Cenk Mutluyakalı
Nereye giderlerse gitsinler, anıları, izleri, hasretleriyle Kıbrıs’ı bir bavul misali yüreklerinde taşıyan şairlerin seslerini duyduk…
“Bir düş görüyor şair ve bir şiir oluyor yaşamak” demişlerdi… Uzak / yakın düşlerde, düş’ün şiirinin, aslında ‘yaşamak’ duygusunun tam ortasında bulduk kendimizi.
Cenk Gürçağ, Çiğdem Kutlu Güney, Fatoş Avcısoyu Ruso, Oya Kutsal ve Yonca Kani Oğuz’dan oluşan grup, tiyatro sanatçısı Derman Atik’in dokunuşlarının da hissedildiği performansta, bugüne kadar izlediklerim içerisinde bence en uç başarı noktasına ulaştı.
Şiirlere piyanosuyla eşlik eden Hasan Rahvancıoğlu’nun performansı, repertuar tercihi ve usta dokunuşları da dikkat çekiciydi.
Hem seçkiler, hem de koreografi başarılı, sahnedeki enerji yüksekti.
Çatalköy’de, ilk kez gittiğim, son derece sıcak, çağdaş, bir o kadar samimi kültür merkezinde yaşandı gece…
Erol Avgeren Kültür Merkezi’ni hem Çatalköy’e, hem de ülkeye kazandıran tüm emek verenleri yürekten kutluyorum.
Böylesi bir merkez, Lefkoşa’da yok örneğin…
Çok daha büyükleri var, böylesi yok!.
Ve dahası, insan kaynağı ve gelir potansiyeli kat be kat yüksek Lefkoşa Belediyesi, Arabahmet’teki merkezini ‘yönetemedi’ ne acı!..
“Arabahmet Halkındır” diyenler dahi şimdi sustu…
İyisi mi dağıtmayalım konuyu ve yeniden geceye, sahneye dönelim…
“Düş’ün Şiiri” grubu vardı karşımızda, dallarında şiir meyvesi vermiş ağaçları, uzak/yakın ‘düş’leriyle…
Aşk-ı Memnu
Kültür Merkezi ile evini daracık bir yolun ayırdığı adam, -ki ya dört adımdı salona mesafe, ya da beş- televizyonunda “Aşk-ı Memnu” dizisini izlese de, şiir dostları salonu neredeyse doldurmuştu.
Kimilerine yetmiyor, kültürü ayağına kadar taşımak, ne yazık…
Ve kendisine yabancı “yasak aşkı”, ağzından akıttığı salyalarla izlemeyi yeğleyenler var, Kıbrıs’ı şair yüreklerinde büyütenleri çok da umursamadan.
Niye ‘yabancılaşıyoruz’ birbirimize, yaşadığımız coğrafyaya, kimliğimize, kültürümüze anlayabildiniz mi?
İri mercan gözlü balık
Pembe Marmara’yla başladı şiire yolculuk, Türkiye’den Londra’ya “göç ettik” ardından Necla Suphi’nin dizeleriyle dizinin dibine…
Gözlerinde “köyünün değirmeni” tüten şairden, “Mercan denizlerinde iri mercan gözlü balık” Nevzat Yalçın’a uzandık sonra…
Ve “Uzay Şairi” Osman Türkay…
Kaç çocuk, kaç genç bilir acaba bugün, Nobel Edebiyat Ödülü’ne iki kez aday gösterilmiş bir şairleri olduğunu…
“…. Uşak doğmuş bir millet / Çat keyfini / Parçala ve idare et…”
‘Sen benim özlemlerimi bilemezsin’
Memleket kokusundan kendine ‘çelenk’ yapan şair, Selma Yusuf….
“Bu gün içimde bayram var / Lefkoşa var.”
Özker Yaşın, derya, deniz…
“…Uzak ülkelerdeki sabahların nasıl başladığını bilmezsin / sen benim çığlıklarımı duymazsın geceleri / sen benim özlemlerimi bilmezsin / sen beni hiç bilmezsin / hiç hiç bilmezsin sen beni / sen ölsem üzülmezsin.”
