Ödül AŞIK ÜLKER
Kıbrıs Türk Hekimler Sendikası (TIP-İŞ) Başkanı Dr. Özlem Gürkut ve TIP-İŞ Genel Sekreteri Dr. Bayram Taşseven, kamu sağlık hizmetlerinde çok ciddi sorunlar olduğunu ancak acil servislerdeki hizmetlerin ertelenemez özellikler taşıdığını vurguladı ve acil servislerdeki hizmetlerin aksamasının bedelinin, insan yaşamıyla ödenebilecek potansiyel taşıdığının altını çizdi.
TIP-İŞ Başkanı Dr. Özlem Gürkut, hükümete ve Sağlık Bakanlığı’na 31 Ağustos’a kadar acil servislerdeki sorunlarla ilgili adım atılması için süre verdiklerini hatırlatarak, “Acillerin içinde bulunduğu bu eksiklik ve aksaklıklar, sağlığın içinde bulunduğu yetersizlik hali, artık halk sağlığı açısından bir tehdit oluşturacak düzeydedir” dedi.
Dr. Bayram Taşseven de, acillerle ilgili gündeme getirdikleri sorunlarda, hekimlerin kendileriyle alakalı bir talebi olmadığının altını çizerek, “‘Burada sorun vardır. Burada insanlar zarar görüyor’ diyoruz ve bu şartlar altında hizmet vermekten memnun olmadığımızdan, mesleğimizi yaparken olan tatminsizliğimizden bahsediyoruz ve halktan da destek bekliyoruz” diye konuştu.
31 Ağustos’a kadar, “kaygısızlık, umursuzluk ve kötü politika” devam ederse, yasal haklarını sonuna kadar kullanacaklarını belirten Dr. Taşseven, “Sağlık politikası yok. Günübirlik, siyasetin oy kaygılarını gidermeye yönelik, halkın gözünü boyayıcı işler yapılıyor” ifadelerini kullandı.
“Acil servislerdeki hizmetlerin aksamasının bedeli, insan yaşamıyla ödenebilecek potansiyel taşıyor”
Soru: “Acil servisler alarm veriyor” başlıklı bir açıklama yapıp, hükümete ve Sağlık Bakanlığı’na, acil servislere hekim ve destek personel kadrolarının yeterli sayıya ulaştırılması için 31 Ağustos’a kadar süre verdiniz. Sağlıkta pek çok sorun olduğunu biliyoruz. Acil servisler konusunda sizi bu açıklamayı yapma noktasına getiren nedir?
Dr. Gürkut: Sağlık sisteminin ve sağlık hizmetlerinin sorunları uzun süreden beri konuştuğumuz, uzun yıllardır mücadele verdiğimiz, bütün sağlık örgütlerinin, hekim örgütlerinin ana gündem maddelerinden birisi olmuştur. Kamu sağlık hizmetlerinde çok ciddi sorunlar vardır ama bunların bazıları ertelenemez özellikler taşır. Acil servislerdeki hizmetlerin aksamasının bedeli, insan yaşamıyla ödenebilecek potansiyel taşıdığından çok çok önemlidir.
