Corona’dan başka birşey yazmanın garip geldiği bugünlerde yine de zorlamak gerek diye düşünüyorum…
O kadar gerildik ki, o kadar koptuk ki hayattan!..
Mart’ın 10’undan itibaren, hatta daha önceden başladık coronayı konuşmaya…
Her zaman olduğu gibi çok da önemsemedik aslında ilk duyduğumuzda…
Ne iklim değişikliğini, ne de betonlaşmanın, doğaya zarar vermenin başımıza getireceği felaketleri anlatmaya çalıştığında birileri umursanmadığı gibi…
Birşey başımıza geldiğinde anlıyoruz ve farkına varıyoruz…
“Vay be!” diyoruz…
“Neler geldi başımıza!..”
Ama öncesinde ne bir önlem, hatta ne de kafa yorma, düşünme…
Başımıza gelsin de anlayalım…
***
Ne Afrika’daki açların halinden anlarız, ne de bölgemizdeki savaşların çirkinliğinden, ne ülkesinden kaçmak zorunda kalan insanların halinden, ne de başlarına neredeyse her gün yağan bombalardan…
Savaşların hayatımızın büyük bir bölümünde olmasına rağmen… (En azından yaşı gereği o günleri yaşamış olanlar)
Doğduğumuz toprakları terketmek zorunda kalmamıza rağmen…
Halâ ikiye bölünmüş bu küçücük Ada’da barışı aramamıza rağmen…
Yine de farketmiyoruz bazı şeyleri…
Bize dokunmadıkça, bizi etkilemedikçe görmezden geliriz hemen yanıbaşımızda olmalarına rağmen…
Ta ki başımıza roket parçası düşene kadar…
“Vay be” diyoruz yine… “Yanımızda savaş vardı!”
Ta ki mühimmat deposu yanana kadar…
“Vay be, yerleşim yerimizde askeri mühimmat deposu varmış, ne arar ki otelin yanıbaşında!”
***
Böyleyiz biz yaşarken…
Birilerini suçlamak için söylemiyorum…
Ben dahil herkesin yaptığı bu.
Başımıza geldiğinde anlıyoruz, farkediyoruz…
Düzenli doktora gidip sağlığımızı kontrol ettirmiyoruz…
Dişçimize rutin kontrollarımızı yaptırmıyoruz…
Sağlığımız bozulunca “sağlık gibisi yokmuş” diyoruz ancak…
“İnsanın canı dişindeymiş” diyoruz, dişimiz rahat vermeyince…
***
Coronayı da duyduk önceden…
Aralık sonu başlamıştı Çin’de ama bize uzaktı, umursamadık…
Daha yakınlara geldi, Avrupa’ya geçti, umursamadık “bize gelmez” diyerek…
Hatta Başbakanımız; “Abarttınız, bize gelmez” demedi mi?
Ama geldi.
Kapandık. İyi ki kapandık. Erken kapanmanın şimdilik avantajını yaşadık gibi görünüyor… Hatta kapalı bir toplum olmanın da ilk kez avantajı oldu diyebiliriz… Belki de bugüne kadar onun için kapalıydık, ‘corona biçim değiştirip covid-19 olarak bizi bulabilir’ öngörüsüyle…
Şaka bir yana, covid-19 henüz bitmiş değil ama biz biraz erken açıldık gibi… Hem işyerlerimiz yoğun bir şekilde başladı çalışmaya hem de insanımız herşey bitmiş gibi davranmaya başladı ne yazık ki!
Biraraya gelmeler, aynı aileden olmayan topluluklar ve de hiçbir önlem almadan…
Ne sosyal mesafe, ne maske… Hiçbirşey…
Umarım bu açılım büyük bir sorun çıkarmaz… Umarım kapalılık uzun süre işimize yaramaya devam eder… Ancak nereye kadar? Mutlaka ki aşı bulunmadan da önce daha fazla açılmalar, hatta uçaklar, hatta belki iç turizm…
Ekonomiye ihtiyacımız yok mu! Piyasada para dönmesine gereksinim yok mu?
Elbette ki önemli, ekonomi de devreye girmeli ama yavaş yavaş… Tedbirleri elden bırakmadan…
Devletimiz ne yazık ki ‘devlet’ diyemeyeceğimiz olanaksızlıkları yaşattığından insanlar çalışmalı, para kazanmalı, evlerine ekmek götürmeli…
Ama bunun dengesi çok önemli;
Ekonomik kaygılar, tedbirli sağlık koşullarının önüne geçmemeli…
Bunun dengesini devlet kurabilmeli ama son zamanlarda galiba ekonomik kaygılar tedbirli yaşamın önüne geçiyor…
***
Bakın yine coronadan sözetmeden olmadı. Oysa ki başka şeylerden de sözetmek gerekir demiştik başta… Fiziksel sağlığımızı korumaya çalışırken ruhsal sağlığımızı korumak da çok önemli… Birini tutmaya çalışırken diğerini kaybetmeyelim aman!..
‘Yeni normal’
“Kermiya’da sürekli sıkışmalar olur… İki tarafta da… Bu tarafta polis kulübeleri genelde iki iken diğer yarıda (bu yarı-diğer yarı demek zorundayım, anlatabilmek için) hep birde kalmıştı… Belki de sıkışıklığa rağmen ikiye çıkarılmamasının sebebi bu normalleşmeyi! yaşamamak içindi. Yani kulübelerin güney tarafta da çoğaltılması bölünmüşlüğün kabulünü, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin diğer tarafında, kuzeyinde başka bir devletçiğin olduğunun kabulü gibi bir şey demek olabilirdi Kıbrıslı Rumlar için… Sıkışıklığa rağmen artırmadılar, “Ben Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarında neden başka bir devlet varmış gibi polis kontrollerini çoğaltayım” direnişi sürdü ama şimdi o da oldu. Direniş bitti.
Sıkışıklığa, tepkilere dayanılamadı ve normalleşmeyi daha iyi yaşamak için o tarafta da kulübeler ikiye çıkarıldı…
Normal yaşam, kolay yaşam, sıkıntısız yaşam mı dediniz! İşte size en güzelinden… Fazla kontrol noktası… O kontrol noktalarında bize sunulan hizmetler… Hızlı geçiş, hızlı geliş… Bir taraftan bir tarafa geçişe fazla beklemeden, hızlı servis. Tarafların normalleştirilmesine farklı bir bakış.”
Geçen yıl bugünlerde bu satırları yazarken ‘tarafların normalleştirilme’ çabalarını anlatmaya çalışmıştım… Keşke o dertlerle kalsak, normal yaşamın bu çerçevede nasıl olması gerektiğini anlatmaya devam etsek ve çözüm arasaydık… Şimdi coronayı atlatmaya çalışırken artık ‘normal’i de değil, bu belayı atlatırsak ‘yeni normal’i yaşamaya başlayacağız. Bakalım nasıl olacak!