Vasatistan

Hasan Yıkıcı

Son zamanlarda belki de en sık kullanılan kelime, vasat.

Vasat, kısaca orta, ortalama veya üst ile ast arasında olan anlamına gelmektedir. Tanıl Bora’ya göre vasatın anlamı sıradanın ortalaması olabileceği gibi bir orta yolculuk da olabilir. Bugün sık sık vasatın iktidarı veya vasat içinde boğuluyoruz denildiğinde aslında sıradanlığın ve orta yolculuğun tahakkümünden bahsediyoruz. Politik, kültürel, sanatsal ve ilişkiler alanındaki bayağılaşma, sıradanlaşma…

Burada altını çizmek gereken bir husus var. Vasat, kendi vasatlığında, ast ile üst arasında bir gerilim veya geçişkenlik alanı olarak kalmıyor. Tam aksine, kendi dışındaki tüm değerler sistemlerini emerek, buyurgan bir şekilde kendi vasatlığını dayatıyor, bunu tek kural olarak yaşam içinde tesis ediyor.

Kısacası vasat, yaşamlarımızı saran ve yaşamdaki tercihlerimizle pekişen bir norm haline geliyor. Kendi dışındaki her türlü radikalliği, değeri, devrimciliği veya varoluş biçimini, ya kendine çekip emen ya da marjinalize edip değersizleştiren bir norm.

Bir söylem eğer muhalif olacaksa dahi o mutlaka vasatın çizdiği sınırlar içinde, vasatlaşarak muhalif olacaktır.

***

Kıbrıs’ın kuzeyinde bu vasatlaşma halini açıklayabilmek için çok net örnekler vardır. Fakat bunu sadece Meclis’teki siyasilere bakarak yapmak oldukça yüzeysel kalacaktır. Elbette hükümet edenlerin, ‘örnek hareketlerine’ bakarak buradan birçok malzeme çıkartabiliriz. Veya Sucuoğlu’nun 10 gün arayla hiç utanmadan yalanlar söylemesinden, Meclis’te yapılan Yüce-Cüce tartışmalarının bayağılığından, Ersin Tatar’ın sosyal medyadaki çıkışlarından bir yığın malzeme toplayabiliriz. Tüm bunlar vasatın bağırarak kendisini gösterdiği yüzüdür.

Halbuki vasatlaşma hali, çok daha kapsamlı bir sıradanlaşmayı örmektedir.

***

Bugün artık sağlık, eğitim, barınma, ulaşım gibi alanlara egemen olan değerlerin kişiye biçtiği rol, insan olmaktan kaynaklı hakları olan birey değil; parası kadar bu alanlardan yararlanabilecek bir tüketici rolüdür.

Kamusal hizmet alanlarının tasfiyesi, var olan devlet kurumlarının ise kamusal niteliğini kaybedip bir takım elit kesimler tarafından yabancılaştırılmasıyla (Mesela KIB-TEK, sendika ve devlet bürokrasisi ile nasıl halktan koparılıp ayrıcalıklı kesimlerin malı haline getirildiğinin çok güzel bir örneğidir) bireyin müşteri/tüketici olarak vasatın bir parçası haline gelmesi pekiştirilmiştir.

Vasat haline gelen, tüm temel toplumsal kurumların tasfiyesiyle, her şeyin ve neredeyse tüm ilişkilerin birer tüketim ilişkisine dönüşmesidir.

Vasatın iktidarı, böylesine bir ilişki biçiminin dışında başka bir ilişki biçimine olanak tanımamasıdır.

***

Dahası var… Ada yarısındaki üniversitelere bir bakın. Birkaçı hariç (ki o birkaçının da ayrı problemleri vardır) tümü bir süper market üniversitesi. Niteliğe değil niceliğe, derinliğe değil gösterişe, bilgiye değil reklama önem veren; öğrenciyi müşteri, öğretim elemanını ise iliğine kadar sömürülecek ve kırtasiye işlerinden sekreterliğe kadar iş yüküyle ezilecek köle olarak gören bir üniversite sistemi. Bu süper market üniversitelerinde akademisyenlerin kendilerini geliştirememesi veya gittikçe niteliksizleşmesi bir yana, bunu tersine döndürecek bir ortamın bulunmaması bu kurumların işlevlerini de açığa çıkartıyor.

Bir toplumun aydınlanma kurumları olan üniversiteler, bugün artık vasatın en güçlü temsilcileri – yeniden üreticileri haline geldi.  

