UTANÇ YÜZYILI

Sami Özuslu

20'nci yüzyılda iki 'dünya savaşı' yaşadı yaşlı yerküre...

Her ikisinde de milyonlarca insan öldü, yaralandı, sakat kaldı.

Kötü bir yüzyıldı.

Geride kaldı, 21'inci yüzyıla girdik.

'Milenyum'daydık artık.

1999'u 2000'e bağlayan yılbaşı, bambaşka umutlar vadediyordu adeta...

O yıl doğan bebeklere 'milenyum çocukları' dedik.

Her doğan bebek umuttu, yaşamın devamının garantisiydi.

Yeni bir yüzyıla değil yalnızca, yeni bir binyıla da giriyorduk.

Umudumuz barışaydı.

Bütün halkların kardeşliğine.

Savaşların sona ermesine bağlanmıştı yürekler.

Acıların sonlanmasına.

Böyle girdik 2000'li yıllara...

*  *  *

Gelen gideni arattı ama...

O bel bağladığımız, umutlandığımız yeni yüzyıl, daha ilk çeyreğine ermeden geride kalan 20'nci asrı solladı.

Dünya adeta savaş alanına döndü.

En güvenli ülkelerde bile şiddet ve ölüm olağanlaştı.

Çıkar savaşlarının mirası insanlığa pahalıya mal oldu.

Şiddet şiddeti besledi, güç kavramı değişti, sokaklar fanatizmin ürettiği canlı bombalarla doldu.

Sömürü alışkanlıklarını devam ettiren büyük ülkelerin halkları da rahat uyuyamaz oldu.

Lakin kabak yine en çok geri kalmışların başına patladı.

Onların da tümüne değil.

Fakir ailelerin çocukları şehit düştü.

Yoksul insanlar göç etti.

Denizin suları umuda göçenleri yuttu.

Kimileri de bu enkaz yığınına dönmüş ülkelerde küpünü doldurmaya devam etti.

21'inci yüzyılın ilk 16 yılı iyi gelmedi.

*  *  *

'Bahar' dediler ayaklanma kılıklı eylemlere, lakin oralara hep kış uğradı.

Ne ilki, ne sonu geldi baharın...

Diktatörler devrildi, yerlerine diktatörler geldi.

Savaşlar bitti, iç savaşlar başladı.

İç savaş sonlandı, terör hortladı.

Sınırlar çizildi, sonra yeniden çizildi.

Topraklar alındı, sonra başkası gelip aldı.

Askerler barış için geldi, askerler kaldı, barış gelmedi.

Akan kan toprağı suladı, toprak kana doymadı.

Giden canlar ana yüreğini dağladı, anaların feryadı bitmedi, çilesi dolmadı.

Sahile vuran bebek ceset fotoğrafları politik manipülasyondan başka bir işe yaramadı.

Ahlar vahlar edildi, sonra gündem değiştirildi.

Afyonlanmış halklar döndü dolaştı milliyet, mezhep, etnik köken kavgası yalanına inandı.

21'inci yüzyılın başında da emek, ekmek kavgası unutuldu, unutturuldu.

*  *  *

Halep'in fıstığı meşhurdu.

Şam'ın tatlısı...

Lazkiye'den feribot gelirdi Mağusa'ya...

Suriye şurasıydı.

Beyrut Ortadoğu'nun Paris'iydi bir zaman...

Lübnan'a gitmek isteyen çoktu.

Kudüs kutsal kentti.

Ve Maraş turizm cenneti...

Sonra hayalet oldu hepsi...

Ya da korkulan, uzak durulan kentler.

Ne Halep fıstığının tadı kaldı artık, ne Şam tatlısının...

Sanki lanetlendi bu coğrafya...

Bir zamanlar Batı, Doğu'ydu oysa!..

Geride kaldı sanmıştık.

Meğer yeni gelen daha bir 'utanç yüzyılı'ymış.

Ya da bu çağı yaşayan insanlar utancın ta kendisi...