Cumhurbaşkanı Eroğlu sürekli olarak kendisinin de anlaşma istediğini ve Kıbrıslı Türklerin geleceğini tehlikeye atacak bir anlaşmayı da imzalamayacağını sürekli olarak tekrarlamaktadır.
Bunu çok da maharetmiş gibi sunmaya çalışmaktadır. Hiçbir Kıbrıslı Türk zaten halkını tehlikeye atacak bir anlaşma istemez, yapmaz ve imzalamaz. Eroğlu’nu buna zorlayan biri varsa, durmadan böyle söyleneceğine, çıksın ve “Ey halkım, şu şu şu beni sizi tehlikeye atacak bir anlaşma imzalamaya zorluyor ama ben imzalamayacağım” desin.
Kendisi bunu söylemiyor, halk da “kimdir be bunlar” diye aransın, yorumlamaya çalışsın! Eroğlu’nu imzaya zorlayacak kim olabilir ki?!. AB veya BM mi? Öyle olsa, açıkça söylemekte tereddüt etmeyecekti… İngiltere, ABD gibi ülkeler mi? Bunları da açıklamakta bir saniye geri kalmayacaktı… Garantör devletlerden biri olan Yunanistan da olamaz…
Rum tarafı mı? Görüşme masasında anlaşma koşullarını müzakere ettiği tarafın kendisini Kıbrıslı Türkleri tehlikeye atacak önerileri olmuşsa, görevi bunu imzalamak değil, görüşüp, koşulları değiştirmektir; onun için görüşme masasındadır. Gidip oturduğu masa imza masası değildir… İmzalar da zaten halkların referandumunda anlaşmanın onaylanması ile atılacaktır. Ondan önce atılacak imza, anlaşmayı referanduma götürme imzası olacaktır. Bir an için Eroğlu Kıbrıslı Türkleri tehlikeye atacak bir anlaşmayı kabul etti ve referanduma götürüdü diye düşünülse dahi; Kıbrıslı Türkler aptal mı ki kendini tehlikeye atacak bir anlaşmaya onay verecek de Eroğlu’na imzalama kalacak?!
Geriye ne kaldı?! Türkiye…
Eroğlu’nun mesajı olsa olsa Türkiye’ye yöneliktir. “Sana söylerim kızım, sen anla gelinim” hesabından konuşup “Görüşmeci benim ve istemediğim bir anlaşmayı imzalamayacağım, karışmayın” demeye getirmeye çalışıyor.
Derdi ne?!
Türkiye’nin arzusu, Kıbrıs sorununa BM ölçütlerinde bir çözüm aranan görüşme sürecinin Kıbrıs Türk ve Türkiye tarafı olarak ‘bir adım önde olma’ startejisi ile sürdürülmesidir. Eroğlu, bu sürecin beklenen sonucu olan Federal Kıbrıs’ı, yani Kıbrıslı Türk ve Rumları siyasi eşit ortak olacağı bir sonucu istemiyor, mevcut statükonun devamını veya iki ayrı devletli bir çözüm istiyor. Bu nedenle de Kıbrıs Rum tarafına bilinçli bir siyasi ağız ile “komşu” diyor. 1960’da kurulan ortaklık devleti, 1963‘ten itibaren yaşanan sorunlar nedeniyle sürdürülemez bir ortaklık yapısı haline gelmiştir ve ortaklığı yeni ölçütler üzerinde yeniden tesis etmek üzere görüşmeler yapılmaktadır. Yani ‘üniter devlet’ temelinde olan eski ortaklığı, ‘federal devlet’ ortaklığı temelinde yapılandırmak üzere görüşmeler yapılmaktadır.
Dolayısıyla, Eroğlu’nun “komşu” dediği taraf, üniter devlette siyasi eşit taraf olan, federal devlette de siyasi eşit taraf olunacak olan ortaktır. Akdeniz’de doğal gaz rezervlerine talip olurken, Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklığına atıfta bulunup, ondan sonra da çözüm sürecinde ortaklığı görüşen tarafa “komşu” demek, ne inandırıcıdır, ne de çözüm arayan taraf olmaktır.
Onun için Eroğlu’nun bir anlaşma imzalaması beklentisi içinde olan yok; onun için Kıbrıslı Türkleri tehlikeye atacak diye bir endişeye sahip olan da yok. Mevcut statükoyu savunan ve sürdürmek isteyen Eroğlu zaten Kıbrıslı Türklere yeterince zarar vermektedir, bundan ötesini yapamayacağı da aşikardır… Kıbrıslı Türkler için asıl tehlike bu statükonun kendisidir.
Durup-durup da, Kıbrıslı Türkleri tehlikeye atacak bir anlaşma imzalamayacağını söylemesinin Kıbrıslı Türkler için fazla bir albenisi yok. Bu sözlerdeki mesajın asıl muhatabı olan Türkiye ne kadar bu sözlerden etkilenmektedir bilinmez ancak onlar da zaten Eroğlu’ndan ‘bir adım önde’ olma stratejisini tehdit etmemesinden başka bir beklentisi yok.
Eroğlu üzülmesin, onun herhangi bir anlaşmayı imzalamayacağını herkes biliyor.