, işgal altındakiler, kısacası hepimiz aynı dayanıksız sala binmişiz, hep birlikte suya gömülmek üzereyiz. Gelgelelim, yükselen denizi hiç dert etmeden birbirimize sövüp saymayı, kavga etmeyi sürdürüyoruz. Bize doğru yükselirken, önce düşmanlarımızı batırsa, bu yıkıcı dalgayı alkışlayabiliriz bile."
6 yıl olmuş Maalouf Çivisi Çıkmış Dünya isimli kitabını yazalı. Dünya 6 yılda, bir o kadar daha mı kirlenmiş, sular daha bir yükselip mi kabarmış? Bana mı öyle geliyor, bilemiyorum.
Kara’sına, Akı’na tutkuyla bağlandığım denizlerde Vicdan boğuluyor, kaldıramıyorum. İnsanlığın vurduğu kıyılar benim kıyılarım değil artık.
Godot’un sırtına yüklenmiş Barış bu Dünya’ya hiç gelmeyecek biliyorum. Umut dün öldü, bugün tüm hayallerimi ceplerime doldurup, başka bir Dünya bulmaya gidiyorum ben.
13 Eylül 2015
Ankara