Unutulan Sorumluluk SU TASARRUFU

İbrahim Özejder

 

• Seller geldi, dereler taştı, bu ülkede esas sorunun suyun fazlalığı değil, azlığı olduğunu yine unuttuk

• Medyada, siyasilerin ve yurttaşın su tasarrufu karnesi artık sorgulanmıyor.  ‘Su’ konusu, Türkiye’den borularla gelecek miktara indirgenmiş durumda

• ‘Şu kadar su tasarruf ettik’ veya ‘kişi başı su tüketimini şu kadar azalttık’ diye övünen yerel ya da genel siyasetçiye henüz rastlamadık. Siyasilerin yeni açılan kuyu başı pozları gurur vesilesi olmaya devam ediyor

Azgın sel suları, zaten zayıf olan hafızamızdaki küçük kırıntıları da alıp götürdü...
Derelerden taşan, yolları, evleri, okulları basan suyun ‘ne kadar da çok’ olduğunu tartışırken, bu ülkede esas sorunun suyun fazlalığı değil, azlığı olduğunu yine unuttuk...

Önem vermeye başlamıştık
Su tasarrufu konusuna, bir zamanlar çok önem verildiğini, çağrılar, kampanyalar yapıldığını, kamu spotları yayınlandığını hatırlıyoruz. Kış aylarında, hele selli zamanlarda unutsak bile, en azından kavurucu yaz sıcağında tekrar gündemimize alıyorduk...

Borular gelir tasarruf gider
Ancak Türkiye’den borularla su geleceğinin kesinleşmesinden sonra, boru hattı çalışmalarının ilerlemesine paralel olarak, çağrılar, kampanyalar, kamu spotları giderek azaldı. Su tasarrufu ile ilgili en fazla sağa sola iş ola asılmış, “su hayattır” gibi banal, anlamsızlaşmış uyarılara rastlar olduk...

Yurttaş tasarrufu algılamış değil
Öte yandan, varolan su kaynaklarını vahşice kullanmaya devam ediyoruz. Bildiğim kadarıyla, üretime yönelik bahçe sulamasında tasarruf sağlayan damlama sulama yönteminin iyice yaygınlaşması dışında, hiçbir kayda değer tasarruf tedbiri hayata geçirilelemedi. Sırasıyla kaydedersek:
- Çeşme suyuyla araba yıkama yaygın şekilde devam ediyor.
- Havuzlu evlerin, villaların sayısı hızla artıyor.
- Ev bahçelerinde aşırı su gerektiren çiçek, bitki ve ağaçlar dikiliyor.
- Ülkede tam bir ‘çim manyaklığı’ yaşanıyor. Avlusunda 3-4 metre kare toprak alan bulan, bol su ve ilaç isteyen Avrupa, Avustralya kökenli çim türleri ekiyor.
- Ev içi suyu tasarruflu kullanma yöntemlerini uygulayan pek yok.

Devlet ‘ben harcarım sen de harca’ diyor
Devlet ise etkili, sonuç alıcı tedbirleri uygulamamak bir yana, ‘su tasarrufu nasıl yapılmaz’ın örneklerini veriyor:
- Belediyelerın büyük çoğunluğu, cevreyi yeşillendirme çalışmalarını iklime uygun ‘kurakçıl peyzaj’ prensibiyle yürütmüyor.
- Uygun mekanlar, işlevsel ve az su isteyen değil, bol su gerektiren çim ve çiçek türleriyle dolduruluyor.
- Evlerde su tasarrufu teşvik edilmiyor, denetlenmiyor.
- ‘Şu kadar su tasarruf ettik’ veya ‘kişi başı su tüketimini şu kadar azalttık’ diye övünen yerel ya da genel siyasetçiye henüz rastlamadık.
- Yeni su kuyusu açmak (ki ülkenin kökünü kurutmakla aynı anlama geliyor) ve sondaj başında poz vermek, hala siyasiler için gurur vesilesi olmaya devam ediyor.

Medya hatırlatma görevini yapmıyor
Toplumsal yaşamda bir tür uyandırma servisi işlevi gören gazeteciler de su tasarrufunu gündeme getirmekten vazgeçmiş görünüyor. Öyle ki medyada;
- Su konusu, neredeyse borularla Türkiye’den gelecek miktara, onun nasıl dağıtılacağına indirgenmiş durumda. Varolan kaynaklara ve bu kaynakların tasarruflu kullanımına artık ihtiyacımız olmayacakmış gibi bir anlayış giderek kökleşiyor.
- Medyada siyaset, sadece Türkiye’den gelecek suyun yönetimi konusunda eleştiriliyor. Siyasilerin su tasarrufu karnesi sorgulanmıyor.
- Uzmanların ve çevreci kamuoyunun tasarrufla ilgili görüşleri ve bilimsel verileri, yeterli ve etkili şekilde yansıtılmıyor.
- Su tasaruufu konusunda, kullanıcıyı bilinçlendirici, teşvik edici ‘gazetecilik becerisi’ gösterilmiyor.
- Su tasarruffu sağlayan yöntem, alet, kuruluş ve uygulamaların tanıtımı ve teşvikini medyada pek göremiyoruz.

Halbuki, Türkiye’den borularla bol bol su gelse bile, su tasarrufu bu coğrafyada hiç bir zaman vazgeçilemeyecek toplumsal bir sorumluluktur. Yarı kurak bir iklimimiz var, küçük bir adayız ve küresel ısınma realitesi, bizi gelecekte daha az yağış ve daha sıcak günlerin beklediğini gösteriyor.

Su, borularla uzaydan değil Türkiye’den gelecek, yani, tükenmez bir kaynak değil. Ayrıca dünya iklimindeki dengesizlikler, bu kaynağın tahminlerden önce kesilmesine de yolaçabilir.

İsmini hatırlamadığım birisi, 50 kadar yıl önce “Bu adada en önemli sorun Kıbrıs sorunu değil, su sorunudur, varolan kaynaklar tükenecek” dediğinde kimse inanmamıştı. Bu iddiaya artık  inanıyoruz; inanıyoruz ama tedbir almıyoruz.

İşlevsel tedbirler için siyasetin, her zamankinden daha etkili uyarılması gerekir.  Herkes gibi, gazeteciler de uyarıcı rollerini hatırlamalıdırlar.