Sendika yönetimi olarak, göreve geldiğimiz ilk günlerde, Sağlık Bakanlığı’na ajandamıza aldığımız ve önemli gördüğümüz sorunları ve çözüm önerilerimizi yazılı olarak, Ocak ayında ilettik. Kendilerine, acil servislerle ilgili sorunlar olduğunu ve bütün ilgili tarafları bir araya getirecekleri ayrı bir toplantı yapmamızın yararlı olacağını, birlikte çözüm bulmak için sendika olarak aktif rol alabileceğimizi de bildirdik. Sayın Bakan’la, Haziran ayı içinde yaptığımız bir başka toplantıda tekrar, sadece Burhan Nalbantoğlu Hastanesi acil servisinde değil, periferdeki bütün hastanelerimizde de çok ciddi sorunlar olduğunu, bu sorunların, eksiklik ve aksaklıkların artık acil servislere başvuracak hastalarımıza zarar verecek boyutlara geldiğini dile getirerek, acilen bir toplantı yapmasını istedik. Ancak aradan aylar geçti, Sayın Bakan “önümüzdeki hafta yaparız” dediği toplantıyı bir türlü yapmadı. Kendisini defalarca aradık ama bize acil servislerle ilgili bir toplantı randevusu veremedi. Biz de sendika olarak oturup değerlendirdik ve acil servislerin durumunu bir kere daha tespit edip, oralarda görev yapan arkadaşlarımızla istişare ederek, bu konuda artık sesimizi daha gür çıkarmamız gerektiğini, çünkü eğer mücadeleyi yükseltip bu eksikliklerin ve aksaklıkların giderilmesini sağlamazsak, insanların gerçekten zarar göreceğinin bilinciyle, bütün sorunlarla mücadele ederken, acil servislere acilen çözüm talep etmemizin vaktinin geldiğini, hatta geçtiğini düşündük. Bu nedenle “acil servisler alarm veriyor, kimse zarar görmeden harekete geçiniz” dedik. Bir aylık da bir süre verdik. Bu bir ayda, acil servislerdeki sorunların tümü giderilemezdi ama en azından çözüleceğine dair ciddi adımlar atıldığını görebilirdik. Hala bu olumlu adımları atmalarını bekliyoruz. Ancak şu ana kadar bir adım atılmış değildir maalesef.
“Sağlık ocaklarında acil servis hizmeti verilemez”
Soru: Acillerde neler yaşanıyor?
Dr. Gürkut: Sağlık hizmeti üç alanda verilir, koruyucu sağlık hizmetleri, tedavi edici sağlık hizmetleri ve rehabilite edici sağlık hizmetleri. Bizim ülkemizde maalesef sadece tedavi edici hizmetlere odaklanılmaktadır. Tedavi edici hizmetlerin sunumunda, birinci basamakta sağlık ocakları, ikinci basamakta Mağusa Devlet Hastanesi, Girne Akçiçek Devlet Hastanesi ve Cengiz Topel Devlet Hastanesi ve üçüncü basamakta ise Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi vardır. Acil hizmeti tam teşekküllü hastanelerde verilmeli, yeterli uzman kadro ve sağlık sorunlarının niteliğine göre destek verebilecek yeterli konsültan uzman hekimin olduğu merkezlerde, yeterli tanı ve tedavi imkanlarının sağlanmasıyla verilmelidir. Sağlık ocaklarında acil servis hizmeti verilemez.
Perifer hastanelerimizde, tek bir hekimin acilde nöbetçi olduğu, hastayı taşıyacak, kayıt yapacak, durumuna göre kimin çok acil ve öncelikli olduğunu tespit edebilecek triyaj sistemini yürütecek sağlık personelinin olmadığı acil servisler var. Bu acil servisler, hastaya doğru tanı koymak ve gerekli tedaviyi uygulamak açısından da yetersizlikler içeriyor. Mesela, bazılarında görüntüleme yani radyoloji hizmetleri yeterli değil. Bazılarında laboratuvar yeterli değil. Bazılarında hizmet belli saatlerde var, belli saatlerden sonra yok. Girne Akçiçek Hastanesi gibi, birçok başvurunun olduğu bir acil serviste, 22:00’den sonra kayıt memuru yok, hastayı kaydetmeden hasta bakılıyor. Kapıda hastaları içeriye alacak, çalışmakta olan hekimi ve hemşireyi dışarıdaki hastadan haberdar edecek bir görevli yok. Hastayı röntgene, laboratuvara taşıyacak bir taşıyıcı personel yok. Güvenliği sağlayacak güvenlikçi yok. Bu yetersiz merkezlerde bakılan hastanın, üçüncü basamağa yani Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi’ne getirilmesi gerekirse de, o tek hekim hastayla birlikte ambulansla gidiyor, yerine de servisteki yatan hastalara bakmaktan sorumlu bir nöbetçi hekim bakıyor. İçeride cerrahi hastası, dahiliye hastası, çocuk hasta var ama yatan hastalara bakan tek hekim var. Bu durum hastaların alması gereken hizmetin aksamasına, bazen tedavinin gecikmesine, hastanın zarar görmesine de yol açabiliyor. Biz, en az iki hekim olsun istiyoruz. Acil tıp artık ayrı bir uzmanlık alanı olduğu için, mümkün olduğunca acil tıp uzmanları üzerinden acil hizmetlerimiz yürütülsün istiyoruz. Bakanlığımız da bize bu aşamada, “yeterince doktor bulamıyoruz” diyor. Kamuda hekimleri tutamamanın sebeplerinden bir tanesi, kötü çalışma koşulları ve değişen yasalar nedeniyle hekimlerin bugün tabi oldukları şartlar, özlük hakları ve emeklilik haklarındaki gerilemedir. Dolayısıyla hem plansızlık nedeniyle her branşta yeterli sayıda uzman hekim yetiştiremiyoruz, hem de yetişmiş olanları da maalesef kamuda istihdam edebilecek, kadrolarımızda barındırabilecek şartları sağlayamıyoruz. İyi hekimlik yapabilecek koşullarımız da kısıtlıdır. Bu durumdan hem hastalar, hem çalışanlar mutsuzdur.