Londra’da uyansa da, Mustafa İzzet Adiloğlu’na Kıbrıs’ta oldu akşam...
“…. Ve hançeri saplayan elleri Otello’nun / Ufuklar kızıldı, sular mordu / Ve kapanan gözlerinde Destomona’nın / Akşam oluyordu.”
Taner Baybars’a bir parantez
Taner Fikret Baybars, Kıbrıslı Türkler’in çoğunluğunun çok geç tanıdığı, belki de, yurt dışında yaşayan en önemli şairlerimizden, yazarlarımızdan biri…
Kıbrıs’ı hiç “ayrı” görmedi; seneler öncesinde uzaklaştığı ülkesine, geri gelmedi bir daha…
“Babasına mektubu”yla konuk oldu geceye…
“Sevgili babacığım mektubunda soruyorsun, memleket hasreti? Hayır, çünkü hiçbir zaman bir evim olmadı benim…”
Yaşar Altay’dan “Sevgilimin türküsüydü deniz / Mavi sesine demir attı savaş / Sevgilim Ölü asker” diyen Mehmet Yaşın’a… “Mülteci Anıları” ile Alev Adil’den Mine Ömer Kaya’ya ve “Ne zaman özlesem seni, deniz oluyorum, yıkıyorum kendimi” diyen Havva Tekin’e aktı satırlar…
‘İki yüzlü adama göreydi ülkesi’
‘Uzaktan Sesler’ gecesinde, şiirleri en fazla alkış toplayan şair, Aydın Adamoğlu oldu.
“Niye” diye sordum kendime…
Ve yeniden okuyunca, anladım ki, içinde birikmiş nice isyan var insanımızın…
Şair tam da bu isyanlara ortak oluyordu.
….
Kullanmadığın beynini
Zalime vurmayan ellerini
Özgürlüğe koşmayan ayaklarını
Sömürüyü görmeyen gözlerini
İşgali haykırmayan dudaklarını
Yurt iniltisine sağır kulaklarını eşitliği sığmayan kalbini
Niye taşıyorsun 24 saat
Boşuna ağırlık değil mi?
….
İki yüzlü adama göreydi ülkesi
İki parça
İki dili
İki mezarlığı iki kimliği iki bayrağı iki futbol federasyonu
İki cumhurbaşkanı vardı
İki yüzlü adama göreydi ülkesi
Boktan
Ama analar
Güzel analarım benim, iki ayrı sınırda
Avuçlarında kupkuru mendiller
Kurumuş göz pınarlarından utanırlardı
-------------------------------------------------------------------------------
BRT ve Mete Tümerkan’a mesajım!
“Düş’ün Şiiri”nin seçkileri, edebiyatımızdaki önemli Kıbrıslı değerleri geniş kitlelere tanıtmak anlamında dahi son derece yerinde bir projeydi.
Tek gecelik izleyici kitlesi ile sınırlı kalmayacak kadar önemli…
Bayrak Radyo Televizyon Kurumu Müdürü Mete Tümerkan’a seslenmek ihtiyacı hissediyorum, buradan…
Neden BRTK?
Çünkü insan kaynağı ve teknik altyapı imkanları açısından, bu geceyi, başarılı bir prodüksiyonla kayıt altına alma şansları diğer seçeneklerden çok daha fazla.
Üstelik, tam da ‘kamusal yayıncılık’ görevi bu işte…
Böylesi projeleri çoğaltmak, çok daha geniş kitlelere ulaştırmak, ‘kitle iletişim’in marifetini kullanmak için…
BRT bu projeyi kaydeder, ‘rekabet’ duygusuna kapılmadan hem kendi izleyicisi, hem de özel televizyon kanalları ile paylaşırsa, işte o durumda, bu ülke insanı kendi edebiyatçısını, şairini, değerlerini tanıyacaktır.
