Covid-19 salgın sürecinde yaşadığımız toplumsal ve kişisel sorunları değerlendiren sosyolog ve psikologlar ortak söylemlerde bulundu; hem toplumsal hem de kişisel olarak büyük duygusal dalgalanmalar içerisinde bulunduğumuzu ifade etti.
Salgının topluma ve kişiye etkisi hakkında konuşan uzmanlar, belirsizliğin en büyük korku ve endişe kaynaklarından olduğunu belirtti. Yetersiz altyapı ve sağlık hizmetlerinin de bu korkudaki yerinin büyük olduğunu dile getirdi.
YENİDÜZEN’e konuşan Sosyolog Hakan Gündüz, ülkemizin salgın sürecini yönetemediğini ve sürece büyük bir panik ve kaygı ile girildiğini ifade ederken, Uzman Sosyolog ve Aile Terapisti Nihal Salman, toplum olarak darmadağın olduğumuzu dile getirdi. Uzman Psikolog Eşmen Tatlıcalı ve Uzman Psikolog Pembe Ardıç da kaygı ve endişenin yaratabileceği psikolojik sıkıntıları dile getirirken, yeni bir gündelik rutin yaratmanın önemine değindi. Yetersiz altyapı ve sağlık hizmetleri konusunda yaşanan kaygıların insanların en büyük korkusu haline geldiğini ifade eden uzmanlar, sağlık konusundaki eksikliklerin bir an önce giderilmesinin önemine değindi.
Sosyolog Hakan Gündüz:
“Yetersizlik toplumda büyük bir güvensizliğe, bu güvensizlik de çok ciddi bir kaygıya neden olmaktadır”
Sosyolog Hakan Gündüz salgının toplumda yarattığı etkileri değerlendirirken, “Covid-19 pandemi süreci 2019 yılında başladı, 2020 yılının başlarında ise karantinalar ile ciddiyeti ortaya çıktı. Ancak ülkemiz bu süreci, Mart ayında vakalar ülkemizde başlayana kadar bilinçli bir şekilde takip etmedi. Bu bakımdan biz bu sürece büyük bir sürpriz ve büyük bir hayretle dâhil olmuş olduk. Bu bilinçte olmadığımız için de zihinsel olarak da düzen açısından da herhangi bir hazırlık geçirmedik” şeklinde konuştu.
Toplumun yaşadığı panik ve kaygıyı dile getiren Gündüz, “Bir anda hastalıkla burun buruna kalınca yaşadığımız panik bugüne kadar kaygıları da artırarak devam etti ve ediyor. Toplumumuzun panik ve kaygı dışında mevcut yönetimi baskı altına alıp gereken tedbirlerin alınması konusunda da yetersizlik gösterdiğini söyleyebiliriz. Peki, yönetimimiz bu tedbirleri almak için, toplumdan gelecek baskıya ihtiyaç mı duyuyordu? Kendini bilen, düzgün bir yönetim pandemi ülkemizde oluşmaya başladıktan sonra değil, olaylar ülkemize cereyan etmeden önce bu tehlikeyi görüp hazırlığını yapmalıydı. Üstelik mevcut yönetimin pandemik süreç başladıktan sonra da gereken tedbirleri bugün itibarı bile aldığını söyleyemeyiz. Bu yetersizlik toplumda büyük bir güvensizliğe bu güvensizlik de çok ciddi bir kaygıya neden olmaktadır” dedi.
Ekonomik sıkıntılara değinen Gündüz, “Sağlık boyutunun yanında pandemik sürecin en az o kadar etkili olan ekonomik anlamda büyük bir yıkıntıya sebep olduğunu da biliyoruz. Bütün dünya sağlık açısından olduğu kadar ekonomik tedbirlerle de toplumunun yaşam koşullarını devam ettirmek için olağanüstü tedbirler almış durumdadır. Olağanüstü tedbir alabilmeniz için mutlaka ki ciddi bir ekonomik derinliğe sahip olmanız gerekir. Bu kaynak derinliği biz de yoktur” ifadelerini kullandı.
Daha önce ekonomik sıkıntıların yaşanacağına dair uyarılarda bulunduklarını ifade eden Gündüz, “Aslında sürecin başında yaptığımız mülakatlarda ekonomik yıkımın eylül ekim aylarında çok net bir biçimde hisse edileceğini ve derinleşeceğini altını çizerek belirttik. Ancak halka sürekli tedbirler alıyoruz aldık diyerek yine ciddi olumsuz bir sürprizle karşılaşmasına neden oldu. Bu yüzden toplum hazırlık yapamadı başlarına ne geleceğini kestiremedi” dedi.
