Hayatın sahte, içtenliksiz ve yalan olanı açığa çıkaran bir mekanizması var mı; yoksa sonsuza kadar kandırılmaya devam mı edeceğiz? Reklam cümlelerinin, algı yönetiminin sersemlettiği insan kalabalıkları içinde tasarlanmış bir geleceğe doğru yol alıyoruz. Oyunu bozmaya çalışanlar feci biçimde cezalandırılıyor.
Toplum mühendisliği ile sistemin işine gelen insan tipi yaratılıyor. Devlet, ideolojik aygıtlarıyla hayatın her alanını, ruhları bile kontrol altına almayı başarıyor. Bunu en çok da kitlelerin daha fazla politize olduğu seçim dönmelerinde fark ediyoruz.
İstanbul’da yağan yağmuru penceremden izlerken yazıyorum bu yazıyı… Yağmurdan dolayı hoşuma giden bir sakinliği var sokağın… Seçim kampanyası nedeniyle rengârenk, neşeli bayraklarla süslenmiş meydan… Ben de tabii ki rengârenk bayrakların adayına vereceğim oyumu. Bunun için bana soğukluk hisseden okurlar varsa bilsinler ki herkesin özgür kararına saygım var. Söylemek istediğim şu ki kararlarımızda özgür olamıyoruz.
Farkına vardım; benim için seçim hiç bitmiyor. İki ülke, üç kamusal alanla ilgili olup üç yerle vatandaşlık ilişkisi kurunca böyle oluyor. En son Kıbrıs’ta Avrupa Parlamentosu seçimleri için oy kullanmıştım. Eski eşimden dolayı T.C vatandaşlığım da var ama hayretle fark ettim çok uzun yıllardır Türkiye’de sandığa gitmediğimi. Sadece bir kez kullanmışım daha önce Evren’e hayır demek için… Ankara’da yaşıyordum o yıllar… İzmir’den ÖDP’nin milletvekili adayı olmama rağmen seçim günü Kıbrıs’ta bulunmam gerektiğinden kendime bile oy vermemişim. Çok seçim dönemine tanık oldum ama… İnsanların birbirinin canını acıttığı, birbirlerinden nefret ettikleri dönemlerdir bunlar. Bu üç kamusal alanda da milletvekili adayı oldum, politik partilerden de güncel politikadan da pek hazzetmeme rağmen. Bir çeşit sorumluluk duygusuydu bu… Olabilecek en temiz yerlerde bulunmama rağmen her seferinde bir kirlenme duygusu hissetmişimdir. Politikanın kendisinin her yana bulaşan kirliliğinden kaçamadığım için belki de…
Bu seçim ortamı yakında sonlanacak; bu gerginlik biraz yatışacak diye seviniyorum biraz. Farklı alanlarla ilgilenme imkânı genişleyecektir en azından.
Neden eskisi gibi yazmaya yoğunlaşamadığımı düşünüyorum bir süredir. Pek çok insan anlamıyor yazmak için gerekli olan lojistiği. Beni en çok geren yazıyla ilgili başka gündemler. Sürekli bir yerlerden talep oluyor çünkü. Şimdilerde temalı kitaplar çıkarma modası var. Bir konuda 10-15 yazara sipariş veriliyor mesela… Bunun dışında dergiler, onların dosya konuları filan… Her hafta bir köşe yazısı yazmak durumunda olmak da için cabası. Mesele bunlar için harcanan zaman değil, zihnin kendisinin bir konu doğrultusunda esir alınması… Böyle bir sorumluluk olunca onun verdiği rahatsızlıkla edebiyat için gerekli olan aylaklık halinden uzaklaşıyorsun. Özgürce yazmak istediğin kendi metnine yoğunlaşamıyorsun. Her seferinde karar alıyorum böylesi talepleri geri çevireceğim diye ama olmuyor. Kıramıyor insan.
Özellikle Türkiye’de dergi çıkarmak birilerine yazı siparişiyle oluyor. Başka ülkelerde de böyledir ama yazar telif alır bundan. Yeni çıkmaya başlayan bir taşra dergisi diyelim. Genç editör bir yazı siparişinde bulunur. Kırmamak için “yazmaya çalışacağım” dersin. Sonra o genç editör senin patronun olur birden. Yazı gecikti diye seni azarlamaya filan başlar. Böyle absürt durumlar yani…
Bazı dönemler insanın içinde öyle bir yazma isteği taşar ki hiçbir dışsal etken durduramaz bunu… Kolay gelmez böyle dönemler ama geldikleri zaman da o ruh şenliği başlar birden. Doğrusunu söylemek gerekirse çok özledim hiçbir bahanenin geçerli olmadığı böylesi zamanları.
Yağmur dindi ben bu yazıyı yazarken. Yağmur sonrasının temizlik, ferahlık duygusu iyi geliyor. Orta Doğu’da savaş var. Zihin bunu bir köşeye atmaya çalışıyor ama kalp kendine alıyor bir ağırlık olarak. Her şeye rağmen penceremden görünen renkli bayraklarla gönül birlikteliği taşıyor olmak iyi geliyor bana… Başkalarının da farklı gönül birliktelikleri vardır belki. Olsun.
Bu dünyada vicdanlı, cesur, güzel insanların bulunması en büyük avuntum… Yalancının zaferinin de bir ömrü vardır elbet. Umutlu olmak istiyorum ben… Yenik düşmemek için elimizdeki en büyük güçtür umut.