“Vandalizm” kelimesinin anlamı nedir?” sorusuyla söze başlamak gerekiyor.
Vandalizm, “kırıp geçirmek” anlamını taşır. Anlamı derin cümle analizleriyle daha da çetrefilleştirmeden kısa yollu olarak “şiddet” kelimesine kadar sürükleyip bırakmak mümkün müdür?
Fazla söze ne hacet!
Kelimenin tanımını yaparken diyoruz ki: “Toplumlarda bilgisizlik yüzünden, apaçık zevk için, kamu mallarını ve sanat eserlerini büyük zararlara uğratacak, ortadan kaldıracak, geriye dönüşü olmayan durumlara yol açacak biçimde yıkmak ve bu yıkımı kendi başına bir ‘amaç’ durumuna getirmektir.” Yıkma, kırma, ortadan kaldırma eylemlerine “yağma” kelimesini de eklemek mümkün müdür? Özellikle de savaş zamanlarını düşünerek, insan psikolojisinin “işgal” ettiği topluma yönelik başlattığı “yağma/cılık” da bir çeşit “Vandalizm” değil midir?
Sözü buraya getirmişken, kelimenin tarihsel boyutuna uzanmak, yazının doğru yolda gittiğini göstermek açısından yazıcıya açık kapı bırakmış olacaktır. Vandalizm, etkin/etkili ilk biçimini Fransız Devrimi sırasında almıştır. Daha da eskiye gidersek Avrupa Tarihi’nin IV. yüzyıl sahnelerine göz gezdirmekle, sanırım konuyu tozlu sayfalardan çıkarıp bugüne taşıyarak, görünür kılabileceğiz. Kavimler Göçü sırasında Avrupa’nın barbar olarak adlandırdığı “Vandal” lar Yunan ve Roma medeniyetlerinin sanat eserlerini tahrip edip, yağmalamışlardır. VIII. yüzyılda ise soyluların ve din adamlarının ayrıcalıklarına ilişkin arşiv belgeleri yakılmıştır. Bununla birlikte Paris’teki heykel ve anıtların kaldırılmasına karar verilmiştir.
***
“Vandalizm” toplumlarda önlenebilinir mi?
Koruyucu bir takım önlemler alınması ancak yasalar çerçevesinde mümkün… Ama her şeyden önemlisi aile ve okul eğitiminde anti-sosyal kişilik bozukluklarının topluma zararlı düzeye ulaşmadan saptanarak, azaltılması ve ortadan kaldırılması gerekiyor. Yaşadığınız toplumdan bir bakışı, panoramik düzeyde Avrupa, Amerika, Asya ve dünyanın, daha doğrusu insanın yaşadığı, yaptığı, tükettiği tüm alanlara yönelttiğimizde, Vandalizm’in yaşamaya devam ettiğini görebiliriz. Alınan önlemlere, yasalara, yaptırımlara rağmen! Kamu binalarına yazılan ve “grafiti” olarak adlandırabileceğimiz yazılar, reklam panolarına yapılan saldırılar, seçimlerde karşıt seçmenlerin/görüşlerin seçim yazılarına, afişlerine hatta bürolarına yaptığı “Politik Vandalizm” kendi sloganını ve görüşünü bir başkasını yok ederek ve yok sayarak giriştiği eylemler, trafik levhalarına yapıştırılan, çizilen yazılar veya resimler, Avrupa’nın birçok büyük şehrinde görebileceğiniz metro istasyonlarının girişlerine veya iç duvarlarına yazılan yazılar, zarar verilen-camları kırılan otobüs durakları, sokak levhalarında yön belirten yazıların silinmesi, levha yönlerinin değiştirilmesi, müzelerin saldırıya uğraması, galerilerdeki sergilerin karşıt ideolojiler veya iktidar ya da kişisel sansürlerle bir şekilde saldırıya uğraması, kaldırılması, yasaklanması vs vs vs…
Gelelim esas söze, böylesine doluluk oranı yüksek cümlelerin yazılma sebebi, Seramik Sanatçısı Sevcan Çerkez’in, Bener Hakkı Hakeri heykeline karşı geçen hafta yapılan “vandalist” bir saldırıdır. Görünen o ki saldırıyı düzenleyen “vandalus” lar tıpkı kelimenin terminolojisine uygun düşecek şekilde “Eski/Güncel kültür ve sanat anıtlarını yakıp yıkan, bunların değerini bilmeyen kimse/topluluk” tanımlamasını harfiyen yerine getirmiş ve hem sanatçı hem de toplum(?) nazarında derin bir üzüntünün hâsıl (ortaya çıkmasına, görünmesine) olmasına sebebiyet vermişlerdir.
