Uygar mısın, değil misin?

Derya Beyatlı

Deveye sırtın niye eğri diye sormuşlar, nerem doğru ki demiş! diye bir söz vardır. Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşam hakkında ne düşünüyorsun sorusuna yanıtımı çok güzel açıklayan bir cümle olarak sürekli kullanırım bu deyimi.

Godot’u bekleyedururken tüm sorunlarımızın, çözüm ile, AB üyeliği ile son bulacağı yanılsamasına kapılırız. Oysa hiç durmadan şikayet ettiğimiz düzeni kuran da biziz, yaşamasına günbegün katkı koyan da.

Daha adil, daha şeffaf, daha sistemli yaşamak üzerine elimizde çok daha fazla imkan olacak doğru, ancak yeni kurulacak düzeni yaşatacak olan yine bizleriz. Sihirli bir değnek ile tüm sorunlarımız ortadan kalkacak değil. Biz çözüm ertesi yeni bir toplum, daha bilinçli insanlar olarak uyanmayacağız. Her şey birden değişmeyecek!

Kafalarımızdaki sınırlar kalkmayacak. Sokaklarımız birden tertemiz, trafiğimiz daha düzenli, yollarımız deliksiz olmayacak. Daha az araçlı şeritten hızla gelip bizim dakikalarca beklediğimiz sıraya girmeye çalışan saygısız ‘açıkgözler’ birden ortadan kaybolmayacak. Engelli dostlarımıza daha fazla saygı duyma gereğine ansızın aymayacağız. Bu bilinci geliştirmek için ise ne çözüme, ne Avrupa Birliği yasalarına ne de artık kabak tadı veren Godot’ya gerek var.

Marsilya Belediyesi sokaklara astığı çevreyi kirletmeyelim panolarında, ‘Uygarlık sizin, temizlik bizim görevimiz’ sloganını kullanır. Bizim sokaklarımızı temiz tutmak gibi bir derdimiz yok nedense. Uygarlıktan nasibimizi almamışız sonucuna mı varmak gerekiyor bilmiyorum. İçilen sigaranın izmaritlerini pencereyi açıp arabadan fırlatmak günlük rutine dönüşmüş. Daha ileriye gidip, ambalaj, kola kutusu, su şişesi fırlatanlar da var. Uyaracak olsan, ‘Her yer pislik içinde, benim attığım mı gözüne battı senin’  diye bir diklenme. Sevsinler senin mantığını!

Devenin hörgücünü düzeltmeye and içenler de var neyse ki. Engellilere bir rahat nefes aldırmak adına engelli park yerlerindeki araba fotoğrafları sosyal medyada kendine yer edinmeye başladığından beri, engelli park yerlerini boş görüyorum, çocukca seviniyorum.

Dereboyu’nda bir tartışmaya şahit oldum geçtiğimiz akşam. Trafik sıkışmış, adım adım gidiyor araçlar, piyasa saatleri. Öndeki araba kapısını açmış, yarım paket patlamış mısır ve kullanılmış kağıt peçeteleri yolun orta yerine boca etmiş. Arkasından gelen şöför olaya el koyuyor hemen. Aracından inip ‘Memleket çöplük mü kardeşim, ne yapıyorsun?’ diye bağır çağır dile getiriyor tepkisini. Tüm kafalar uygarlıktan bihaber arkadaşımızda. Utanıyor, bozuluyor, hiç bir şey diyemiyor. Özür diliyor etraftaki herkesten, gözler yerde. Bir daha böyle bir hata yapacağını sanmıyorum.

Birbirimizi, çevremizi, doğayı, hayvanı korumayı öğrenmenin ne Kıbrıs Sorunu ile, ne de İzolasyonlarla ilgisi var. Tek ihtiyacımız olan azacık saygı. Bu bilince varamamış arkadaşları uyarmak ise uygar olanlarımıza kalıyor, öğretene dek...