Ürkütücü Bir Düşünce: Çevreyi Çevreciler Düşünsün

İbrahim Özejder

 

• Uzmanların, kendilerine inanmaya hazır olan izleyicilere televizyon ekranından, çevresel bedeli olan hiçbir projeyi ikna edici olarak anlatma hakları yoktur


“Mersin Akkuyu’daki  Nükleer Santral’in 2020’de faaliyete geçmesi, enerji maliyetlerini azaltacağı için Türkiye ekonomisine büyük rahatlama getirecektir… Santralin çevreye etkileri için birşey diyemem, o konu çevre uzmanlarının işidir…”

Bu sözler ekonomist Mehmet Saydam’a ait.

Saydam, 2 Kasım sabahı, BRT’ye konuk oldu ve Osman Kurt’un 1 Kasım seçimlerinin Türkiye ile KKTC ekonomilerini nasıl etkileyeceği yönündeki sorularını yanıtladı. Saydam’ın yukarıda alıntı yaptığımız çevre ile ilgili sözleri, ilk başta sıradan, basit sözlermiş gibi görülebilir. Ancak, bir zihniyeti, daha doğrusu çevre sorunlarının neden bir türlü çözülemediğini ortaya koyması açısından önemlidir.

Mehmet Saydam’ın çevreye duyarlılığını sadece bir TV programında sarfettiği sözlerle ölçemeyiz. Zaten amacımız da Saydam’ın çevre performansını tartışmak değil, kullandığı sözlerden hareketle çevre hareketlerinin dünya çapında yaşadığı büyük bir açmazı ortaya koymaktır.

Kim çözecek

Çok sayıda toplumsal sorunu uzmanlara terkedebiliriz. Farklı alanlarda uzmanlaşmanın ve uzmanlara değer vermenin, bir çok meselenin çözümünde son derece yararlı olduğu bir gerçektir.  Bu nedenle ekonomi için ekonomistlere, çarpık yapılaşma için şehir plancılarına özel bir statü vermek sorun çözücüdür ve gereklidir de.

Ancak çevre, sadece çevre uzmanları ve çevre aktivistlerinin çabalarıyla çözülebilecek türden bir sorun değil.  Bütün insani etkinliklerin çevreyi tükettiğini biliyoruz. O zaman çevrenin korunması da topyekün insani bir iradeyi gerektirir. Ortak bir irade bugüne kadar geliştirilemediyse ve çevre hızla yokolmaya devam ediyorsa, bunun bir sebebi de aşırı branşlaşma ve aşırı uzmanlaşmadır.

Alanlarına hapsolmuş uzmanlar

Kendi alanlarında giderek derinleşen uzmanlar, buna paralel olarak yaşamın diğer alanalarında giderek bilgisizleşmekte ve duyarsızlaşmaktadır. Mesela ekonomist çevre, sosyolog uzay, kimyacı eğitim, mühendis sağlık konusunda hiçbir şey bilmiyor, hiçbir fikir sahibi olmuyorlar.

Bir zamanların filozof bilim adamları, toplum sorunlarıyla da ilgilenen aydınlar gitmiş, kendi alanlarına hapsolmuş, özellikle toplumsal sorunlar için “bu benim alanım değil” diyen uzmanlar ortaya çıkmış. Özellikle mühendislik alanlarından mezun olanlar felaket bir tablo ortaya koymuş olacak ki, mühendislik fakültelerine uluslararası akreditasyon verilebilmesi için belli oranda sosyal bilimlerle ilgili ders zorunluluğu getirilmiş.

Sen yok et, çevreciler kurtarsın

Uzmanların farklı alanlara duyarsızlığı bütün toplumsal konularda sorun yaratıyor ama çevre konusunda durum daha vahim. Ekonomist, ekonomik gelişme için nükleer sanrtalı, Turizmci daha çok turist için sahile sıfır oteli, ziraat mühendisi hormonlu tarımı, belediye sinekle ilaçlı mücadeleyi, inşaat mühendisi beşparmak eteklerine villayı savunacak ve bütün yapılanların çevreye etkileri için de “çevre uzmanları düşünsün” denecek.

Zaten bugüne kadar böyle yapıldığı için için çevrenin yokoluşu bir türlü durudurulamıyor. Çevre uzmanlarının ne söylediği zaten belli; “bu gelişme modeli, bu tüketici yaşam tarzı dünyayı yokediyor” diyorlar. Öteki uzmanların da bu gerçeği idrak etmesi ve kendi alanlarında  çevreci bir duruşa sahip olmaları gerekir. Her uzman bir de çevre uzmanı(en azından çevreci) olmalı.

Fukuşima’yı düşün, nükleere karşı çık

Bazı olgular çevre uzmanlarının görüşünü de gerektirmez. Nükleer santrallerin insanlık için nasıl bir tehlike olduğu, daha bir kaç yıl önce yaşanan Fukuşima feleketi ile iyice anlaşılmıştır. Dolayısıyla bir ekonomistin, (hele Kıbrıs’ı da etkileyebilecek) bir nükleer santrali, “enerji maliyetlerini düşürecek” diye değerlendirmesi, çevre açısından ürkütücüdür, korkunçtur.

Halkın, düşüncelerine değer vediği, değer vermek istediği uzmanlar, çevre konusunda artık ileri geri konuşma hakkına sahip değillerdir. Ona inanmaya hazır olan izleyicilere televizyon ekranından, çevresel bedeli olan hiçbir projeyi ikna edici olarak anlatma hakları yoktur. “Gerisi çevre uzmanlarının işidir” deyip sorumluluktan kurtulamazlar.

Çevre ancak herkesin derdi olursa kurtarılabilir…

 

----------------------------------------------------------------------------------

Atomu Patlatırım Radyasyonu Çevre Uzmanları Düşünsün


Küresesel endüstrinin “daha çok üretim daha çok tüketim” dürtüleriyle yarattığı aşırı branşlaşma ve aşırı uzmanlaşmanın çevre açısından nasıl felaketler yarattığı ve yaratabileceğinin sayısız örneklerinden birini yıllar önce Zülfü Livaneli anlatmıştı. Livaneli, tarihini tam olarak hatırlamadığım gazete yazısında aşağı yukarı şunları yazmıştı:

“Amerika’nın doğusundan batısına, Kaliforniya’ya doğru gidiyorduk. Uçağımız Arizona çölü üzerinden geçerken yanımda oturan “Ben jeoloji mühendisiyim, biliyor musunuz bu çölün altında çok su var ve bu suyu yukarıya çıkaracak projenin sahibiyim” diye söze girdi.

- Ben, “Nasıl çıkarılacakmış?” diye sordum.
- Su çok derinlerde normal yöntemelerle yukarıya çıkarmak çok maliyetli ve rantabl değil. Dolayısıyle çok derine yerleştirilecek bir atom bombasının patlatılmasının yaratacağı basınç, büyük miktarda suyu yukarıya çıkarır, Arizona cennete döner.”
- Peki, atom bombasının çevreye etkisi olmaz mı? Radyasyon çölün doğasına kalıcı zarar vermez mi?
- Bu benim alanıma girmez, radyasyonun etkisini çevreciler düşünsün…