Vandallık anlamı itibariyle “maddi” olana zarar vermenin ötesindedir aslında… Esası “manevi” değerleri ortadan kaldırarak kendi kurallarının geçerliliğini “şiddetle” ortaya koymaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Yaşanan olayda sanatçının, heykelin ve heykelin ait olduğu kişiliğin “onur”u söz konusudur. Kafamdaki soruyu hiç dolaştırmadan, örtmeden ve de çekinmeden direkt soracağım: Bizim yarım Ada’da sanatçının, yapıtın ve sanatın “onuru”nu koruyacak kim, kimler ya da hangi kurumlar vardır? Toplumda okun yaydan çıktığı, nereye, nasıl ve ne şekilde gitmekte olduğu son zamanlarda yaşanan birçok elim olaydan kesinlikle anlaşılmaktadır. Gençlerimiz, insanımız, uyuşturucu, trafik kazaları, hastalıklarla avuçlarımızın arasında kayıp gitmektedir.
Sizce çuvaldızı kendimize batırmamızın zamanı gelmemiş midir?
Sevcan Çerkez’in açıklamalarını okurken ve dinlerken onun sözcüklerinin önemini gelecek adına kavramamız gerektiğine inanıyorum. Kısaca altını çizerek “Vandalizm”in dünya ölçeğindeki boyutlarına baktığımızda, toplumların temelindeki “psikolojik ve sosyolojik” genel standart sapmalarının radikal etkilerinin, eylemlerinin şiddet ivmesinin giderek yükseldiğini görüyoruz. Nitekim konumuza dönersek, Bener Hakkı Hakeri Heykeli’nin tamamen yok olacak biçimde parçalanarak kırılması “şiddet” değil de nedir? Bugün heykele yapılanın yarın insana ve bir canlıya yönelmeyeceğini söyleyebilir miyiz?
Vandalizm, toplumsal bir hastalık ve sorundur. “Fanatizm”i (Holiganizm) de buna eklersek, anti-sosyal saldırılar ve şiddet her geçen gün biraz tırmanarak, toplumun içindeki “zehirli tohum” olma yolunda ilerlemektedir.
***
Dünyada ve Türkiye’de “Vandalizm”in psikiyatrik yönüyle ilgili birçok bilimsel çalışma yapılıyor. Tümünün birleştiği nokta hepimiz için önem taşıyor: “Anti-sosyal kişilik bozukluğu”.
Özellikle ergenlik çağında ilaç, uyuşturucu ve alkolün kötüye kullanımıyla ilişkili olduğu saptanmış… Uyuşturucu kullanan gençlerde dünya çapında oran oldukça yüksek: %57.
Oranlar bizi vandalist davranışların nedenini aramaya ve konuyla ilgili “neden” sorusunu sormaya yönlendiriyor. Psikolojik ve organik nedenlere ulaşmak sorunun cevabında mümkün… Eğitim, ilgi, sevgi ve şefkat gibi değerlerden yoksun, ailelerinden uzakta yetişme çağındaki insanların suça eğilimli bir sosyal çevreye itildikleri düşünülebilir veya nörolojik bir rahatsızlık olan “Tourette Sendromu”nda vandalist davranışlara rastlanabiliniyor.
Ada’da sosyal katmanlar arasında ciddi derin farklılıkların her geçen gün biraz daha belirginleştiğini görüp buna sağlıksız şehirleşme gibi önemli bir unsuru da ekleyerek sözü toparlarsak kültür ve sanat anıtlarını yıkmak, yok etmekle başlayan sürecin ileride daha büyük sorunlara gebe olmamasını umut etmek istiyorum.
***
Bu Pazar gününüzün, ne sanatsız, ne kitapsız ne de yasemin kokusuz olmaması dileğiyle…