“Devletin önceliğini doğru belirlemesi lazım”
Dr. Taşseven: Devletin önceliğini doğru belirlemesi, iyi belirlemesi ve ona göre davranması lazım. Şu anda, bu ülkenin öncelikli olarak perifer hastanelerindeki acil hizmetleri iyileştirmesi elzemdir. Artan nüfusa göre, talebi karşılayamaz durumdayız. Tek hekimin nöbet tutması, hem yatan hastalara hem de gelen hastalara bakması ve aynı anda sevk edilecek bir hasta çıktığında, ambulansa atlayıp onunla beraber merkeze gidip, tekrar görev yerine dönmesi kabul edilebilir değildir, halkın layık olduğu hizmet de bu değildir. Merkezlerdeki sınırlı sayıdaki doktorlara, daha fazla çalışsınlar diye, zaten tükenmiş durumdaki meslektaşlarımızın hizmetleri karşılaması için baskı yapmak doğru değildir.
Artık acil servislere personel, hastanelere nöbetçi hekim lazımdır. Branşların çoğaltılması, var olanların eksiklerinin tamamlanması gerekmektedir. Girne’de, kapıda en az iki acil hekimi ve aynı şekilde servislerde nöbet tutacak en az biri dahili, biri cerrahi uzmanı olmak üzere iki hekime ihtiyaç vardır. Mağusa’nın bir an önce tek hekim sisteminden çıkıp, nöbet sistemine geçmesi gerekir. Mevcut hekim sayısıyla nöbet sistemine geçmesi mümkün değildir, hekim kadrosunun tamamlanması gerekir. Bir servisin nöbet sistemine geçmesi için ihtiyacı olan hekim sayısı en az 5-6’dır. Her branş için bu sayıların tamamlanması lazımdır ki, hekimler orada 24 saat nöbet tutabilsin. Cengiz Topel Hastanesi de keza öyle, laboratuvarının belli saatlerden sonra çalışmaması, röntgen teknisyeninin olmaması, tomografi cihazını kullanacak sağlık teknisyeninin olmaması, tetkik isteyecek hekimin olmaması kabul edilebilecek bir şey değildir.
En kötü ihtimalle Girne Akçiçek Hastanesi’ni, Cengiz Topel Hastanesi’ni Mağusa Hastanesi’nin sistemine çıkartıp, Mağusa’yı da Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi’nin düzeyine getireceksiniz ki, Güzelyurt, Girne, Mağusa bölgelerinin en azından en temel ihtiyaçlarını karşılasın ve Lefkoşa’ya periferden gelen hasta akışı da azalsın ve Lefkoşa’daki hizmet kalitesi yükselsin.