“Yüzlerce işyeri ya kapandı, ya da faaliyetlerine ara verdi”
Önümüzdeki dönemde salgının toplumu nasıl etkileyeceğini ve etkilerin ne şekilde devam edeceğini açıklayan sosyolog, “Şimdi on binlerce insan işsiz kaldığı kalmaya da devam ediyor. Yüzlerce işyeri ya kapandı, ya da faaliyetlerini ara verdi. Ayakta kalmayı bugün için başarabilen işletmelerde büyük zararlarla nefes almaya devam ediyor. O yüzden önümüzdeki tablo için çok olumsuz beklentilerimiz olması da gayet normaldir” şeklinde konuştu.
Seçimin salgın dönemine etkisini aktaran Gündüz, “Yönetimin bu tabloyu topluma anlatması gerekmektedir. Bütün bu vahametin en önemli nedenlerinden biri önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimidir. Gerek hükümet ortakları gerekse parti başkanlarının çoğu adaydır ve seçime odaklanmıştır. Burada zaten hali hazırda karar alma, uygulama ve denetleme becerisi çok düşük yönetim yapımızda işlerin içinden iyiden çıkılamaz hale gelmesine neden olmaktadır. Bu seçim bir an önce bitmelidir. Ve ülke yönetimi bu pandemi krizi daha akılcı bir şekilde yönetmelidir. Süreç geldiği gibi devam ederse yaşayacağımız vahametin boyutu büyüyecektir” ifadelerini kullandı.
Uzm. Sosyolog ve Aile Terapisti Nihal Salman:
“Toplum olarak darmadağın olduk”
Covid-19 salgını ile birlikte toplumu ve salgının toplum üzerine etkilerini aktaran Uzman Sosyolog ve Aile Terapisti Nihal Salman, “Covid-19 tüm dünyayı etkiledi ancak biz toplum olarak darmadağın olduk” dedi.
Salman, “Ekonomik ve siyasi olarak özgür olmayan bir ülkeyiz. Devletin hizmet anlamında zafiyetleri var. Ülkemizde ilk vakaların göründüğü Mart ayında eve kapandık. Bu süreç 2 ay sürdü. En büyük korku sağlık hizmeti alamamak ve yetersizliklerdi” şeklinde konuştu. Hastanelerde doktorların hasta seçmek zorunda kaldığını hatırlattı.
Toplumun yetersizlikler konusundaki endişesini açıklayan Salman, “İnsanlar virüsten değil, virüse yakalanmaktan değil, hastalanmaları halinde gerekli sağlık hizmetini alamamaktan korkuyorlar. Personel, yatak, ilaç eksiğimiz var. 7 ay geçmiş olmasına karşın devlet sağlıkla ilgili bir gelişim göstermedi. Hala bir pandemi hastanemiz yok. Sağlık personelimiz eksik. Sistem, plan, program yok, altyapı yok” ifadelerini kullandı.
Bu sistemsizliğin ve belirsizliğin toplum üzerinde yarattığı mutsuzluk, kaygı ve endişeye dikkat çekti. Halk olarak en büyük korkunun kötü yönetim olduğunu ifade etti. “Devlete ve yaşadığımız ülkeye güven duymuyoruz” diyen Salman, sürekli değişen kararlara ve ne olacağını devletin de bilmediğine değindi. Denenmesi bile yapılmamış uygulamaların plansız ve programsız şekilde yürürlüğe sokulduğunu belirtti.
Sabahtan akşama kararların değiştiği bir ülkede yaşadığımızı ifade eden Salman, bu durumun aileleri, bireyleri ve çocukları dağıttığına dikkat çekti. Gelecekteki belirsizliğin kaygıya neden olduğunu söyledi.
“Ağır depresyonlar yaşıyoruz, farkında değiliz”
Ekonomi ve eğitim konularında yaşanan sıkıntılara da değinen Salman, “Online eğitim devam ediyor ve bu da teknolojiye olan ihtiyacı arttırıyor. Buna uygun imkânları olan aileler var, imkânı olmayan aileler var. Buna uygun bir teknolojik alt yapımız da bulunmuyor. Teknolojiye olan ihtiyaç arttıkça, ekonomik sıkıntılar da artıyor. Teknoloji demek para demek ancak ülkeye para girişi yok, turist, öğrenci yok” şeklinde konuştu.
Covid-19 salgının bitmesinin ardından dahi salgının toplum üzerindeki etkilerinin devam edeceğini açıklayan Salman, “Boşanma oranları, mutsuzluk, depresyon ve şiddette artış yaşanıyor. Bunlar hepsi birbirini tetikleyen konulardır” dedi. Depresyonda ya da mutsuz olduğumuzun farkında bile olmadan kendi kendimize iyileşmeye çalıştığımızı ifade eden Salman, “Ağır depresyonlar yaşıyoruz, farkında değiliz” ifadelerini kullandı.
