“Başka zamanlarda yaşamış ütopyacılar olmasaydı, insanlar hala mağaralarda yaşıyor olurdu, çıplak ve sersefil. İlk şehrin hatlarını çizenler ütopyacılardı. Cömert hayallerden faydalı gerçeklikler doğar. Ütopya bütün ilerlemelerin temel ilkesi ve daha iyi bir geleceğe götüren bir teşebbüstür.”
**
Thomas More’un 500 yıl önce kaleme aldığı ‘Ütopya’, her ne kadar ‘İmkansız ülke’ olarak görülse ve ‘hayal’ olarak nitelense de, Anatole France’ın yukarıdaki cümleleri meseleyi özetliyor.
İdealistler olmasaydı eğer, dünya hep kötüye giderdi.
Devrimciler ölmeseydi eğer, emekçiler hak elde edemezdi.
Yürekli insanlar mücadele vermeseydi eğer, özgürlükler kazanılamazdı.
Barışa çarpan yürekler gelmeseydi yeryüzüne, soykırımlar, toplu katliamlar hiç bitmezdi.
**
İnsan ömrü, insanlık tarihi baz alındığında çok kısa.
‘İlkel’ dediğimiz ilk insanın yerleşik düzene geçmesi, ateşle tanışması, yazıyı bulması milyonlarca sene sürdü.
Oysa biz, 60, 70, bilemediniz 80-90 yıllık ömr-ü hayatımızda keskin değişimler bekliyoruz.
Zaman algısı saçımıza düşen aklarla, alnımızdaki kırışıklıklarla, çocuk ve torunların büyümesiyle eşdeğerde sanki…
Oysa zaman düz bir çizgi. Başı ve sonu yok. Biz sadece içinden geçip gidiyoruz.
Çok ürkütücü olsa da, zamanın bize ihtiyacı yok. Olsak da akacak, olmasak da durmayacak.
Mesele, içinden geçtiğimiz zaman dilimine nasıl dokunuşlar bıraktığımız.
Başka bir şey değil.
**
Ütopya’yı, yani ‘mükemmel ülke’yi hayal etmek kötü değil asla.
Belki de bir gün kurulacak öyle bir ülke!..
Kimsenin emeğinin sömürülmediği…
Hiçbir çocuğun aç kalmadığı…
Susuzluktan insanların ölmediği…
Anne-babası savaşlarda öldürülen bebeklerin olmadığı…
İnsanların işlerine giderken ‘kayıp’ olmadığı…
Paragözlerin, çıkarcıların ve entrikacıların gerine gerine dolaşmadığı…
Görüşlerinden, söylediklerinden, yazdıklarından ötürü kimsenin ‘öteki’ ve ‘suçlu’ ve ‘hedef’ ve ‘hain’ ilan edilmediği…
Kimsenin işkenceye, tecavüze, istismara maruz kalmadığı...
Yüzlerin güldüğü…
Öyle bir ülke işte…
Bir gün, belki…
**
Ütopya’nın karşıtı ‘Distopya’dır.
Yani totaliter ve baskıcı yönetimler…
‘Ütopya’ya varamasak da, ‘Distopya’ya evrimlesin diye yaşadığımız coğrafya ve de topraklar, ‘hayal’ kurmak zorundayız.
‘Barış’ istemek, bu topraklarda ve bu coğrafyada ve bu zamanda ‘ütopya’yı hayal etmektir.
Hiç umutsuzluğa ve yılgınlığa kapılmadan…
Unutmadan…
Gelecek bir gün gelecek.
Kendiliğinden değil ama…
Emekle, sabırla, mücadeleyle, cesaretle, bilimle, akılla…
Bir gün, mutlaka!..