VEDA VAKTİ  YAKLAŞIRKEN

Neşe Yaşın

 

Karşıdan bir yelkenli süzülerek geçiyor, beyaz bir kelebek çiçekler üzerinde oynaşıp duruyor. Çok ayrıcalıklı bir yerde kaldığımı söylüyor her ziyarete gelen. Berlin’deki Wannsee gölü kıyısında bir şato burası. Yazarları misafir ettikleri dokuz oda var. Çalışmak için harika bir yer. Travmatik bir deneyimin ardından mutsuz olduğum günlerdi ve yaz tatili boyunca hem Kıbrıs hem de Türkiye’den uzak kalayım diye düşünüyordum. Bir yazarevine gidip çalışmak iyi bir fikirdi. Sık sık yazarevlerine giden bir arkadaşıma danıştım. Çok geç kaldığımı, bu tip yerlere bir yıl öncesinden başvurmak gerektiğini söyleyip şevkimi kırdı. Başvurmaktan vaz geçtim ben de. İki gün sonra e maillerime bakarken bir de Junk mail kutusunu gözden geçireyim dedim. Mucize gibi bir şeydi. Literatische Colloquiumm Berlin adlı kuruluş bana bir ay burs verip göl kıyısındaki yazarevinde ağırlamak istediklerini kabul edersem onur duyacaklarını yazıyordu. Hayat inanılmaz bir şey diye düşünmüştüm bunu görünce. En karanlık anında bir ışık sunuyor sana. Bir şey diliyorsun ve kapına bırakılıyor.

Bir ayın sonuna doğru yaklaşıyorum şimdi. Biraz zor bir veda olacak. Sonraları burada geçirdiğim günleri özlemle anımsayacağım biliyorum. Pek çok şeyin değerini kaybettikten sonra anlıyoruz. Bazen yok olan bir şey daha görünür oluyor. Birisinin yanındayken fark etmediğin özellikleri, doğal sandığın, hayatın akışı içinde hep seninle olacağını düşündüğün pek çok şey kaybettikten sonra değerli oluyor. Belki de bu çok da kötü bir şey değil ya da hayatı böyle yaşamalı. Küçük güzel deneyimleri anılar sepetine atarak.

Bazı durumlarda böyle yapamıyoruz ne yazık ki. Biz karar vermediğimiz halde biten ilişkilere zorla göç etmek zorunda bırakıldığımız evlerimize, ülkelerimize dair travmalar örneğin. Bazen bu travmaların kara gölgesi bütün bir hayatı kapsayabiliyor. Belki de veda etmeyi bilmek bir insanın sahip olabileceği en güzel özelliklerden biri.

Şu sıralar benim de dahil olduğum bir festival var bulunduğum mekânda. Bölünmüş şehirlerden şair, yazar ve mimarların katıldığı “Haritayı Yeniden Yazmak” adlı festival. Dün bölünmüş şehirlerdeki “hatırlama” boyutuna dair bir panelde Kıbrıs’tan Gürgenç Korkmazel ve Nora Nadjarian ile birlikte konuşmacıydım.  Bizden önce mimarların da katıldığı bir panelde  Lefki Lambrou ve Hayriye Rüzgar Ara Bölge’deki Dayanışma Evi’ni anlattılar. Bugün ise değişik panellerde Meletis Apostolides ve Zelia Gregoriou konuşmacı olacak. Akşama ise şiir dinletisi var. Göl kıyısında ve gün batarken. Ardından da müzik ve dans. Bir aydır buradayım ya, evde parti varmış duygusu daha çok da yaşadığım.

Biraz kısa bir yazı oldu bu hafta… Gelecekte buraya dair deneyimlerimi daha ayrıntılı paylaşmak dileğiyle.