Doğukan Gümüşatam
dogukan_gumusatam@hotmail.com
Aktivizm, aktivist olmak, ses çıkarmak, değişmek, değiştirmek… Bunları insan haklarının ihlal edildiği, farklı seslerin susturulduğu, hak savunuculuğunun ‘vatan hainliği’ olduğu bir yerde yapmak…Kıbrıs’ın kuzeyinde doğan bireylerin ortak özelliği olan kimlik karmaşası, doğup büyüdüğü yere ait olamama hissiyatı, var oluş mücadelesi, çürük politik sistemler içerisinde hayatta kalmaya çalışması, torpil, işsizlik, toplumsal ‘doğrular’, değerler…
Bu kadar problemin içerisinde olduğun kişi için, var olduğun için dışlanmak, dedikodu malzemesi olmak ve aşık olduğun için ‘sapık’ ilan edilmek. Maalesef bu Kıbrıs’ın kuzeyinde LGBTİ+ bireylerin günlük hayatlarında yaşadığı en büyük sıkıntılardan biri.
Üniversite eğitimimi Doğu Akdeniz’in psikoloji bölümünde geçirmiş olmam bunlara daha farklı bir bakış açısından bakmamı sağladı elbette. Belki bu yüzdendir ki bu olayların absürt derecedeki saçmalığı beni rahatsız etmektedir. Üniversite, genç bireylerin kendilerini keşfetmek ve hayat çizgilerini, kariyerlerini biraz da olsa belirlemek için gittikleri bir eğitim kurumudur. Öğrencilik hayatının sonlarına gelindiği ve ‘gerçek hayata’ atılmaya bir adım daha yakınlaşıldığı bir yerdir. Belki de hayatınızın en büyük dönüm noktalarından ve sizin yetişkin bir birey olarak kim olduğunuzu öğrenmeniz açısından en önemli zamanlarınızdan biridir. Özgürlüğe geçiştir üniversiteli olmak, kendi ayaklarınız üzerinde durmanın gerçekten ne demek olduğunu, kendi hayatınız ile ilgili ciddi kararlar almanın ve bunun getirdiği sorumluluk ile kararlarınızın sonuçları ile yüzleşmek zorunda olduğunuz gerçeğidir üniversiteli olmak. Fakat üniversitede LGBTİ+ birey olmak öylesine zordur ki artık sadece bireysel ve toplumsal baskılar ile uğraşmıyorsunuzdur. Aynı zamanda sistematik heteronormativite* ve ataerkillik vardır hayatınızda. Sistemin var olan düzen içerisinde varlığınızı inkar etmesi, sesinizi elinizden alması ile karşılaşırsınız ilk kez. Bununla birlikte eğitim hayatınızda başarılı olmanız, kendi ayaklarınız üzerinde durmanız ve bağımsız yetişkin bireyler olmanız beklenir sizden. Fakat bunları sosyal yoksunlaştırma yaşarken yapabilmenin zorluğundan kimse bahsetmemektedir.
Lise döneminde açılan birçok LGBTİ+ bireyin yaşamış olduğu zorbalık artık yerini birçok kez üstü kapalı ayrımcılık politikalarına bırakır. Kıbrıs’ın ‘hoş görülü’ toplumunda var olabilmeniz teoride bir problem yaratmazken sokağa çıkmanız, sosyalleşmeniz, çalışmanız, arkadaşlarınız ile kahve içerken kendi bireysel hayatınızdan, cinsel yöneliminizden ve cinsiyet kimliğinizden bahsetmeniz bir problemdir. Beliren yetişkinlik döneminde olan bir birey olarak ‘özgür’ bir hayatınız var olabilir fakat heteroseksüel bireyler gibi ilişkilerinizden bahsedemezsiniz, sevdiğiniz bireyin elini tutup gezemezsiniz. Sonuçta, Kıbrıs’ta yaşantınızı ‘insanların gözüne sokmaya’ hakkınız yoktur. Ama heteroseksüel ve na-trans* bir birey toplum içerisinde isterse aşkını ilan edebilir, isterse özgürce cinselliğinden bahsedebilir. İşte bu yüzdendir ki üniversiteli bireyler sadece okudukları enstitü içerisinde değil hayatlarının her noktasında dışlanmaktadırlar. Var olan dedikodu kültürüne girmiyorum bile. Bu noktada aktivizm bir kez daha önem kazanmaktadır.
