Umuttan korkuyorlar

Cenk Mutluyakalı

Umudu öldürmek istiyorlar, umut varsa, onlar kaybediyor.
Direnç ve yeniden doğuşun sembolüdür umut çünkü…
Umuda düşmanlar…

Kıbrıs’ın uluslararası topluma katılmasını kabus gibi görüyorlar.
Ortak bir yurt istemiyorlar asla…
Çukurda kalalım böyle…
Köhne…
Yalnız…
Ürkek…

Çözüme ulaşırsak yıkılacak arka bahçeleri, karanlık dağılacak, illegal düzen çökecek…
Ne yapacaklar o zaman?
Çözüme, barışa, dünyaya karşı korkuları var işin gerçeği…

***

Umuttan korkuyorlar.
“Ortak zemin olmadığının ifade edilmesi önemlidir” diyor adam.
Seviniyor!
Utanmasa zil takacak, oynayacak.
Üstelik kendi başarısızlığını itiraf ediyor aslında…

“Bizim uzak duracağımız resmi görüşmelerin başlamasıdır” diyor.
Toplumundan kopmuş iyice…
“Yakınlaşma” değil “uzaklaşma” istiyor…

Bırak ve git o zaman!

***

Müzakere istiyoruz biz…
Hem de sonuç alıcı müzakere…
Uluslararası topluma katılmak istiyoruz bir an önce…
Tam elli senedir güya “ayrı devlet” var.
Bunu görmüyorlar!
Bununla yüzleşmiyorlar!
Bunu söylemiyorlar!

O “ayrı devlet” sana ne kimlik kazandırıyor, ne de kişilik…
Acizsin o ayrı devlette…
Seçemiyorsun bile…
Tam 50 senedir var, öyle böyle değil…
Bir adım öteye gidemiyorsun.
Ne toprağın toprak, ne hayatın berrak...
Geleceğini göremiyorsun!

***

Ümitten korkuyorlar ümitten…
Çünkü varlık sebepleri bu yarım, bu kurmaca, bu eğreti düzen…
Talimatla ayakta durabiliyorlar, hukuk dışılıkla dolduruyorlar küplerini…

“Ortak zemin yok” diyorlar inatla…
Ne demek yok?
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları duruyor orada…
“İnsanca yaşamak” gibi ortak bir zemin var ayrıca…
Kendi ülkene yabancılaşmadan…
İtilmeden…
Kültürde, sanatta, ticarette, ekonomide, siyasette dünyanın dışında kalmadan…
Kokuşmadan, çürümeden, kandırılmadan yaşamak gibi ortak bir zemin…
Barikatların ardından bakmadan…
Gençleri zorla askere ya da göçe uğurlamadan bir ortak zemin…
“Bu memleket bizim” diyeceğin bir ortak zemin…

***

Umudu öldürmek istiyorlar, çünkü umut varsa, onlar kaybediyor.
Biliyorlar…

Toplumun hem umuda ihtiyacı var hem de çözüme…
Çözülüyoruz ortak yurdumuza çözüm gelmedikçe…


24 saatte 4 kişi yollarda ölüyorsa

Trafiğe 24 saatte 4 can verdiğimiz bir ortamda öteki gündemleri konuşmak ağır geliyor.

Hele on gün boyunca Meclis Başkanı seçemeyen kabiliyetsiz, iradesiz ve samimiyetsiz hükümeti irdelemek insanı yoruyor.

Cinayet işleniyor yollarda…
Denetimsizlik, kuralsızlık, kayıtsızlık değil yalnızca mesele…
Altyapı da yok tedbir de…
En önemlisi de “kontrolsüz” bir nüfus var ortada ve sığmıyoruz ne okullara, ne hastanelere ne de yollara…

24 saatte 4 insan ölüyor ve tam da o saatlerde “ortak zemin yok” diyor böbürleniyor bir adam.
Ölüyoruz be…
Yollarda ölüyoruz…
İnşaatlarda ölüyor işçiler ve kayıtları bile bulunamıyor…

Yine de yurttaşlık dağıtıyorlar usanmadan, utanmadan, umursamadan…
Nüfusu planlayamıyorlar, yönetmiyorlar ve insanlar ölüyor yollarda…
Cenazelere gidiyorlar sonra görünmek için!


Önemli adım!

İçişleri Bakanlığı’nın sosyal medyada bir duyurusunu gördüm.
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yurttaşları için önemli bir adım atıldı” diyor.

Şimdi herhangi birisine, “ülkemiz için önemli bir adım ne olur” diye sorunuz.
İşçi, memur, yatırımcı, esnaf, polis, öğretmen, hâkim, hekim fark etmez lütfen bu soruyu yöneltiniz ve bir liste tutunuz.
Bu listeye şu girer mi?
“KKTC kimlik kartı başvuruları, Türkiye'nin Gaziantep şehrindeki KKTC Başkonsolosluğu'nda da kabul edilecek…”

Dursun bey, sizin ve hükümetinizin ve sizi bu göreve getirenlerin sayesinde “KKTC kimliği” için başvuruya da gerek kalmadı sanırım…
“İstisnai” falan denilerek el broşürü gibi dağıtılıyor kimlikler!

“Bu yeni hizmet, Gaziantep ve çevresinde yaşayan KKTC yurttaşlarına büyük bir kolaylık sağlayacak” diyor Bakanlık!
Tamam da bu “yurttaşlarımız” niye Gaziantep ve çevresinde yaşıyorlar sahi?

Toplum da dalgasını geçiyor zaten…
Duyurunun altında yorumları okuyorum…
“Bence yetmez, tüm illerde başvuru kabul edilip şartsız ve koşulsuz verilsin, çok ihtiyacımız var. Seçim için ihtiyaç olacak” diyor birisi… “Burada az dağıttınız biraz da orda dağıtın” diyor bir başkası“Verin gitsin zaten hiçbir geçerliliği yok” yorumuna gülümsüyorum, acı acı…


‘Erken Seçim’ oylaması!

Ünal Üstel, Pazartesi günü Meclis Başkanlığı ile birlikte “erken seçim” oylaması da yapabilir mi?
Böylece daha da uzamaz mesele…

Kürsüye çıkar ve parti olarak adayını açıklar.
Sonrasında da şunu söyler:
“Bu oylama sadece Meclis Başkanlığı değil Erken Seçim oylamasıdır.
İkinci turu yok…
Yeniden göstereceğimiz Meclis Başkanı adayı salt çoğunlukla seçilirse seçilir…
Seçilmezse 15 Aralık Erken Seçim tarihi ilan edilir…”


Bu kadar basit!