“Uydu” meselesiyle yine cama tosladık ve kim bilir kaçıncı kez, bu yapının “sürdürülemez” olduğuyla yüzleştik.
Kırıldık, parçalandık.
Çünkü aslında bir fanusun içinde yaşadığımızı unuttuk.
Göğe koştuk.
Kırık cam parçacıkları arasında yaralarımızı hatırladık.
* * *
Kıbrıs’ın kuzeyinde “normal” bir yapı yoktur. Bu düzenin temelsiz ya da hukuksuz olmanın yanı sıra dünyayla iletişimi de pamuk ipliğine bağlıdır.
Yaratılan “bağımlılık” ve tam bir “muhtaçlık” ilişkisidir.
Kıbrıslı Türkler bu yapıda “özne” olamamıştır.
* * *
Yıllarca bu ülkede televizyon yayınlarını bizlerin “anten”, teknik insanların “karasal yayın” dedikleri yöntemle izledik. Dama çıkar, çevirir, sorardık, “görüntü geldi mi?”
Gelir, giderdi.
En fazla da Türkiye kanallarına kilitlendik.
Çünkü ada yarısında hayat kendi kimliğini oluşturamadı. Buna izin verilmedi.
Peki deniz ötesinden yansıyan
kanallardan “reklam payı” alındı mı?
Hayır.
Alınamazdı zaten...
Size derlerdi ki, “o dağdaki vericiyi biz diktik, şimdi bizden para mı isteyeceksiniz?”
Hani uzun yıllar duyduğunuz mesele, “sizi biz kurtardık”a kadar uzar giderdi tartışma...
* * *
Ülkenin Başbakanı örneğin!
Meclis’te çıktı, “Mali Protokol”de söz hakkı olmayan maddeyi savundu.
“Uydu parası için!”
Yalan çıktı.
Kıbrıs’ın kendi yayıncılığı için bunca senede ayrı bir platform oluşturuldu mu?
Hayır!
Toplumsal “kişilik” yoksunluğu pek çok mesele gibi burada da yinelendi.
Antenler de söküldü günün sonunda...
Uydun yok, antenin yok, yayın platformun yok. Türk-Sat var, tek seçenek.
Senin ona yetecek paran da yok!
Üstelik “E-Devlet”in tüm yönetimini devrettiğin yer, Türk-Sat!
* * *
Güneyde örneğin uyduda değil hiçbir televizyon kanalı, çünkü kendi dijital platformları var.
Ücretsiz!
Avrupa hatta Yunanistan televizyon kanalları da bu platformlarda yer alıyor.
Şimdi size “orada bir devlet var” diyeceğim, pek çoklarının gücüne gidecek.
* * *
Orada öyle!
Peki burada?
Önce “muhtaçlık” yaratıyorlar, sonra suçlu
çıkıyorsunuz: Paranı ödemezsen, açıkta kalırsın!
Ya da övünüyorlar: Benim sayemde ayaktasın!
* * *
Varlığını başkalarının varlığına armağan ettiğin yerde hep böyle sürecek hayat... Dünyayı ucundan göreceksin ama koşup gitmek istediğin zaman içine kapatıldığın fanusun camına toslayacaksın.
Kendi ayakların üzerine kalkacaksın ya da... Bedel ödemeyi göze alarak... “Kes yayını” diyeceksin... “İstemiyorum.”
Ama...
“Kimi seçeceğime de karışma!”
* * *
Mesele “yok”luk aslında!
“Rica”yla yaşadığın sürece...
Dama çıkıyor, göğe bakıyor, “ayrı devlet” diyorsun, göstermiyor.