Yukarıda bahsedilen problemler sadece insan haklarının ihlali değildir. Aynı zamanda toplum içerisindeki eşitsizliğin göstergesi, bireylerin psiko-sosyal durumlarına karşı yapılan büyük çaplı saldırılardır aslında. Bunlara başkaldırmak, direnmek ve en temel insan haklarının savunucusu olmaktır aktivizm. Üniversitelinin hem eğitim hayatı hem de geri kalan yaşantısı için yaptığı bir yatırımdır bu direniş. Var olan bu sistem değişmediği sürece LGBTİ+ bireyler eşit imkanlara sahip olamayacaktır. Eğitim her bir bireyin en temel hakkı iken, LGBTİ+ bireylerin eğitim hayatları heteronormativite tarafından sabote edilmekte hatta neredeyse tamamen engellenmektedir. Fakat üniversiteler, yüksek eğitim kurumları olarak, bu konu hakkında sessiz kalmakta ve ayrımlaştırışı politikalarını düzenlemeyi reddetmektedir. Bunun yanı sıra hala günümüzde birçok yüksek eğitim kurumunda iç tüzük düzenlemeleri yapılıp cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık hakkında maddeler eklenmemektedir. Bu kurumlara LGBTİ+ öğrenci kulüpleri olan üniversiteler de dahildir. Peki bu gibi düzenlemelerin ne gibi önemi vardır? Birçok kez üniversite içerisinde var olan LGBTİ+ bireyler görmezlikten gelinmektedir ve bundan dolayı uğradıkları zorbalıklar da hiçbir yaptırım ile karşılaşmadan daha da artmaktadır. Üniversite kafelerinde dedikodu malzemesi olmak, o oradayken fısıldaşarak onun arkasından konuşmak, davranışları/düşünceleri ile dalga geçmek, gülmek, bireyi küçük düşürecek tutumlarda bulunmak ve kendi beyanı olmadığı halde cinsel yönelimi ve/veya cinsiyet kimliği hakkında varsayımlarda bulunup bunu diğer insanlara yaymak karşılaştıkları zorbalıklardan sadece bazılarıdır. Ayrıcai cinsel yönelimi ve/ve ya cinsiyet kimliği kendisinden farklı olduğunu düşündüğü kişiye dik dik bakmak ve sınıflar içerisinde de bu gibi tutumlara maruz bırakılmak gibi birçok farklı tutum da homofobi, bifobi ve transfobi temelli ayrımcılıktan kaynaklanmakta ve zorbalığın çeşitleri olmaktadır. Bunlar bireyin sadece eğitim kalitesini ve dolayısıyla okulun itibarını etkilemekle kalmaz aynı zamanda bireylerin sosyal, psikolojik ve hatta fizyolojik gelişimlerine engel yaratmakta olan ciddi saldırılardır.
Birçok farklı konuda kendilerini çok kültürlü, kapsayıcı ve ayrımcılık karşıtı olarak gören yüksek eğitim kurumları nedense hala cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği gibi konularda sessizliklerini korumaktadır. Üniversiteli aktivistlerin bir araya gelip bir dayanışma ve direniş göstermesi bu nedenden önemlidir. Bu konularda değişimler getirmek sadece LGBTİ+ bireyler özgürleştirip, ellerinden alınan en temel haklarını vermekle kalmayacak aynı zamanda daha bilinçli bir neslin gelişmesine yardımcı olacaktır. Okullar içerisinde LGBTİ+ kulüplerin varlığı farkındalık seviyesini arttırıp var olan ön yargıları kıracaktır. Bu kulüpler sayesinde üniversiteler gerçekten de daha kapsayıcı yerler olarak, herkese eşit platform sunulması anlamında kritik önem taşır. Bu oluşan platform içerisinde daha sağlıklı olarak adlandırılabilecek iletişim yöntemleri ve örgütlenmeler aracılığı ile var olan yüksek eğitim kurumunun sistematik heteronormativite ve ataerkilliği sorgulanır ve yeniden inşa yollarına gidilerek bu problemlerin çözümlenmesine katkıda bulunur. Bu da bireyleri hem dış dünyanın var olan cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık politikaları ile daha sağlıklı başa çıkabilmeye hazırlar hem de tüm bireylerin seslerinin eşit derecede duyulabileceğinin içselleştirilmesi anlamında önem taşır.
Tüm bu yazdıklarımdan bahsetmemin sebebi günümüzde üniversite okuyan bireylere seslenmektir aslında. Var olan bu sistem içerisinde sesinizin susturulmasına izin vermeyin. Bu sizin hayatınız gördüğünüz yanlışları eleştirmek, değiştirmek ve en temelinde haklarınızı savunmak sizin geleceğiniz ve yaşadığımız toplum için çok kritik bir önem taşımaktadır. Susturuluyorsanız daha yüksek sesle bağırın, varlığınız reddediliyorsa daha çok görünün, sorunlarınız görmemezlikten geliyorsalar onlar görene kadar devam edin ve en önemlisi siz kendinizi değiştirmeyin bırakın onlar fikirlerini değiştirsin. Kendi sesinizden korkmayın, eğer bir değişim görmek istiyorsanız o zaman kalkıp o değişimin bir parçası olun ve hatta gerekirse değişimi siz kendiniz başlatın. Unutmayın, asla yalnız değilsiniz!
*Heteronormativite: Heteroseksüelliğin normal ve tek cinsel yönelim olarak görülmesi, toplumsal değerlerin, kuralların ve yaşam biçimlerinin herkes heteroseksüelmiş gibi kabul edilmesidir. İnsanların kadın ve erkek olarak ikiye ayrılmasını; cinsel ilişkilerin/evliliklerin sadece ve sadece karşı cinsiyetlere sahip kişiler arasında olabileceğini ve her cinsiyetin kendine has rolleri olduğunu iddia eden inançlar, düşünceler, normlar bütünüdür.
*Na-Trans: Toplumsal cinsiyeti ile biyolojik cinsiyeti aynı olan kişi