“Planlamada çok ciddi sorunlar var”
Dr. Gürkut: Planlamada çok ciddi sorunlar var. Sağlık hizmetinin sunumuna dair basamaklandırmada, bakanlığın uygulamasında çok ciddi hatalar var. Sağlık ocakları düzeyinde acil hizmeti organize etmeye çalışıyorlar. Sağlık ocaklarını 24 saat çalışan hastaneler gibi yapmaya çalışıyorlar. O zaman zaten sınırlı olan insan kaynaklarımız, uzmanlığını ya da hekimliğini yeterince kullanabildiği, hastaya daha fazla hizmet verebileceği, daha donanımlı hastanelerde çalışmak varken, daha kısıtlı şartlarda, sağlık ocağı düzeyinde, verimliliği düşük olarak çalıştırılarak heba ediliyor. Olması gereken yerde hekimler eksik oluyor ve hastalarımız daha üst basamağa gidemeyeceği noktada zarar görüyor.
Soru: Açıklamayı yapalı üç hafta oldu. Bu süre zarfında Sağlık Bakanlığı’ndan size ulaşıldı mı?
Dr. Gürkut: Görüştük ama görüşmelerimiz sorunları çözmek için adım atmak yönünde değil, mevcutun tespiti yönündeydi. Eksikliğin tespiti ve olumluya dair bir adım atmak yerine, bakanlığın yaptığı aslında mevcutla nasıl idare edilmesi gerektiğine dair bir arayıştı. Bugüne kadar eksik destek personeli, eksik laboratuvar olanağı konusunda veya hekim sayısında bir artış yapılacağına dair bir adım atılmış değildir. Böyle bir girişimde bulunduğuna dair bize bir açıklama gelmemiştir.
“Sorumluluklarından kaçıyorlar”
Soru: EHHD’nin bir çalışması kamu sağlık hizmetlerinden %70 memnuniyetsizlik olduğunu ortaya koydu. Siz de “Ne hekim , ne de hasta mutlu” dediniz. Bazı kesimlerin, bu süreçte doktorla hastanın karşı karşıya olduğuna dair bir algı yaratmaya çalıştığını düşünüyor musunuz?
Dr. Taşseven: Bu, siyasetin yaratmaya çalıştığı bir algıdır. Mevcut iktidar ve yönetim, kendi sorumluluklarını yerine getirmiyor ve kör, topal, aksak düzende, hizmet vermeye çalışanla, almaya çalışanı karşı karşıya getiriyor. Bakanlıkta son yaptığımız görüşmede, eksik personelin nasıl tamamlanacağı değil, dönmeyen sistemin eksik personelle nasıl döndürüleceği konuşuldu. Kendi sorumluluklarını yerine getirmiyorlar, kendi sorumluluklarından kaçıyorlar ve “tavşana kaç, tazıya tut” diyerek, halkı ve doktoru karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar. Biz bunun farkındayız. Halkın da farkında olmasını istiyoruz, farkında olduğunu da düşünüyoruz. Hekimle hastanın karşı karşıya gelmesi söz konusu değildir. Biz bu oyuna gelmeyeceğiz. Acillerle ilgili gündeme getirdiğimiz bu sorunlarda, hekimlerin kendileriyle alakalı bir talebi yoktur. Hekimlerin ne maaş, ne özlük hakkı talebi vardır. Tamamen sistemin aksaklığını gösteriyoruz. “Burada sorun vardır. Burada insanlar zarar görüyor” diyoruz ve bu şartlar altında hizmet vermekten memnun olmadığımızdan, mesleğimizi yaparken olan tatminsizliğimizden bahsediyoruz ve halktan da destek bekliyoruz.
“Yasal haklarımızı sonuna kadar kullanacağız”
Soru: Bir hafta içinde bir şey yapılacağına dair umudunuz var mı? Olmazsa ne yapacaksınız?
Dr. Taşseven: Siyaset umut dünyası değil, yapılacak şeyler bellidir. Bu noktada eğer aynı kaygısızlık, umursuzluk ve aynı kötü politika devam ederse, biz de yasal haklarımızı sonuna kadar kullanacağız. Hem hekimler, hem halk için en doğru olan neyse onu yapmaya çalışacağız. Sistemin iyileşmesi adına, hem sorumlu vatandaşlar olarak, hem de mesleğini iyi yapmak adına talepleri olan bir meslek örgütü olarak, en doğrusu neyse onu talep ediyoruz.