Mutsuzluk ve depresyon yaşayan bireylerde ön plana çıkan sorunlardan bahseden Salman, suç ve intihar oranlarının da artabileceğine dikkat çekti. Ekonomik sıkıntı ve kaygıların suç oranlarını arttırabileceğinin altını çizdi.
Uzm. Psk. Eşmen Tatlıcalı:
“Kaygıların artması, düşünce boyutunda belirsizliğin yerleşmesine neden olur”
Hastalığın psikolojiyi pek çok boyutta etkilediğini ifade eden Uzman Psikolog Eşmen Tatlıcalı, bu etkilere değinmeden önce kişinin yaşının, kişiliğinin, sosyo-ekonomik düzeyinin, stresle başa çıkabilme becerisinin, değerlerinin, yaşam felsefesinin ve bu gibi belirtilerinin bilinmesi gerektiğinin altını çizdi. Bu kriterlerin, toplumsal ve bireysel olarak pandemiden ne şekilde ve hangi şiddette etkileneceğimizi belirlediğinin altını çizdi.
Salgının kişileri ne yönden etkilediğini açıklayan Tatlıcalı, “Davranışsal ve düşünsel boyutta covid-19 salgınının üstümüzde çok etkisi oldu. Yeni bir düzene geçiş yaptık ve bu düzene ayak uydurmak için farklı düşünce kalıpları oluşturmamız gerekti. Yeni bir sisteme adapte olmak, hastalık bize bulaşacak mı düşüncesi, pek çok yeni sosyal kural ve en önemlisi sevdiklerimizden uzak kalmak zorunluluğu…” şeklinde konuştu.
Belirsizliklerin kişilerde büyük bir stres ve kaygı yarattığını ifade eden Tatlıcalı, “Belirsizliğin hâkim olduğu bu salgın sürecinde ölüm korkusu, hastalanma süreci, sevdiklerimizi kaybetme gibi korkular en başta gelir. Bunların ardındansa, işimi devam ettirebilecek miyim, okulumu bitirebilecek miyim, göremediğim arkadaş ve akrabalarımı görebilecek miyim gibi sorular gelir” dedi.
Yönetim tarafından düzen getirilmez, çözüm bulunmazsa var olan kaygıların artacağına değinen Tatlıcalı, “Kaygıların artması, düşünce boyutunda belirsizliğin yerleşmesine neden olur” ifadelerini kullandı.
Bu durumla gereksiz bilgilerden uzak durarak ve doğru bilgileri elde etmeye çalışarak baş edebileceğimizi ifade eden Tatlıcalı, “Hayatlarımız değişime uğradı, evet. Ama bunun içinde de bir rutin oluşturabiliriz. Kurallardan bahsetmiyorum. Bazen insanlar rutini ve kuralları birbirine karıştırıyor. Günlük hayattaki rutinlerden bahsediyorum. Yeni bir rutin oluşturmak bu anlamda önemli… Ancak eğer oluşturduğumuz bu yeni rutin de kaygıları arttırıyorsa, yetişemiyorum, yapamıyorum gibi kaygılar ortaya çıkıyorsa, rutin esnetilmeli. Evde geçen vakit arttı. Bunu ev içi aktiviteleri arttırarak kullanmalıyız. Bu kitap okumak, egzersiz yapmak, online konserlere ya da sohbetlere katılmak gibi çeşitli hobiler ile başarılabilir. Ayrıca görüşemediğimiz kişilerle görüntülü konuşmalar yapılabilir” dedi.
Uzm. Psk. Pembe Ardıç
“Bu süreci ancak hep birlikte aşabiliriz”
Salgınla birlikte yaşanan değişiklikleri ve bu değişimlerin kişiler üzerindeki psikolojik etkilerini değerlendiren Uzm. Psk. Pembe Ardıç, “Korona virüsünü ile birlikte hayatımızda birçok değişik oldu. Bu değişikliklerin başlıca sebepleri, virüs ile baş etme yöntemlerinin hepimiz için sıra dışı olması, günlük rutinlerimizin baştan aşağı değişmesine sebep olması ve hayatımızı tehdit eden bir hastalık olması olarak sıralaya biliriz” dedi.
