Erdinç Gündüz
26 Haziran 2009 Perşembe günü ö.s tam kadro oradaydık. Sahne yerlerimizi belirledikten sonra ses-kontrolü de yaptık ve konser saatini beklemeye koyulduk. Konser saati yaklaştıkça ve tarihi Salamis Amfitiyatrosu dolmaya başladıkça bizim heyecanımız da artmaktaydı. Hem bunca yıl, hem de uzun bir aradan sonra bir eksikle de olsa böylesine büyük bir konsere çıkmak çok önemliydi bizim için. Tribünler dolmaktaydı. Bir kez daha kucaklıyordu bizi halkımız. Biz de onları en güzel şekilde kucaklamalıydık şarkılarımızla.
İzleyici profilini çıkarmaya çalıştım. 7’de 77’ye deyimine tam da uygundu. Yaşlılar da vardı, orta yaşlılar da... Gençler de vardı, çocuklar da.. Ferahzat’ın “Üç nesil be gardaş” sözleri geldi aklıma. Her müzikçiye nasip olacak bir durum değildi bu.
21.00’de başlayacaktık. BRT kameralarındaki bir sorun nedeniyle 15-20 dakika kadar geciktik. Kıbrısım, Gelmedin, Köprü gibi şarkılarımızı hep bir ağızdan söyledik. Binlerce kişilik bir koro ile. Herşey büyük bir heyecanla başladı, büyük bir heyecanla bitti 23.30 sıralarında. Hayatımızın konseriydi. Raif sanki sahnedeydi ve üzerimizde dolaşıyor gibiydi. Hepimiz çok mutlu, çok gururluyduk. Ama bu büyük konserin, Aydın’lı Sıla 4 olarak son konserimiz olacağını hiç düşünmemiştik.
* * *
Işık düzenindeki arkadaşlarımız dışında 15-16 kişilik bir kadronun eseriydi herşey. Ses masasında Kutay Alicik ve Emre Yazgan vardı.. Sahnede ise, klavyede Hüseyin Kırmızı, flütte Mehmet Sakarya, kemanda Ertem Nalbantoğlu, viyolonselde Gürhan Nuray, vurgulu çalgılarda Erhan Binici ve Uğur Güçlü, bateride Fuat Kutrafalı, bas’ta Cahit Kutrafalı, gitarda Erkan Erzurumlu. Vokallerde ise Simge Akdoğu ve İnci Moreket... Hepsi de harikaydı. Ama daha da harika olanı orayı dolduran müzikseverlerdi. Kıbrıs Gelini’ne kadar tutabilmişlerdi kendilerini. Kıbrıs Gelini başlayınca fırlayıvermişlerdi sahne önündeki boşluğa. Oyunlar devam ederken uzun uzun iki kez çalıp söylemek zorunda kalmıştık Kıbrıs Gelini’ni.
SON’A DOĞRU
Bu ‘anı’ dizisini böyle bitirmek isterdim. Salamis Konseri’ni uzun uzun anlatarak. Nasıl hazırlandığımızdan; konser günü öğleden sonrası o kavurucu sıcak altında, her şeyin çok güzel olması için nasıl ter döktüğümüzden; birbirimizle şakalaşmalarımızdan; heyecandan ayaklarımızın nasıl titrediğinden; konser sonrası çekilen konser filmini, binlerce fotoğrafı nasıl izlediğimizden; Kıbrıs turnesi, Soli, Girne Açık Hava Tiyatrosu ve Lefkoşa konserleri projelerimizden söz ederek bitirmek isterdim. Ama öyle olmayacak maalesef. İki bölümlü bir yazı ile sona erecek bu ‘Anı’ dizisi. (1) Yazılması söylenmesi gerekenler (2) Aydın’ın kanatlanıp, uçup gitmesi.