-Çok fazla sarfedilen, kulağıma küpe olma amacı güden bir cümle vardır, sonuca ulaştığı pek görülmemiştir;
‘Yok öyle bir dünya, uyan’.
Yıllar geçti, ‘Gençlik romantizmindendir, gençken herkes solcu olur, para kazanmaya başla da görelim’ den, bir arpa boyu kadar, ancak ‘Sen siyasetten anlamıyorsun!’ a kadar gelebildim.
Memleketim siyasetinden doğru, ben hiç anlamadım.
Çıkar ilişkilerini, karalama kampanyalarını, takım tutarcasına bir partiye oy vermeleri, partiden aday gösterilmek için oynanan ayak oyunlarını, takılan çelmeleri hiç hazmedemedim.
Soyismine, parti rozetine dayalı işe alımları, adamına göre pozisyon yaratmaları, en basit bir bürokratik iş için, ille ki tanıdık bulmak zorunda olmayı, güce tapınmayı, seni destekleyenleri memnun etme mecburiyetini kanıksayamadım.
Kazanmanın ‘tek ve gerçek’ yolunun bu ülkede, ne bildiğine değil, kimi bildiğine dayalı olduğu bana ilk anlatıldığı gün anladım, ben bu oyunu asla oynayamayacağımı.
‘Babacığın bir Devlet Dairesi’ne koyamadı seni? O kadar da seveni var üstelik!’ cümlesine ilk yıllarda verdiğim ‘Doğru bulmadığım bir sistemden beslenmeyi reddediyorum’ tepkisi, yerini acı bir tebessüme bıraktı yıllar içerisinde.
Hiç bir şey değişmiyordu ki gelenle, gidenle!
Sistemden şikayet ede ede, yine de aynı insanları, tam da aynı nedenlerle seçenlerden duydum en çok da, ‘İdeallerle karın doymuyor’ laflarını, kanadım hiç durmadan.
İdeallerle karın doydu mu? Doydu, hem de çok güzel doydu. Yaptığı işe önem veren, ciddiyetle, dürüstçe çalışan herkesin de bildiği gibi, isteyince oluyor kardeşim.
Partilerimizin tepesinde oturan, orta yaşlı, koyu renk takımlı, ‘ciddi’ siyaset yapan, yeri geldiğinde ‘erkekliğini’ gösterip meclisi dağıtan maço zihniyetli ‘büyüklerimizi’ hiç sevemedim.
Siyasetçileri ‘Büyüğüm’ olarak hiç görmedim zaten. Meclisimize hep aynamız olarak baktım. Neye değer veriyorsak, onu yansıttığımızı düşündüm oy pusulalarına. Temsilcimin eşitim olması gerektiğine inandım.
Bir yandan başarıyı, ‘güce’, ‘en pahalı arabalarda gezmeye’ yükleyip, benzinini koymakta zorlandığı arabalar kullanırken, diğer yandan aynı makam arabalarını satın alanları kıyasıya eleştirenleri çok da anlamadım ben.
Kendi iktidara geldiği zaman, eleştirdiklerinin aynısını, hatta fazlasını yapanlarla yaşadığım iletişim sorunu hele had safhalarda yer aldı.
Her toplumun hak ettiği gibi yönetildiğine inananlardanım.
Değişim bireyden başlayıp topluma yayılır, yukarıdan aşağıya inmez, inemez. Bu yüzden beni Eğitim Bakanı’nın, Çevre Bakanı’nın kurduğu ‘bu sistemle bu iş olmaz’ cümleleri pek de şaşırtmıyor.
Bilakis, şaşıranlara şaşırıyorum. Sistemi değiştirmesini beklediğiniz insanlar kim, bu sistemi kuranlar kim, bu sistemden nemalananlar kim ve bu insanları seçenler kim?
Hazırsanız gerçekten değişime, lafla peynir gemisi yürütmek yerine bunu hayatınıza yansıtmakla başlayabilirsiniz işe. Eleştirdiğiniz tavırları takınmayın örneğin veya makam arabası alanların değil, olanı da satanların temsil ettiği zihniyeti benimseyin.
Yeni yönetecinizi seçerken çocuğunuza iş bulma potansiyeli ile değil, geçmişte yaptıkları ile ilgilenin. Bu şekilde doğruya yaklaşma ihtimalimiz daha yüksek olur diye düşünüyorum, hep birlikte. O zaman ancak anlam kazanır;
‘Kurtulmak yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz’ çığlıklarımız.
Ben o gün gelene kadar, bu dünyayı, bu sistemi, bu siyaseti anlamamaya devam edeceğim ve bu cahilliğimle de sonsuz bir gurur duyacağım.
28 Eylül 2014
Ankara