“Sağlık alanında bir kararlılık ve tutarlılık göremiyoruz”
Soru: Sağlık Bakanı Dinçyürek, göreve geldikleri günden bu yana, Üstel’in desteğiyle üç yeni hastane, dört yeni poliklinik ve devlet laboratuvarı projesini hayata geçirdiklerini söylüyor, sağlıkta adımları attıklarını açıklıyor. Sizin uyarı yaptığınız bu günlerde, peşi sıra bu tür açıklamalar gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. Gürkut: Yakın geçmişte, Anadolu’da, toplumumuzu derinden üzen bir deprem yaşandı. Daha sonra, Kıbrıs Adası için de deprem riskinin giderek arttığına dair yapılan uyarılar neticesinde, bir tedirginlik ve bir alarma geçiş oldu. O dönemde hastanelerimizin, sağlık merkezlerimizin, okullarımızın depreme dayanıklılığı gündeme geldi. Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi dahil, birçok sağlık birimimizin en küçük bir sarsıntıda yıkılma tehlikesi olduğu dile getirildi. Durum böyleyken, bazı sağlık merkezlerinin çok riskli olduğu, güçlendirme bile yapılamayacağı söylendi. Bazı sağlık merkezlerimiz bu kapsamda devre dışı bırakıldı, onların yeni binaları için temel atıldı. Bu temel atmalarla, yakın bir geçmişte temeli atılan ve şu anda içinden ağaçlar yükselen AMATEM binasının temelini anımsadım. Yani temel atmak, binanın yapıldığı anlamına gelmez, sadece siyasi bir şovdan ibaret de olabilir.
Geriye dönüp bakacak olursak, son 8-10 bakanın hepsinin, Güzelyurt’taki hastanenin ne gün biteceğine, Lefkoşa’ya yeni devlet hastanesinin temelinin ne zaman atılacağına ya da Girne’deki hastaneyi kaç ay içinde bitireceğine dair gazete manşetlerine yansımış onlarca açıklamasını görebiliriz. Mevcut bakanımız ve hükümet ise, Lefkoşa’ya yeni bir hastane yapmaktan hiç bahsetmiyor, çünkü öyle bir planı yok. Ancak yarım kalmış ve uzun yıllardır bitirilemeyen inşaatlar için çok açıklama duyduk. Bunlar bizim için vaatten ibarettir. Biz elle tutulur gelişme istiyoruz. Sağlıkta planlama istiyoruz. Sayın Başbakan, Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi’ni beş yıldızlı otele çevirmekten bahsetti. Ancak Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi’nin en kritik hizmetleri veren kan merkezi, diyaliz merkezi gibi binalarının depreme dayanıksız olduğunu ve yıkılması gerektiğini biliyoruz. Belli ki bir plan yok, bir kararsızlık var, uyarına geldikçe, farklı yönlerde açıklamalar yapılmaktadır. Sağlık alanında bir kararlılık ve tutarlılık göremiyoruz. Bu dönemde, sorunlarımızı Sağlık Bakanı’nın yanı sıra, Sayın Başbakan’a, Maliye Bakanı’na ve Çalışma Bakanı’na da ilettik. Sağlık Bakanlığı’nın yürütmeye çalıştığı olumlu işlerde, yasa çalışmalarında sendika olarak kendilerine verebileceğimiz desteği, elimizden geldiğince vermeye çalışıyoruz. Sonuçta bizler, ayrıca Sağlık Bakanlığı’nın personeli olarak çalışan hekimleriz de.
Söylenenleri vaatten ibaret görüyoruz. Sesimizi yükseltiyoruz, halkımız için, hastalarımız için. Acillerin içinde bulunduğu bu eksiklik ve aksaklıklar, sağlığın içinde bulunduğu yetersizlik hali, artık halk sağlığı açısından bir tehdit oluşturacak düzeydedir. Bu nedenle, vaat değil, iş istiyoruz. Hastaneyi açtıkları ve içine girdiğimiz gün bize, yeni bir hastaneden bahsetsinler, çünkü bugüne kadar çürüyen çok temel, yarım kalan çok bina gördük.
