Anayasa değişikliği kousunda, Meclisimizde pek de görmeye alışmadığımız bir konsensusa tanık olduk. Bu duruma “Allah Allah...” deyip şaşıranlar da oldu, “Bu işin altında bir iş var” diyenler de... “UBP ve DP istediği şekle soktu” diyenler de oldu, “CTP bu kadarına da razı oldu” diyenler de.
‘Son dakika’ değişiklikleri çok tartışılmakta. Tartışmaların daha da devam edeceği kesin. Dikkat çeken ‘değişiklikler’ hatta ‘iptaller’ var. Bunlardan biri de, milletvekillerin, kendileri yanısıra, eşleri ve çocuklarına ait –para dahil- tüm varlıklarını açıklama zorunluluğu getirilmek istenen maddeydi. Bu maddeye göre milletvekili, Meclis’teki yeminden önce varlık beyanını verecekti. Vermemesi halinde, yemin bile edemeyecek, yani resmen milletvekili olamayacaktı. Ama ne olduysa oldu, bu madde iptal ediliverdi.
İster istemez insanın aklına bir sürü soru takılıyor.
Buna karşı çıkanlar kimlerdi ? Neden karşıydılar ? Saklayacak birşeyleri mi vardı ?
Soru çok. Aslında, halkın önemli bir bölümü , bu soruların tümüne takır takır cevap verebilecek bilgiye sahip. Her şeyi biliyor. Kimin ne iken ne olduğunu da ... Ama (tipik Kıbrıslı olarak) meseleyi dedikodu noktasında tutmayı tercih ediyor.
Vicdani Ret
Özellikle, savaşın acımasızlığını yaşamış Avrupa ülkelerinde ‘Vicdani Ret” resmen kabul ediliyor. Örneğin, İngiltere’de, İsveç’te, Hollanda’da, Fransa’da, İspanya’da, hatta ve hatta Yunanistan’da.... Yani, “Ben askerliğe, silaha, topa, tüfeğe karşıyım”; “Ben savaşlara karşıyım”; “Ben insanların öldürülmesine karşıyım” diyerek askerlikten muaf tutulmayı isteyen her kişi, bu ‘İnsan Hakkı’ndan yararlanabiliyor. Ve de, bu ülkelerin hiç birinde bu hakkını kullanarak askerlik yapmayanlar veya yapmak istemeyenlere hiç kimse, ‘Vatan Haini’ vb. yakıştırmalar da yapmıyor. Daha da ötesi, BM İnsan Hakları Komisyonu da Avrupa Parlamentosu da ‘Vicdani Ret’i bir insan hakkı olarak kabul ediyor.
Bu hakkı, ülkemizde de kullanmak isteyenler var. Sayısı kaç ? Çok merak ediyorum. Ama sayı önemli mi ? 10 bin de olabilir, 1000 de... Hatta 100 veya 10 da... Ne farkeder ki ?
Önemli olan ne ? Sayısı kaç isterse olsun, bu insanlara bu ‘İnsani Hakkı’ vermek mi ? Yoksa onları yaka paça toplayıp silahların ortasına atmak mı ? “Ben insan öldürmek istemiyorum” demesine karşın ona “Hayır... Ben emir vereceğim sen öldüreceksin” demek mi ?