- Uzaktan eğitimi takip etmeyen öğrenciler eksik sayılacak mı?
- Öğrenciler bilgisayar, tablet ya da TV ekranı karşısında üniformalı mı olacak?
Yukarıda okuduklarınız, uzaktan eğitim hallerimizi anlatırken ne derece farklı bir dünyadan bahsettiğimi özetlemek için biraz da abartarak yazdığım sorulardır. Tıpkı o meşhur replikte olduğu gibi “Zeki Müren’de bizi görecek mi?”
Durum bu kadar vahim değil elbette ama nitelikli bir uzaktan eğitim kültürümüz olduğunu da söylemek zor.
Öte yandan eğitim kayıpları adına yaşananlar vahim boyutlardadır. Dünyanın dört bir yanında 130’dan fazla ülke yeni tip koronavirüs (COVID-19) salgından korunmak ve hastalığın yayılmasını yavaşlatmak için örgün eğitim faaliyetlerine ara vermiş ya da öğrenim süreçlerinde kısmi tedbirler almıştır. Bu tedbirler, okul öncesi, ilk ve ortaöğretim ile lise seviyelerinin yanı sıra yükseköğretime kayıtlı öğrencileri de kapsıyor. 23 Mart 2020 itibariyle itibarıyla Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) verilerine göre 1,4 milyara yakın öğrenci, bir başka ifadeyle dünyadaki öğrencilerin yüzde 80’den fazlası eğitim hizmetlerinden ayrı kalmıştır.
KKTC’de de 10 Mart 2020 tarihinden itibaren tüm alan ve kademelerde eğitime ara verilmiş, resmi ve özel tüm okul, üniversite, dershane, kurs yeri, kreş ve etütler kapatılmıştır. Böylelikle okul öncesi, ilk ve ortaöğretim kademesindeki toplam 52 bin, üniversite kademesindeki 102 bin öğrenci eğitim hizmetlerinden uzak kalmıştır. Hal böyle olunca da çare uzaktan eğitim çözümlerinde aramaktadır.
Ne var ki ülkemizde nitelikli bir uzaktan eğitim yapılanması yoktur. Pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de yeni tip koronavirüs dijital dönüşüm, uzaktan eğitim ve eğitim sisteminde değişim ihtiyacı tartışmalarını hızlandırmış oldu. Ancak durum bizde biraz daha farklı meydana geldi. Bu amaca yönelik hiçbir alt yapımız olmadığı için ne olduğumuzu anlamadan kendimizi içinde bulduğumuz bu durum öğretmenler, öğrenciler ve veliler için tam bir karmaşaya dönüştü. Durum, çok ciddi bir kültürel dönüşüm gerekliliğini de beraberinde getiriyor. Bu kültürel dönüşümün en sağlıklı biçimde yapılabilmesi için uzman desteği alınması büyük önem taşıyor.
Uzaktan eğitimde dersler iki yöntemle işlenir. Bunlardan biri senkron (eş zamanlı) eğitimdir. Uzaktan eğitimde dersler senkron eğitimle yapıldığında öğrenci ve öğretmen aynı anda bir sanal ortamı paylaşırlar. Yani bir yazılım ya da iletişim aracı tarafından sağlanan bir ortamda bir araya gelir ve bilgi alışverişinde bulunurlar. Dersler interaktiftir ve öğrenci öğretmeni ile direk iletişim içindedir. Uzaktan eğitimde derslerin diğer bir işlenme yöntemi ise asenkron eğitimdir. Bu yöntemde öğretmen ve öğrenci farklı fiziksel ortamlarda bulunurlar ve farklı zamanlarda bilgi aktarımı yapılır. Yani uzaktan eğitim öğretmeni, öğrencilerine ders içeriğini önceden belirlenen ortamda aktarır ve öğrenciler de uygun oldukları ve kabul edilebilir bir zaman diliminde öğretmene dönüt verirler.
Peki, bizde durum nedir?
Bakanlık, imkanlar ölçüsünde ve hızlıca biraz da el yordamıyla asenkron bir yapı kurmaya çalışıyor. Yani eğitim kayıplarını gidermeye yönelik, bazı eğitim materyallerini bir portal üzerinden öğrencilere ulaştırmak ve bu bilgileri öğrenme sorumluluğunu tamamen öğrencilerin tercihine bırakmak…
Oysa birçok öğretmen, mesleğinin kendisine verdiği sorumlulukla, kişisel imkanlarıyla ve tüm öğrencilerine ulaşmaya çalışarak senkron bir eğitime lokal ölçülerde de olsa şartlarını zorlayarak bu sorumluluğu paylaşmak için bir çaba ortaya koyuyor.
Ancak her şeye rağmen içinde bulunduğu koşullar nedeniyle uzaktan eğitime erişemeyen, erişme imkânı olsa bile yine içinde bulunduğu koşullar nedeniyle uzaktan eğitim araçlarını etkin izleyemeyen öğrenciler de olacağı aşikar.
Öte yandan özel okullar ise hem teknolojik alt yapı imkan üstünleri hem de daha az öğrenciye hizmet verme avantajlarını da kullanarak senkron yapıda bir özel eğitim uygulamasını işe koştukları haberleri geliyor.
Bu durumun özel ve kamu okullarına giden öğrenciler arasındaki farkın daha da açılacağı, sürecin sonunda ekonomik olarak anne-babaların ellerinde kalan kıt kaynakları bu farkı gidermeye yetmeyeceği gibi merkezi otoriterin dışında gölge bir eğitim sistemi yaratılması da körüklenmiş olacaktır…
Kısacası; bu süreçte öğretmen, öğrenci ve anne-baba üzerindeki moral bozukluğu ve motivasyonsuzluk riskinin giderilmesine yönelik önlemler, üzerinde odaklanmamız gerekenlerin başında gelmektedir. Bu anlamda yapılması gereken ilk ve en önemli şey; sağlık ve ekonomik alanda olduğu gibi eğitim içinde bir siyasi ve statü kimliklerine bakılmaksızın bu alandaki uzmanların yer alacağı bir eğitim kriz masası kurmaktır.
Unutulmamalıdır ki yeni tip koronavirüs (COVID-19) öyle ya da böyle geçecek. Ancak eğer tedbir alınmazsa eğitim kayıplarının açacağı yara ve gelecek için vereceği hasar çok daha büyük olacak…