Korku ve kaygıları ele alan Ardıç, “Korona virüs tehlikesi fiziksel sağlığımız için bir tehdit oluşturduğu gibi ruhsal sağlığımızı da aynı oranda etkiliyor. Hayati tehdidin olduğu bir ortamda zihnimize ‘’hayatta kal’’ mesajını veriyoruz. Bu durum sonucunda ise korku ve kaygı gibi duygular içerisine giriyoruz. Yani korku ve kaygı gibi duygular bizi hayatta tutmak için oluşan duygular aslında. Burada önemli olan bu duyguların seviyesi… Unutmayın ki bir olaya aşırı kaygılanıyor olmak, o olaydan korunuyoruz anlamına gelmiyor. Eğer kaygı seviyemiz çok yüksekse, günlük yapmamız gereken işlerimize engel olmaya başlar ve aslında virüsten korunmaktan uzaklaşıp işlevsiz bir hale geliriz” şeklinde konuştu. Salgın dönemi öncesinde psikolojik rahatsızlıkları olan bireylerin yaşayabileceklerini değerlendiren Ardıç, “Korona süreci öncesinde, hali hazırda psikolojik rahatsızlıkları olan kişilerde bu süreçte daha da zorlandıklarını görüyoruz. Özellikle kaygı bozukluğu olan kişiler bu süreçten en olumsuz etkilenen kısım. Bunun yanı sıra yine sık sık el yıkama, temizlenmemiş hissetme, musluğun kaynar kısmı ile yıkanma, sürekli dezenfektanlar la ortalığı temizleme durumu da birçoğumuzda ortaya çıkan yeni davranış ve düşünce. Bu davranışlar, daha önceden gözlemlediğimiz obsesif kompulsif bozukluğu olan kişilerde bu süreçte daha da ilerilere gidiyor” dedi. Ekonomik olarak yaşanan sıkıntılar açısından da değerlendirmelerde bulunan Ardıç, “Uzmanlık alanım olmaması rağmen ekonomik koşulların da belli bir süre hepimizi zorlayacağı açık. Hali hazırda bunu hissetmeye başladık zaten, bu yüzden ekonomik olarak hayatımızı buna göre planlamakta fayda var. En azından yalnız olmadığımızı bilmek bize iyi gelecektir. En önemlisi tüm bunların dönemsel olaylar olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekiyor. Önce kendimize sonrada çevremizdeki kişilere anlayışla yaklaşmak, şefkat ve empatiyi en önde tutmak bu zor dönemlerde en ihtiyaç duyulan şey” ifadelerini kullandı.
“Doğru kaynakları takip etmek ve dezenformasyondan sakınmak önemli”
Süreci daha rahat geçirebilmek adına neler yapılabileceğini paylaşan Ardıç, her şeyden önce sakin kalmanın ve sağduyulu olmanın gereğini belirtti. Durumu kabul etmenin önemli olduğunu dile getirdi. “Nedir bu kabul? Tabi ki içinde bulunduğumuz duruma tamamen teslim olmaktan bahsetmiyorum. Fakat son dönemde yaşadığımız bu durumun ne ilk ne de son felaket olmadığını kabul etmekle başlayabiliriz mesela” dedi.
Dezenformasyonun yaratacağı kaygıların altını çizen Ardıç, “Sürekli haberleri takip etmenin bu durumu hafifletmeyeceğini söyleyebilirim. Günde 1 veya 2 kez güvenilir haber kaynakları olan Dünya Sağlık Örgütü veya Kıbrıs Türk tabipler birliği gibi yerlerden edineceğiniz bilgiler sizin için faydalı olacaktır” dedi.
Kaygının bulaşıcı olduğunu ifade eden Uzman Psikolog, “Özellikle sosyal medya gibi ortamlarda kaynağı belirsiz olan veya kişilerin kendi kaygılarını içeren paylaşımların size bir faydası olmayacaktır. Kendinize ve çevrenize şefkatli olmayı unutmayın. Bu süreci aileniz, sevdiğiniz kişilerle veya kendinizle kaliteli zaman geçirmek için iyi bir fırsat olarak değerlendirin. Çok uzun süreli planlar yerine günlük veya belki haftalık planlar yapmak ve uygulamak bizleri iyi hissettirecektir. Yeni rutinler oluşturun. Sağlıklı beslenme ve fiziksel aktiviteler kaygımızın azalmasına yardımcı olacaktır. Uzun zamandır yapmak için ertelediğiniz veya yarım kalan işlerinizi gündeme alın. Çok klişe olacak ama güzel filmler izleyin, kitap okuyun ve hiçbir zaman unutmayın ki bu süreci ancak hep birlikte aşabiliriz” dedi.
Ardıç sözlerini, “Özellikle yukarıda anlattığım noktaları uygulamada zorlanıyorsak, kaygılarımız gündelik hayatınızda yapmanız gereken şeylere engel oluyorsa, uyku düzeninde bozulma, iştahta azalma veya artış gözlemliyorsanız, kendinizi süreli geleceğe yönelik felaket senaryoları yaparken buluyorsanız, yani kısacası hayat kalitenizi düşüren bir durum içerisine girmişseniz bir uzmandan yardım almanız gerekebilir” şeklinde sonlandırdı.