“Ciddi malzeme ve altyapı eksikliğimiz var”
Soru: Tıp gelişiyor, cihazları gelişiyor, tanı yöntemleri gelişiyor. Bunlarla ilgili gelişmeleri yakalayabildiğimizi söyleyebilir miyiz?
Dr. Taşseven: Hayır, bunu söylemek mümkün değil. Bugün ameliyathanelerde ciddi malzeme eksiği vardır. Örneğin, özellikle ortopedi, beyin cerrahisi gibi ameliyatlarda olmazsa olmaz, skopi dediğimiz bir cihaz var. Skopisiz ameliyat yapılır mı? Bundan 20 sene önce yapardınız, ama bugün hastayı skopisiz ameliyat etmek, en basit tanımıylan malpraktis yani hata olur, yapmamak lazım. Yakın zamanda, Mağusa’daki skopi bozuldu, Lefkoşa’daki bir skopiyi oraya çekerek işlerini devam ettirmeye çalışıyorlar. Bu sefer Lefkoşa’da eksildi. Burası merkez hastane olduğu için sayı daha fazla ancak bize yeter pozisyonda değil, ama bir şekilde işleri çeviriyoruz. Lefkoşa’da daha aksak bir hale gelerek, branş ameliyatlarımızı diğer branşlarla istişare edip sıraya sokarak, var olan cihazlar üzerinde çalışmaya çalışarak, bir skopi cihazını Mağusa’ya gönderdik. Ciddi malzeme ve altyapı eksikliğimiz var.
“Cengiz Topel Hastanesi’ne yeni tomografi cihazı” diye lanse edilen cihazın, yeni cihaz olmadığını da biliyoruz. Eski bir cihazı oraya koydular. Kötü mü yaptılar, tartışılır. Ama yeni diye lanse edilen cihaz yeni değil. Cihazı oraya koydular ama bakın bakalım, “koyduk” dedikleri günden bugüne kaç çekim yapılmış, yapılabilmiş mi? Cihazı oraya koymak yetmez, cihaz kendi kendine iş yapmıyor. Cihazı kullanacak teknisyen var mı? O cihazdan tetkik isteyecek doktor var mı? Acil şartlar altında, o cihazın çektiği görüntülemeyi yorumlayacak yeterli donanımda hekim var mı? Ciddi eksikliklerimiz, ciddi sıkıntılarımız var. Elimizden geleni yapıyoruz, var olanlarla, tabiri caizse, mucizeler yaratmaya çalışıyoruz. Bakanlığın sorumluluğunu, ödevini yerine getirmesi lazım. Bunlar onların sorumluluğudur, ödevidir, o makamın getirdiği bir yüktür. Sağlık alanında gereğini yapmak, altyapı, personel, donanım, cihaz sağlamak yükümlülükleridir. Vatandaşın bunu sorgulaması lazım. Sağlık Bakanlığı ve hükümetin ödevi bu halka hizmet etmektir, bu toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktır, yoksa o makamda ne işleri var.
Dr. Gürkut: Teknolojik açıdan günceli yakalamak kadar, o güncelin ulaşılabilir olması da önemlidir. Eğer beyninde tümör düşündüğümüz hastaya, 3 ay sonraya MR randevusu verebiliyorsak, bu çağdaş cihazlara ulaşamadık demektir. Gün geçtikçe talebi daha da karşılayamaz hale geliyoruz. Nüfustaki artış yanında ülkede artık hepimizin iliklerimize kadar hissedebildiğimiz, gözle görülür bir yoksullaşma da vardır. İnsanlar, önceden günü birlik sağlık problemleri için ceplerinden ödeyerek alabildikleri sağlık hizmetini alamaz durumdadır. O nedenle, kamu hastanelerine başvurular katlanarak artmaktadır. Sağlık çalışan sayısı ve kapasitesi iyileştirilmeye çalışılıyor, iyileştirilmelidir ama gelen talebi karşılayabilmenin gün be gün gerisinde kalıyor, uzağına düşüyoruz.
