‘Utanç Günü - 22 Ocak Pazartesi’ den, haftalık yazımı gazeteye teslim edeceğim bugüne kadar, en az on tane yazı yazdım malum olaylarla ilgili olarak. Her birini tekrar tekrar okudum. Bazılarını ikinci okumam sonrasında, bazılarını ise üç-dört defa okuduktan sonra sildim, yok ettim.
“Ben de bu konuda birşeyler yazmalıyım” derdindeydim hafta boyunca. Denedim de. Ama başaramadım. Ve sonunda vazgeçtim. “İyisi mi, hiç yazma” dedim. “İçinden geçenleri yazarsan eğer, çok farklı noktalara sürükleyeceksin her şeyi. Okuyanların bazıları anlayacak, bazıları anlamaya çalışacak. Bazıları ise anlamaya bile çalışmayarak, küfredecek” dedim.
Gazeteler bir yana, ilk kez Facebook’a da baktım sık sık. Kelime dağarcığım doldu taştı maşallah. Utandım... Kullanılan dil’den utandım... İnsanlığımdan utandım...
***
Düşünerek geçti haftam.
Nerelerden nereye geldik diye düşündüm... 1963’lere kadar olan dönemde, 63’lerde 74’e kadar olan dönemde, 74’den sonraki dönemde neler olup bittiğini düşündüm... Ne umuyorduk ne bulduk diye düşündüm... Ülkemin bu hale getirilmesinden kimlerin sorumlu olduğunu düşündüm... Yalakaları düşündüm... Koltuk uğruna insanlarımızın nelere tenezzül eder hale geldiğini düşündüm... İpini koparanın sığındığı yer olan ülkemi düşündüm... Buna göz yumanları düşündüm... Osmanlı’nın İngilizin kucağına terkettiği, buna rağmen büyük bir dirençle varlığını korumayı başarmış Kıbrıslı Türklere, ‘gavur piçi’, ‘vatan haini’, ‘satılmış’, ’dinsiz’, ‘nankör’, ‘hazır-yeyici’, ‘tembel’ diyen en yetkiliden en yetkisizine kadar, büyük küçük herkesi düşündüm... Ve sonunda, gelinen noktayı düşündüm...
“Düşün düşün boktur işin” demiş ya birileri... İşte durum, tam da öyle. Bok içinde yüzüyoruz şimdi. “Sebep olanlar utansın” diyeceğim ama biliyorum hiç utanmadıklarını da utanmayacaklarını da.
Kıbrısım
Nedendir bilmem (!) Kamuran Hanım’ın ‘Kıbrısım’ şarkısı taklıverdi aklıma. Bir kızgınlığım sırasında değiştirilmiş sözlerini paylaşmıştım okurlarımla. Kamuran Hanım’dan özür dileyerek bir kez daha paylaşıyorum.
Kıbrıs bir ada mıydı , cenetten parça mıydı
Kıbrısın güzel kızı, yanakları kırmızı
Akdenizin yıldızı,
Vah Kıbrısım Kıbrısım
Lefkoşa merkeziydi, Kıbrısın şerefiydi
Lefkoşanın gençleri, çelerdi gönülleri
Çeliktendi elleri
Vah Kıbrısım Kıbrısım,
Kıbrısın her kazası, sanki altın parçası
Mağusa hisarları, yeşil Girne Dağları
Baf’ın güzel bağları
Ah ne hoştu Kıbrısım
Kıbrısı ben bırakamam, gurbette yaşayamam
İskele sahiline, Leymosun içkisine
Kızların sevgisine
Vurgundum ben Kıbrısım
Sokak Ağzı
“Sonunda başardılar. Alarm zilleri bir süredir zaten çalıyordu. Nihayet bir kıvılcım ateşe dönüştü en sonunda...” (Yurdanur Kara)
***
“Buradakilere sinyal Ankara’dan geldi... Afrika’ya sinyal nereden geldi ? Ben bunu merak ediyorum...” (Çelebi-Lefkoşa)
***
“Fetih ne demek ? İşgal ne demek? Ben ikisinin de aynı anlama geldiğini sanıyordum.... Bir taraf fetih diyor, diğer taraf işgal. İşin garibi, fetih diye bağıranlar, işgal diyenlere saldırıyor. (Mehmet Güncel)
***
“Dörtlü hükümet geldi geliyor galiba. Memlekette sorunlar taştı dökülüyor. Çözebilecekler mi ? Nasıl çözecekler çok merak ediyorum. (Ayşe-Mağusa)
***
“Bir seçim daha olursa, bu sefer katılma oranı % 50’den da aşağı olur. Bahse girer misiniz ? (Recep Kaymak)
***
“Seçime boykot edenlerin kaçta kaçı ‘solcu-barışçı’, kaçta kaçı ‘sağcı’ ? Benim en çok merak ettiğim bu. Tahminime göre çok çok büyük bir bölümü, kendine solcu-barışçı diyenlerden. Boykotlarla mı düzlüğe çıkaracaklar memleketi ? Boykot sonrasında söz söyleme hakları ne kadar ? Hiç düşündüler mi acaba ?” (Mehmet Karahasan)
***
“Dedikodulara göre UBP Serdar Denktaş’a, koalisyona katılma karşılığı olarak, gelecek Başkanlık sçimlerinde ‘aday’ sözü vermiş. Serdar bu söze güvenecek kadar saf mı ? Bilmem. Aday gösterseler bile arkasında kuyusunu kazmayacaklarından emin olabilir mi ?” (Candan-Lefkoşa)
***
“Ben dokuz sene Mücahidlik yapdım. Bu günleri göreceğimi hiç düşünmediydim. Şimdi, daha neler göreceyik acaba diye gara gara düşünmeye başladım.” (Nevzat-Geçitkale)