Umut tükenince yaşam da biter...

2012 yılına artık sayılı saatler kaldı. 2011’i de geride bıraktık. Geriye baktığımda, çok değil 2004 yılbaşını düşündüğümde çok şeyin değiştiğini görüyorum. Hatırlayın o yılbaşını bir başka kutlamıştık. İnsanımız umut yüklüydü. Barış yakındı.

 

 

2012 yılına artık sayılı saatler kaldı.

 

2011’i de geride bıraktık.

 

Geriye baktığımda, çok değil 2004 yılbaşını düşündüğümde çok şeyin değiştiğini görüyorum.

 

Hatırlayın o yılbaşını bir başka kutlamıştık.

 

İnsanımız umut yüklüydü.

 

Barış yakındı.

 

Neredeyse 2 yıldır sokakları mesken tutan genç, yaşlı tüm insanların çözüm ve barış mücadelesi artık elle tutulur, gözle görünür olmuştu.

 

Elimizi uzatacak, kollarımızı açacak ve barışı kucaklayacaktık.

 

2004 yılının ilk günlerinde herşey istediğimiz gibi gitti.

 

Nihayet Nisan 2004’de referandum yapıldı.

 

Sonuç tam bir hayal kırıklığıydı.

 

Umutlu başladığımız, barış ve çözüm yılı olacak dediğimiz 2004 Kıbrıs Türkü’nün en büyük hayal kırıklığı oldu.

 

Mücadele başarıya ulaşmıştı.

 

Ama çözüm ve barışla taçlanamamıştı.

 

Devam eden yıllarda da 2008 yılına kadar çözüme dair umutsuzluğumuz sürdü.

 

2008 yılının ilk günlerinde 2004 referandumunda Rum tarafından hayır çıkmasının nedeni olarak işaret edilen Papadopulos’un ilk turda evine gönderilerek Hristofyas’ın seçilmesi yeniden umutlanmamız için yeterliydi.

 

Kuzeyde çözüm yanlısı Talat ve CTP iktidardaydı. Güneyde de artık yine çözüm yanlısı Hristofyas ve Akel iktidar olmuştu.

 

2004’te kaçırdığımız çözüm trenini bu kez yakalayacaktık.

 

Buna inanıyorduk.

 

Olmadı.

 

2009 geldi çattı. CTP seçimi kaybetti. UBP tek başına iktidar oldu. Ama Talat hala oradaydı ve görüşmeleri kendi ekibiyle Talat yürütüyordu.

 

Ne yazık ki beklediğimiz çözüm geciktikçe, gecikti.

 

Liderler bir türlü sonuca gidemedi.

 

Bu ortamda girdiğimiz 2010 yılında artık umutlarımız azalmıştı.

 

Ama hala bir şansımız vardı.

 

Bunu değerlendirebilirdik.

 

Yine olmadı.

 

Nisan 2010’da bu kez Talat da seçimi kaybetti, yerini Eroğlu’na bıraktı.

 

Artık görüşmeleri Eroğlu ve elbette kendi ekibi yürütecekti.

 

2010 ve 2011 diğer olumsuzluklar yanında çözüm yönünden de son yıllarda en az umut taşıdığımız yıllar oldu.

 

Burada bir gerçeğin daha altını çizmem gerekir.

 

Biz bu yöndeki mücadeleyi terkettik.

 

Sokakları bıraktık.

 

Meydanları boşalttık.

 

Yığınları artık gerek yok diye evine gönderdik. Ya da koşullar öyle gerektirdi.

 

2004 sonrasında direksiyonda Talat olduğu için belki buna gerek görmedik, ya da ihtiyaç duymadık.

 

Ama 2010 yılından itibaren artık çözüm isteyen Talat’ın yerinde, çözümsüzlük çözümdür diyen Eroğlu vardı ve çözüm bulmak için gerçekleşen görüşmeleri Eroğlu ve onun ekibi yürütecekti.

 

Elbette bu dünyanın sonu değildi.

 

Bu toplum geçmişte yıllarca Denktaş ve ekibinin bu görüşmeleri sürdürdüğünü de yaşamıştı.

 

Ama 2004’e gelinirken direksiyonda Denktaş olmasına karşın, sokakta her kesimden onbinlerce insan vardı. Ve direksiyonda da olsa artık Denktaş’ın bu otobüsü kendi istediği yöne götürmesinin olanağı yoktu.

 

Otobüs artık içindeki yolcuların büyük çoğunluğunun götürmek istediği yöne doğru tam hız gitmek durumundaydı.

 

Bu deneyimi biz yaşadık.

 

Bizim kendi halkımızındır.

 

Kendi tecrübe hanemize altın harflerle kazınmıştır.

 

Bunu hiç ama hiç unutmamalıyız.

 

Unutturulmasına da asla izin vermemeliyiz.

 

***

 

İşte ben 2012 yılını karşılamaya hazırlandığımız, şimdiden kutlamalara başladığımız bugünde bunu hatırlatmak istedim.

 

Umut tükenmemelidir.

 

Umut tükenirse yaşam da sona erer.

 

Yeniden sokaklara dökülmeliyiz.

 

Yeniden meydanları zaptetmeliyiz.

 

Unutmayalım bugün karşılamaya hazırlandığımız 2012 yılı ülkemiz Kıbrıs’ta gelecek onyıllarda nasıl bir yaşam süreceğimizi belirleyecek kadar önemlidir.

 

Tüm okurların yeni yılını kutlar, yeni yılın çözüm ve barışı sağlamak için mücadele yılı olmasını dilerim.

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri