Varım ama yokum

Derya Beyatlı

Kıbrıslı Rum dostlarım ile birlikte 1 Mayıs 2004 akşamı Elefteria meydanında şampanyalarımız ile hazırdık. Kıbrıs’ın Avrupa Birliği üyeleri arasına katılmasını birlikte kutladık. 24 Nisan referandumları sonrası buruk bir kutlamaydı yaptığımız. Dostlarım öfkeliydi, hayal kırıklığı yaşıyorlardı.

Ben kendimi dışarda unutulmuş hissediyordum, görünmez.

Bu görünmezlik duygusu 16 yıldır devam ediyor. Avrupa Birliği ile ilgili her çalışmada, Kıbrıs ile ilgili her uluslararası temasta ayrı bir mücadele vermem gerekiyor. Yunanca toplantılara giriyorum, Yunanca belgelere anlam vermeye çalışıyorum çünkü benim anadilim Avrupa dili değil.

Avrupa Bürokrasisine dahil olmak için Yunanca konuşmam gerekiyordu ilk başlarda. Bunun kavgası yıllarımı aldı. Sonuç, ‘Peki Yunanca konuşmasan da olur ama ikinci bir Avrupa dili öğrenmen gerekiyor.’ Bu yüzden Fransızca öğrendim. Şimdi iyi ki öğrenmişim diyorum, hatta yetinmiyorum Yunanca öğrenmeye de başlıyorum. Ama, bu haksızlık ve bunun kavgasını vermeye devam ediyorum, Türkçe Avrupa dili olana kadar.

Türkçe artık Kıbrıslı bir Avrupa Parlamentosu üyesinin de anadili. Geçtiğimiz yıl yine bir Mayıs akşamı bu kez Filoxenia’da Avrupa Parlamentosu’nun yeni üyeleri açıklanırken podyumda Niyazi Kızılyürek’i görmek görünmezlik duygumu biraz azalttı. Daha sonra Niyazi Kızılyürek’in kuzey ofisinin açılış resepsiyonuna AB üye ülkeleri elçilerinin, Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, Birleşmiş Milletler temsilcilerinin gösterdiği ilgi benim dışlanmışlık hissimi biraz daha azalttı. Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi’nin Başkanı, Luca Jahier bu ofisi Kıbrıslı Türk paydaşlarım ile yapacağım toplantıda kullanabilir miyim diye sorduğu zaman biraz daha azaldı.

15 yıldır Avrupa Yurttaşıyım. Bu zamanın yaklaşık yarısını Avrupa’da diğer Avrupa yurttaşları ile aynı koşullara, aynı haklara sahip olarak geçirdim. Çalıştım, seyahat ettim, sağlık, kültür, eğitim hizmeti aldım. Ancak Avrupa Birliği’nin bana verdiği hakları kendi ülkemin ne kuzeyinde ne de güneyinde kullanamadım. Çünkü ben Avrupa Yurttaşı olsam da, pasaportuna sahip olduğum Kıbrıs Cumhuriyeti yaşadığım topraklarda kontrol sahibi değil. Dolaysı ile AB müktesebatı, (Acquis Communautaire) Kıbrıs Sorunu çözülene kadar kuzeyde askıda. 

Yani varım ama yokum. Avrupa Yurttaşıyım ama görünmezim.

Avrupa Parlamentosu’nda bir yıldır benim bu sorunlarımı dile getiren bir kişi var. Misyonunu Kıbrıslı Türkleri Avrupa Birliği’ne yakınlaştırmak, iki toplumu birbirine yakınlaştırmak ve adalet, demokrasi, insan hakları mücadelesi vermek olarak belirlemiş. Bu yönde ciddi, samimi ve yoğun bir çaba koyduğunun yakın gözlemcisiyim ve bu bana umut veriyor.

Hayır, 2004 yılından beri yaşadığım, ‘soğukta kapının dışında kalmış olma duygusu’ gitmedi, duruyor yerli yerinde. Ülkem birleşmeden,  bu ülkede Türk veya Rum olarak değil, sadece insan olarak birlikte yaşamayı, paylaşarak çoğaltmayı öğrenmeden de bu duygudan kurtulabileceğimi sanmıyorum. Ancak uzun zamandır kaybettiğim umudu, Niyazi Kızılyürek’in Avrupa Parlamentosu’na seçildiğini öğrendiğimizde birlikte sevinç gözyaşlarına boğulduğumuz Kıbrıslı Rum dostuma sarıldığım anda tekrar yakaladım.

Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar tarihte ilk kez birlikte kullandıkları oylar ile Kıbrıs’ta federalizme, yeniden yakınlaşmaya, birlikte yaşamaya ömrünü vermiş, eşitlik, adalet demokrasi mücadelesi veren bir kişiyi Avrupa Parlamentosu’na gönderdiler. Bu çok değerli. Niyazi Kızılyürek’in Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Birliği Konseyi nezdinde Kıbrıslı Türklerin görünürlüğünü artırmak için verdiği mücadele de çok değerli.

Ve bu bana Kıbrıs’ın geleceğine dair umut veriyor.