***

Birkaç örnek daha. Sosyal medyada en çok beğeni alan, paylaşılan veya etkileşim (etkileşim ne kadar da hileli bir kelime) alan sert muhaliflerin kullandıkları kelimelere, cümlelere dikkatle bakmaya çalışın. Bunu bazı çok okunan köşe yazarları için de yapabilirsiniz. Hepsinin sözcüklerinden bayağılık, içi boş bir slogancılık ve kofluk akıyor. Bilgiye değil, kanaate; içeriğe değil imaja oynayan bir sürü küçük küçük narsistin büyük laflar ardından kendisini gerçekleştirme çabası. Fakat bu alkış alıyor mu, insanları etkiliyor mu veya küçük narsistlerin çekim alanına giren kalabalıklar olmuyor mu? Evet oluyor, hem de nasıl!

İşte vasat tam da budur. Kendisini vasat olarak dayatanın, sorgusuz sualsiz kabul edilmesi, dayatılan ile dayatanın çabucak kaynaşması!

***

Bir toplumda organik bağlar çözülmüş ve tüm kesimler kendi zümresel çıkarlarının peşinden gitmeye başlamışsa, burada da vasatın kötücüllüğü devrededir. Mesela sadece bir kesim kendi zümresel çıkarlarının peşinden gitse ve diğer tüm kesimler tarafından hakir görünse orada vasatlaşma ilişkisi ters döner. Fakat burada tüm kesimlerin kendi zümresel çıkarlarının peşinden gitmesi toplumsal bir vasatlığın ve bunun kendisini dayatmasının bir göstergesidir.

Kamu sendikaları bunun en güzel ve hazin örneğidir. Büyük büyük sloganların ve kahramanlık gösterişçiliğinin, medyadaki şakşakçılarının manşetleri ardında kendilerini parlatmaya çalışan kamu sendikalarının sadece geçtiğimiz 1 aylık süreçte bu genel vasatlaşma halinin en büyük yeniden üreticilerinden biri olduğuna şahit olduk. Bu sürece altın vuruşu ise elektrik zammının geri çekilmeyeceğinin garanti altına alınmasının ardından eylemlerini bitiren ve hükümetle uzlaşan EL-SEN yaptı.

Vasatın iktidarı, işte tam da vasata karşı koyarmış gibi gözüküp vasatı yeniden üreten muhaliflere ihtiyaç duyar.

***

Örnekler daha uzatılabilir ama yerimiz buraya kadar. Yine de son bir örnek vermeden kapamak istemiyorum. Sevgili ‘patronumun’ “yine çok uzun yazdın ne yapacayık?” şeklindeki yakınmasını dinlemek pahasına.

***

Vasat tam da siyasetin aşırı merkezileşmesidir. Yıllardır Avrupa’da olduğu gibi bizim ada yarısında da olan siyasi ufuk yitimiyle tetiklenen, neoliberal ideolojiyle uzlaşarak derinleşen siyasi partilerin ve figürlerin soldan uzaklaşarak merkezde yoğunlaşması… Yani siyasetin ekseninin sağ-sol, emek-sermaye geriliminden çıkarak merkezin, sağı ve solu aşırı derecede orta noktada buluşturması, yani aynılaşma, sıradanlaşma; vasatlaşma! Bugün ada yarasındaki merkez sol diye geçinen partilere baktığımızda tam da bunu görürüz.

“Vasatlığın İktidarı” kitabının yazarı Alain Deneault bu durumu şöyle özetliyor:

“Şaşacak bir şey yok; siyasî düşünceye hükmeden ortadır, merkezdir, ortalamadır. Aralarındaki söylem farkları ufacık; farklılıklar, temellerden ziyade bir anlaşmazlık görünümüyle simgelerde. (...) Sol-sağ eksenindeki bir noktadan ziyade, tek bir yaklaşım ve tek bir mantığın yararına bu eksenin yok oluşuna tekabül eden konumdaki aşırı merkezci siyasî düzendir bu.”

Bugün neoliberal ideolojiyle uzlaşan, sistemi hedef almadan, yapısal sorunlara gönderme yapmadan ve ada yarısına özgü tahakküm ilişkilerini görmezden gelerek, ‘ağdalı laflar salatası’ yapmayı muhalefet yapmak olarak algılayan merkez muhalif damar, tam da böylesine bir vasatlığı dayatıyor.

***

Vasat böyle bir şeydir işte. Hiçbir zaman sabit durmaz. Her zaman daha da aşağıya çeker. Aşağıya çektik sonra da yüzeye çıkartır; çürümeyi, kötülüğü, körelmeyi, körleşmeyi.

İşte burası vasatistan. Sorun özgür olup olmadığımız değil, orası çok net! Sorun özgürlüğü arzulayabilecek potansiyelden, bunu yaratabilecek etik sorumluluktan vasatlaştıkça mahrum kalmamızdır. 

 


Kaynaklar:

Tanıl Bora, Vasat - https://birikimdergisi.com/haftalik/9345/vasat

Alain Deneault: “Dünyayı vasatlar yönetiyor” - https://medyascope.tv/2018/12/02/alain-deneault-dunyayi-vasatlar-yonetiyor/