2013’te halkımızla paylaştığımız toplumsal vizyonumuzdaki vaatlerden biri kamunun ekonomik yaşamdaki düzenleme ve denetleme fonksiyonunun güçlendirilmesiydi.
Değişen dünyada ekonomik faaliyetler hızla özel sektöre kayarken, bizde de kamu yararını gözetecek bir dönüşümün gerçekleşmesi büyük oranda mevzuatımızın yenilenmesi, kamumuzun düzenleme ve denetleme kapasitesinin artırılmasına bağlıdır.
Siyasetten bağımsız, güçlü, her daim kamudan yana taraf olacak üst kurullarımızı hızla ete kemiğe büründürmek önceliklerimizin ilk sırasında yer almalıdır. Çünkü üst kurulların olmadığı veya etkin olamadığı koşullarda rekabet gelişemez ve değişmeyen yapıda rolünü eski alışkanlıklara göre oynamayı tercih eden siyaset kurumu aktörlerinin özel sektör aktörleri ile ilişkileri de düzene giremez.
Israrla siyaset kurumunun vizyon oluşturma, geleceği şekillendirecek politikaları üretme gibi rollere bürünmesinin önemi üzerinde durulsa da, yasal düzlemde kamu ve özel sektörün fonksiyonlarının net çizgilerle ayrıştırılamadığı koşullarda, hangi parti iktidarda olursa olsun, kendini güçlü hisseden her siyasetçi ve iktidar partisi sempatizanı, ihale ve benzeri noktalarda avantaj elde etmenin derdine düşmeye devam edecektir.
ABD’yi, AB’yi ve AB ülkelerini bugün neredeyse üst kurullar yönetmektedir...
Çağdaş ülkelerde ekonomik faaliyetler siyasetten alabildiğine arındırılmıştır ve kamu adına ekonomik yaşam üzerinde çok güçlü bir biçimde eylemlerde bulunabilen sadece özerk üst kurullardır.
Değişim olgusuyla gelişen bu sisteme her toplumda karşı çıkanlar muhakkak ki olmuştur. Buz dağının üstünde ideolojik söylemler görünürken, pratikte ise maddiyat temelli güç arayışı yatmaktadır. Bizde de bu bağlamda bir yandan devlet eliyle ekonomik kaynaklara daha kolay ulaşma hırsı ile yanıp tutuşan sağ cenah ve ideoloji temelli ilkeleri güne uygun yorumlamaktan kaçınan kimi sol çevreler arasında ciddi bir kardeşlik ilişkisi gelişmiştir. Amaç tektir. Mali kaynakları siyaset aracılığıyla elde tutmak ve eşit rekabet koşulları hilafına bu kaynakları kendi dilediğince yönlendirmek...
Yeni sosyalizmi benimseyenleri bu iki kesimden ayıran en temel özellik ise değişen dünya koşullarında sözde kalmayacak bir eşitlik mekanizmasını ve her alanda fırsat eşitliği olgusunu yaygınlaştırma güdüsüdür. Bundan ötürü değişen dünyada gelişen yeni sosyalizmi kavramış ideolojisi sağlam CTP’lilerin ekonomik konularda sıklıkla gündeme getirilen “liberalleştiler” ve benzeri sataşmalara karnı toktur; çağdaş bir ekonomik yapılanmadan ve kamunun bu yapı ile doğru ilişkiler geliştirebilmesinden yana düşünceleri berraktır.
Bu bilinç, toplumumuzdaki kendi kendini yönetme ideali ile ulusalcı temeldeki egemenlik söylevleri arasındaki yegâne kalkandır da. Kendi kendimizi yönetme idealimizin statükonun yani mevcut ekonomi – kamu ilişki biçiminin aracına dönüştürülmesini engelleyen de bu bilinçtir.
Üst kurulların oluşumu ve gelişmesi sürecini bizden önce başlatmış ülkelerin yüksek maaşlı kurullar cennetine dönüştüğü gerçeği ışığında ve ölçeğimizi dikkate alarak meseleyi ele almamız gerekir. Örneğin BTHK’yı kamu adına özel sektörün faaliyet yürüttüğü tüm sektörleri düzenleyip denetleyecek şekilde yapılandırabiliriz… Zira BTHK her geçen gün iyi örnek olma yolunda mesafe kat etmektedir.
BTHK’nın 15 Temmuz’da aldığı sonlandırma ücretlerinin düşürülmesi kararıyla kısa sürede cep telefonu faturalarında ciddi düşüşler yaşanacaktır. Sektörün yüzde 70’ini elinde tutan operatörle diğer operatör arasındaki konuşmaların ücreti düştükçe küçük operatör indirimli kampanyalar başlatabilecek ve rekabet ortamı gelişecektir. Bundan faydalanacak olan ise yurttaşlar olacaktır. Artık, “neden Türkiye’de 30 TL’ye sunulan aynı hizmet bizde 150 TL?” diye hayıflanmaktan kurtulacağız…
Bu güzel örnekten hareketle en kısa zamanda siyaset eliyle ekonomik kaynaklara ulaşma çılgınlığının yurttaş baskısı ve değişim siyaseti eliyle tarihin çöplüğüne gömüleceğine dair inancın bir de Cumhurbaşkanlığı seçimi bahanesiyle azalmamasını dilerim.