"İsias Davası" - ve aslında acısı - Kıbrıs'ın tümünü birleştiren belki de tek ortak duygu, hüzün ve isyan oldu.
Tam bir deprem yaşadık, tüm toplum...
Hepimiz öldük adeta...
Hepimizin en derinine işledi keder...
Yarıldık, sarsıldık, parçalandık.
Yüreklerimiz yeniden Adıyaman'da ve bir ülke "katillerden" hesap soruyor yine...
***
"İsias Davası" bu ülke gençliğinin dünyadan kopartıldığının deşifresidir aynı zamanda...
Cinayet duruşmasıdır görülen...
İhmalin, iş bilmezliğin, siyasi rantın hesaplaşmasıdır.
"Otel" diye harcına kötülük katılmış bir yapının ve aslında, demokrasi ve medeniyet anlamında enkaza dönüşmüş bir ülkenin en ciddi sınavıdır, İsias Davası.
İnsanlığın hesabını sorduğumuz yerdir bu dava...
Yitirdiğimiz canlarımızın gözleri ve çığlıkları hep oradadır, düşleri hep bizimle...
***
Tedirgin, gergin, huzursuz aileler...
Öfkeli…
Dava ilerlemiyor nedense...
O dehşet depremden bu yana 600 günü geçti ve halen üçüncü "bilirkişi raporu" bekleniyor.
Beş ayrı rapor sundu aileler.
Binanın inşaat standartlarına uygun olmadığı ve denetim süreçlerinde tam bir ihmal yaşandığı daha kaç kez gündeme gelecek?
Bugüne kadar yayımlanan tüm bilirkişi raporları insan kalbinin ve bilimin kabul etmeyeceği onca kusuru, ihmali, sorumsuzluğu, denetimsizliği, göz yummayı, hileyi ortaya koymuştu.
- “Zemin raporu, statik hesap raporu ve statik projesi bulunamadı.”
- “Dokuz kat boyunca döşemeyi keserek asansör yatağı için yer açtılar.”
Binada beton ve demir kalitesi sorunluydu…
Yetmezmiş gibi “kaçak kat” vardı.
Bu acıyı daha da çoğaltmasınlar artık!
Yeter!
Planlı bir cinayetten cezasını kessinler katillerin…
***
Depremde yıkılan birçok yapı için simgesel bir örnek bu dava.
Türkiye’de yargı bağımsızlığı sorunlu…
Dünya biliyor, görüyor, raporluyor.
O nedenle ilk günden “İsias Davası”nın açık, şeffaf, adil olmasını istedik.
Kıbrıs ayağa kalktı bu dava için!
Karar anına kadar da bu hassasiyet sürmeli…
En güzel çağlarında yitirdiğimiz çocuklarımız geri gelmeyecek belki…
Başka çocukların ölmesinin önüne geçilecek...
İsias davası Türkiye’nin gelecek acılarını engelleyebilecek.
O nedenle ibretlik bir ceza bekliyoruz zaten...
11 ile 14 yaşları arasında 25 evladımıza sözümüz var.
Onların anılarına tutunacak ve hesap soracağız. Adıyaman’dan 35 tabut geldi; o çürük otel bir ülkeyi cenaze evine dönüştürdü.
"Katiller" değil yalnızca onlara göz yumanlar da yargılanmalı birer birer...
Ortada tam bir “katliam” var çünkü…
Unutmak yok hiç birini...
Affetmek mümkün değil...
Vilayetleşme kültürü
"Adana Kebabı ve Şalgam Festivali" düzenlendi Beyarmudu ya da anılardaki ismiyle Pergama'da...
Adıyamanlılar ise Boğaz Piknik Alanı'nda "Çiğ Köfte Festivali" düzenledi.
Her iki festivalin de ilki…
Böylesi pek çok organizasyon var.
Kültürlerin yaşatılması, her topluluğun kendi değerlerine sahip çıkması elbette önemlidir.
Yeryüzü içinde barındırdığı farklılıkları ile güzelleşiyor.
Kişilerin kendi kültürlerini yaşatma gailesine bir sözümüz olamaz.
Yine de şöyle bir yaramız var.
Kaşıdıkça kanayan bir yaramız…
Kıbrıs'ın kuzeyine yönelik planlı bir "nüfus mühendisliği" yapıldığı göz ardı edilemez.
Bir başka hayat örülüyor buralarda...
Kıbrıs kendi özgünlüğünü yitiriyor böylece...
Kendi değerlerini unutuyor.
Ada'nın bir yarısı "Türkiye" oluyor giderek...
Türkiyelileşiyor buralar…
Nüfusun kendisi değil mesele...
Nüfus ve ilhak siyaseti...
***
Önce nüfus taşındı adaya...
Şimdi sermayesi geliyor.
Türkiye tümüyle adanın kuzeyine yerleşiyor.
Demokrasi kuşatılıyor, irade ortadan kaldırılıyor.
"Seçimlerde ikamet şartı da aramayınız" diyor Cumhurbaşkanı olarak anılan zat!
Neredeyse buradaki seçimler için Türkiye'de sandık kurulmasını önerecek.
Ada'ya yerleştirilen ya da göç eden nüfusun Kıbrıs'a entegrasyonu için hiçbir sosyal program düşünülmüyor.
Tam aksine...
Buradaki hayat Türkiye'ye entegre edilmek isteniyor.
Eğitim de öyle planlanıyor zaten...
Kıbıs’ın kuzeyinde Kıbrıs’a ait ne kadar iz varsa siliniyor.
"Külliye" demekten utandıkları yeni binanın önünden geçerken kendimizi bir başka coğrafyada hissediyoruz.
Mimarisi olabildiğince yabancı hepimize...
Çünkü burada tasarlanmıyor.
Türkiye'den Kıbrıs'a nüfus değil yalnızca siyaset de aktarılıyor kültür de...
Sosyal doku değişiyor süratle...
İşte o nedenle belki son derece masumane bir yaklaşımla piknik alanına yerleştirilen "Adana İl Sınırı" levhası içimizi acıtıyor.
***
Kıbrıs’a yeni bir yaşam kurmak hayaliyle gelen, emeğiyle hayatını kazanan, bu toprakları yurt bilen, kimi zaman dışlanan, kimi zaman sömürülen insanlar değildir derdim…
Elbette bir kültür mozaiği olacak…
Hele hele ada ülkesinde…
İsyanım Kıbrıs’ı Türkiye gibi yaşamak!
Türkiye’nin bir vilayetinde gibi solumak hayatı buraları yoklaştırıyor.
Sömürü değil ülke istiyoruz.
Kıbrıs ülkesi…
Buralar o zaman anlamlı, o zaman kıymetli…