“Halkın gözünü boyayıcı işler yapılıyor”
Soru: Sağlık politikasından bahsetmek söz konusu değil. Siz durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. Taşseven: Sağlık politikası yok. Günübirlik, siyasetin oy kaygılarını gidermeye yönelik, halkın gözünü boyayıcı işler yapılıyor. Aslında yapılanlar sorunu çözecek nitelikte ve büyüklükte adımlar değil maalesef.
Dr. Gürkut: Sayın Bakan zaten, “bu benim siyasi vizyonumdur” diyor. Mesela, “sağlık ocaklarına acil hasta çağırmayın. Bir kalp krizi vakası sağlık ocağına giderse, hasta ölür çünkü gerekli hizmeti verecek donanım, imkan sağlık ocaklarında yok. Sağlık ocakları ancak poliklinik hizmeti verebilir” dediğimizde, Sayın Bakan “Bu benim siyasi vizyonumdur, siz bana bunu nasıl yapacağımı söyleyin” diyor. Halbuki sağlık, popülist siyasi vizyonlarla yönetilemez. Sağlığa bilimsel yaklaşım lazımdır. Sistematik, her gelen hükümetle değişmeyecek, devlet politikası haline gelmiş bir sağlık hizmeti geliştirilmelidir. Bu şekliyle bir gelenin öncelediği hizmeti, diğeri öteliyor, onun başka öncelikleri oluyor, ülkemiz ve bizler de mehteran takımı gibi bir ileri bir geri yerimizde sayıyoruz.
Dr. Taşseven: Biz, “tek hekimle hastanede acil hizmeti verilmez” diyoruz. Bakan, “madem ki Girne’de, Cengiz Topel’de, Mağusa’da tek hekimle hizmet veriliyor, sağlık ocaklarına da birer doktor koyayım, oralarda da acil hizmeti açılsın” mantığında, bölge halkının gözünü boyamaya yönelik sözde hizmetler vererek, hem meslektaşlarımızı zor duruma düşürüyorlar, hem de halkın sağlığıyla oynuyorlar.
Acil servisler birer servistir. Acil servisler konusunda uzman, deneyimli hekimlerin, hemşirelerin, personelin, teknik ekipman ve altyapının olduğu ve ihtiyaç halinde farklı alanlarda uzman hekimlere danışıldığı ve yardımlaşıldığı merkezlerde verilir. Sağlık ocağında acil hizmeti verilemez. “Hizmeti ayağınıza getirdik” şeklinde göz boyama politikası yapılıyor.
“Acil servislerde, hatanın ve eksikliğin bedeli insan yaşamıdır”
Dr. Gürkut: Sağlık ocaklarında çalışanlar, Temel Sağlık Hizmetleri Dairesi personelidir. Temel Sağlık Hizmetleri Yasası’nda dahiliye uzmanı diye bir kadro yoktur ama dahiliye uzmanı arkadaşlarımız ellerinde bir çantayla, her gün farklı sağlık ocağına gidip hastalarımızın reçetelerini yazıyorlar. Oysa ki bu çağda bunu düzenlemenin çok daha kolay yöntemleri vardır. Binlerce defa dile getirdik, kronik hastalıklarda kullanılan ilaçları raporlar ve sisteme tanımlarsınız, hasta da raporlu ilacı için reçete yazdırması gerekmeden, ilacı bittikçe eczaneden ilacını alabilir. O durumda, reçete yazmak için her gün başka sağlık ocağına giden hekimi de, gerçekten hastalarına yararlı olacağı, uzmanlığını yapabileceği, mesleğini icra edebileceği noktalarda değerlendirirsiniz. Zaten hekim sayımız kısıtlı, var olanı da verimsiz şekilde, sadece muhtarların ve halkın gözünü boyamak için çarçur ediyoruz.
Planlama yok. Hematoloğumuz Ocak ayında emekli olacak, yerine biri gelmiyor. Bir hematolog liseden sonra 13-15 yılda yetişebilir. Çocuk onkoloğumuz Temmuz ayında emekli oldu, yerine birisi yetiştirilmedi, planlanmadı, aynı kişiden hizmet alınıyor. Bu, bakanlık tarafından, sanki bir çözümmüş gibi sunuluyor ama 60 yaşında emekli olmuş bir hekimden 365 gün on-call olup, size aynı hizmeti vermesini istiyorsunuz. Bunu ne kadar daha sürdürebilmesini bekliyoruz. Yarın bir gün yoruldum dediğinde ne yapacaksınız?
