Uyuşturucuya alıştırılır gibi

Cenk Mutluyakalı

Kıbrıs’la ilgili notlarının en tepesine üretim ve kültürü koymuş, usta yazar Mehmet Altan…
Üretime sahip çıkmamızı özellikle önemsiyor, öneriyor, altını çiziyor.
Bir de kimliğimize, kültürümüze…

Önemli bir saptama yapıyor.
Hep inkar ettiğimiz…
Hep bildiğimiz ama bilmezden geldiğimiz…
Hep sustuğumuz…
Üretimin karşılığı olmayan refahla meseleniz olmalıdır” diyor.

Daha açık konuşuyor…
“Uyuşturucuya alıştırılır gibi hak edilmiş, edilmemiş, sorgulanmayan bir refaha alıştırıldı bu toplum…. Böylesi bir yapı toplumsal itirazı da önlüyor…”

Bütçeye bakmış…
Çoğunluk transferler… Üretim olmadığını anlıyorsunuz…”

Her kazanç bir üretimin karşılığı olmalıdır.
Ne ürettim de bu parayı kazandım” diye sorgulayan kaç kişi var, merak ediyorum.

***

Yazar, Araştırmacı, Akademisyen Mehmet Altan’la 8 yıl sonra buluşuyoruz, yeniden… Girne Düşünce Derneği’nin organizasyonu ile samimi bir sohbetin içinde buluyoruz kendimizi…

Panel öncesi kahvede başlıyor sohbet…
Panel sonrası yemekte sürüyor…

Türkiye’yi anlatırken, “101 yıllık Cumhuriyet ama hiçbir temel sorununu çözememiş” diyor.

“Kıbrıs en iyi örneklerden biri, 50 yıldır çözemiyor… İlk Kürt ayaklanması 141 yıl önce olmuş… Kürt sorunu çözülmemiş…”

***

8 yıldır adaya gelmedim, Girne’yi görünce, durumu anladım. Bunlar inşaatçı… Siyasetin en kolay rant alanı, inşaatçılık… Müteahhitler finanse ediyor siyaseti…

Yıllar sonrasına dair ilk izlenim bu…

Biliyorsunuz, 21 ay hapis yattı, Mehmet Altan… İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde “Anayasa'yı ihlal" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermişlerdi.

15 Temmuz darbe girişimini "önceden bildikleri ve darbe çağrışımı yaptıkları" iddia edilmişti. Darbe girişimine hazır olunması yönünde "sübliminal" mesaj vermişler.

O dönem öğrenmiştik, "sübliminal" kavramını… Dilim dönmüyor halen söylemeye… Hedef kitlenin bilinçaltına yönelik mesaj göndermek demekmiş (!)

Anayasa Mahkemesi, “Bu dosyayla karakola dahi çağıramazsınız” demese, Mehmet Altan hapiste olacaktı halen…

Pek çok yazar, gazeteci, araştırmacı, aktivist de hapiste zaten…

***

 

Türkiye hiçbir zaman iyi bir hukuk devleti olmadı ancak hiçbir dönem de hukukun canına bu kadar okunmadı” sözlerini not ediyorum hocanın…

Üniversite yok” diyor arada öfkeyle…

Kendisini yargılayan hakime, “Biz seni ne kadar kötü yetiştirmişiz” diye söylenmiş zaten..

Profesör unvanları öyle bir dağıtıldı ki manası kalmadı. Bir başka ülkede geçmiyor… Beyinsel onur olarak insan mesleğine bu kadar ihanet eder mi?

***

Panelin konusu “21’inci Yüzyıl ve Ortadoğu.

Bilim ve teknoloji böylesine gelişirken, siyasi ve sosyal olarak bu kadar geriliyoruz” yorumununu yapıyor Mehmet Altan…

Fizik Nobel Ödülü üzerinden örnek veriyor…
En kısa anı yakalayan ışık deneyleri için Fizik Nobeli verildi.
En kısa anı nedir zamanın?
Atto saniye!
Yani saniyenin bir kentilyonda biri…

Milyon, milyar, trilyon, katrilyon, kentilyon…
Saniyenin kentilyonda birinde ışık deneyi yapmışlar…
Böyle bir yüzyıl…
Olağanüstü çağ!

Bilim, fizik, teknoloji değiştiği zaman toplum değişiyor; bilinmezlik korku ve öfke geliştiriliyor, kürselleşme olağanüstü bir pencere açtı dünyaya ama bundan çok az insan yararlanıyor… Herkes çok iyi yaşamak istiyor ama birikimi yok…. Nimet ve külfeti eşit dağıtamıyor küreselleşme…. Nimet ve külfet dengesizliği her yüzyılda bir paylaşım kavgasına yol açıyor. Hepimize, yeni bir buluş yaparsan hayatta kalacaksın, diyorlar... Yeni çağ olağanüstü nitelikli insan istiyor…”

Bir de siyaset var tabii!
Oy isteyen bir eylem…
Bilim, edebiyat, felsefe gibi değil…

Hayata karşı donanımı olmayanların, nitelik yoksunlarının iktidara uzandıkları bir dönemden söz ediyoruz…”

***
Yine Kıbrıs’a dönecek olursak…
Umutlu söylemleri var Mehmet Altan’ın…

“Türkiye’nin sorunlarının çözümü için en önemli anahtar halen Avrupa Birliği… Kıbrıs sorunu çözülmeden Avrupa Birliği’yle işler yürümüyor. Türkiye’de iç siyaset pratiğiyle, batıya yürümek hedefi birbiriyle uyuşmuyor tabii…”

Türkiye’nin Kıbrıs’a yönelik müdahaleci tavrı sorgulanıyor panelde…

“Bu kadar baskı altına alarak boğmak… Özgürlüklerin başına bela getireceğini düşünen bir yapı! Rahat bırak…”

***

Son sözler…
“…
‘Devlet aklı’ falan diyorlar ya!
Tamam da bu akıl niye yumurtanın fiyatını düşüremiyor?
Kıbrıs’ı niye çözmüyor?
Nüfusun dörtte biri olan Kürtler niye düşman oluyor?
Kışla ya da cami üzerinden bir vesayet var.
Asker geliyor olmuyor.
Dinci geliyor olmuyor.
Türkiye
’de en zor işlerden birisi daha iyisini istemektir.
Hele
‘kötü yönetiliyoruz’ derseniz korkunç tepki geliyor.
Bu kadar komplo teorisiyle nereye gideceğiz?

Unutmamamız gereken bir soru da şu:
Bu siyaseti üreten toplumsal yapıları nasıl değiştireceğiz?
…”