Dediğim gibi ‘kamusal yayıncılık’ misyonun BRT’ye yüklediği bir görevdir bu, aynı zamanda…
---------------------------------------------------------------
Gelelim etkinliğin eleştirisine
• Sine vizyon sunumu, şairlerimizi tanımak, yeniden anımsamak anlamında yorumla bütünleşti, iyi düşünüldü. Sevgili arkadaşım Ayperi Paşaoğlu’nu kutluyorum. Tek göze batan nokta, Türkçe uyumlu font eksikliğiydi sanırım!..
• En fazla ‘takıldığım’ ayrıntı, bir sahne performansında ‘elde’ gezen dosyalar ve içten okumalar!.. Böylesi anlar bana “genel provadayız” hissi yaşatıyor. Üstelik Düş’ün Şiiri’nin gönüllüleri, şiirlerin neredeyse tümünü ‘ezbere’ okumuşken, yine de ellerdeki dosyalar niye? İnsan, sahnedeki şairin, sanatçının, yorumcunun ‘gözlerinin ta içine bakmasını’ bekliyor, sunumunu mimikleri, hareketleri, tavırlarıyla bütünleştirmesini… Ellerde gezen dosyalar terk edilmeli, gerekirse, birkaç hafta daha fazla çalışma ve ezberle ‘gözler’e yer açılmalıdır…
• Nedense, sanki “şiir yetmiyor” gibi bir “iç ses” duyuyorum, böylesi etkinliklerde… Çünkü her seferinde şiir gecelerine ya moda gösterisi, ya da dans ekleniyor aslımda ‘eklemleniyor’. ‘Uzaktan Sesler’de de hem tango, hem modern dans vardı. Bunu kesinlikle ‘tango’ ya da ‘dans gösterisi’n’ başarısız bulduğum anlamında yazmıyorum. Çok da başarılıydı. Ama “sadece şiir yeter” diyorum, bir şiir gecesinde. Bana biraz “tango gösterisi” arasında “şiir okuma” molası gibi geliyor, bu tercih!.. Yani ‘tango’ gecelerinde, “şimdi şiir arası” demiyorsa kimse, bir “şiir” performansında da böylesi bir araya ihtiyaç yok bence…
• Piyano eşliği önemliydi, ilk kez dinlediğim Hasan Rahvancıoğlu’nu çok beğendiğimi de yazmıştım. Ancak ‘şiirle paralel’ bir ses olunca, kimi anlarda, özellikle sesi çok da güçlü olmayan isimlerin okumaları sırasında, ezgiyle söz birbirine karıştı. Eğer performans bireysel yani salt “piyano dinletisi” olsa, bu enfes resitali ayakta alkışlardık. Ama ‘şiir okumaları’ sırasında çok daha az işitilmeli, müzik fondan gelmeli, şiir önde olmalıydı. Dediğim gibi, sahnedeki beş ismin, tümünün farklı ses renkleri var, eşlik sırasında buna da özen gösterilmeliydi. Kimi şiirlerdeki sözcükleri hiç seçemedi kulağımız…
• Etkinlik broşüründe, şiirler gibi Hasan Rahvancıoğlu’nun repertuarı da yazılsaydı; hem eser isimleri, hem de bestecileri belirtilerek, çok daha güzel olurdu.
• Düş’ün Şiiri grubu üyeleri Cenk Gürçağ, Çiğdem Kutlu Güney, Fatoş Avcısoyu Ruso, Oya Kutsal ve Yonca Kani Oğuz başta olmak üzere, piyano sanatçısı Hasan Rahvancıoğlu, gecenin konuk sanatçısı Derman Atik, tangoda sahne alan Ali Denker ve Oya Kutsal, dansları ile Dervişe Güneyyeli Kutlu, slaytları düzenleyen Ayperi Paşaoğlu ve tüm sponsorları, emek verenleri kutlarım. Etkinlikten ayrılırken, bir başka şiir dostu Serkan Soyalan’la birlikte “iyi ki geldik” dedik…