Acil servislerimizde daha önce çalışan acil tıp uzmanlarımız oldu. Bunlar genç hekimlerdi, gayet iyi eğitilmişlerdi, çalışmaya gayet istekli başladılar ama çalışma şartları ve eksikliklerden dolayı mesleklerini iyi yapamama nedenleriyle istifa edip gittiler. Sayın Bakan, “hekim yok, var da ben mi almıyorum” diyor. Oysa Türkiye’de, en az Kıbrıs’taki kadar Kıbrıslı hekim var. Dönmeyi düşünmüyorlar. Bakanlık işleri asistan hekimler üzerinden döndürmeye çalışıyor, bu sürdürülebilir değildir. Yakında hekimler, mecburi hizmet yapmayacak koşullarda uzmanlık almaya başlayacaklar, Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi’nde asistanlık yapmayı tercih etmeyecekler. Çünkü onlara, mesleki uzmanlık alanlarının dışında eksik işleri yaptırmaya çalışıyorsunuz. Onları hata yapma riskine açık çalıştırıyorsunuz. Bu hekimleri tedirgin eder, hastalara da zarar verecek bir şeydir. Halk sağlığı tehlikeye girer. Bizim talebimiz, acillerdeki hekim sayısının, çalışma koşullarının, hekim özlük haklarının düzeltilerek artırılması, kayıt memuru, güvenlik, hemşire, taşıyıcı gibi eksik sağlık personeli ve destek personelinin artırılması ve ihtiyacı karşılayacak düzeye yükseltilmesidir. Tanı ve tedavi olanaklarının ulaşılabilir şekilde geliştirilmesidir. Bütün sağlık sistemi için taleplerimiz bu yöndedir. Ama acil servislerde, oradaki olanaklarınıza göre, hastanın hayatta kalıp kalmayacağı etkilenir. Acilde sağlık hizmetleri, eksiksiz uzman kadroyla, yeterli olanakla verilmelidir. Acil servislerde, hatanın ve eksikliğin bedeli insan yaşamıdır.
“Sağlık sistemi olarak, ne olası bir salgına, ne olası bir doğal afete hazırız”
Soru: Sağlık sistemi olarak acil durumlara ne kadar hazırlıklıyız?
Dr. Gürkut: Hastanede pandemi öncesinde bir yangın yaşadık. O günden beri bir yangın tatbikatı yapılmadı, yangın durumunda basacağımız bir alarm düğmesi bile konmadı. Geçtiğimiz günlerde, bir askerimizin hayatını kaybettiği, çok sayıda askerimizin yaralandığı bir kaza oldu. Aniden acillerimize çok sayıda yaralı müracaat etti, acillerde kaos yaşandı. Sağlık sistemi olarak, ne olası bir salgına, ne olası bir doğal afete, ne de çok sayıda hastaya eş zamanlı hizmet vermeyi gerektirecek olaylara hazırız. Ne deprem, ne yangın, ne de sel tatbikatı yapıldı. Bu gibi durumlarda kim ne yapacak bilmiyoruz. Güvenli bir yere sahra hastanesi kurmamız gerekirse, nereye kuracağız? Güvenli bir yerde depolanmış malzememiz var mı? Yıkılması olası binalarda değil, güvenli bir yerde, ameliyathane kurabileceğimiz, çadır hastane kurabileceğimiz malzemeler yine güvenli bir yerde saklanıyor mu? Hayır. Acil durum afet planı yapıldı mı? Hayır. Bunlar bizi çok endişelendiriyor. Söylüyoruz ama maalesef bakanlık tek bir işe ancak odaklanabiliyor. Çoklu bir yaklaşım lazım. Ülkemizi dört koldan kalkındırmaya çalışmamız, iş birliği yapmamız lazım.