Bugün için başka bir konu işlemeye karar vermişken, Vedia Barut'un 5. Ölüm yıldönümü olduğunu, oğlu Mehmet Barut'un sabahki TV programından öğrendim. Ölüm, doğum, düğün, yıldönümleri seremonilerine ailece pek meraklı değiliz. Belki bir kusurdur ama biz, insanlara verdiğimiz değeri bu tür kriterlerle ölçmeyiz. Zaten ilgili kişiler de bizi hoş görür.
Vedia Barut benim Kıbrıslı kadın kahramanlarımından birisiydi. O dönemlerde toplum içinde kadın olarak sivrilen insan sayısı çok değildi: Ulviye Mithat, Kâmran-Türkân Aziz, şair Pembe Marmara ve belki birkaç isim daha.
Vedia Barut toplumun, küçükten büyüğe kadın erkek ayırmadan sevgilisiydi. Siyasi partiler kurulduktan ve ideolojik saflaşmalar başladıktan sonra da o herkese eşit davranırdı. İnsanlarla müthiş bir iletişimi vardı. Onun dükkânına gidenler kendisini evinde hissederdi.
Çocukluğumda, elbise ve paltolarımı Uzun Yol'dan alırdık. Daha sonra Vedia Barut konfeksiyon satmaya da başladı ve biz ona yöneldik. 1963 sonrasında millette para olmadığı için her şeyi borçla verirdi. Kocaman kocaman defterleri vardı borçluları kaydettiği. Bazı insanlar yıllatırdı ödemelerini ama hiç bir zaman şikâyet etmezdi. Tahminim odur ki yüklü miktarda borç geri dönmedi.
Nasıl hesap kitap yapardı hiç çözemedim.Toplumda Vedia Barut'un imajı, sevecen, taksitle mal veren, en zor koşullar altında bile Rum/Türk gazetelerini temin edip dağıtan, saygıdeğer bir aileye sahip hoca kızı olmasıydı.
Vedia Barut'un kimliğine toplumsal cinsiyet açısından yaklaşan ilk insan benim. Onun 1937'de açtığı dükkanıyla, ilk ticaret kadını olduğunu, eski gazetelerden aldığım ve yayınladığım küpürlerle gün ışığına çıkardım.
1980'lerde Ulviye Mithat ile başladığım toplumda bilinen roller dışında ''kadın'' olarak var olanları araştırırken, Ulviye Mithat'ın da makalesinin yer aldığı Ses gazetesinde, Vedia Barut'un açtığı yeni dükkânı için tebrik ilanını gördüm. O andan sonra ona çok değişik açıdan yaklaşır oldum. Her gün gördüğüm kadın benim için bir kahraman haline gelmişti. Ayrıca toplumun, o dönemdeki kültürel yapısının kodlarını da veriyordu. Dul (boşanmış) 2 çocuklu ve babası Sarayönü Camisi imamı olan bir kadın nasıl olur da 1937'den beri çarşının içinde var olabiliyordu? O dönemlerde, özel sektörde iş yapan kadınlar ya terzi ya da şapkacıydı. Yani müşterileri kadınlardı. Halbuki Vedia Barut, erkek müşterinin de girebileceği bir iş yeri açmıştı. Hoca babası buna nasıl izin vermişti? Dindar insanların (Barut da öyleydi) modern yaklaşımı, toleransı ve kız çocuklarına eşit gözle bakması Kıbrıslılık kimliğini gösteriyordu. Benim babam da imam çocuğuydu ve orucunu hep tutardı. Ama bize, dinden gelen kısıtlamalar ya da oruç tutmamız telkinine hiç yanaşmadı. Hatta tutmayın derdi.
1987-88 yılında Neşe Yaşın ile çıkardığımız ilk feminist dergi Hanımeli'nde yayınlanmak üzere Vedia Barut ile bir roportaj yapmış, Kıbrıslıtürklerin ilk iş kadını olduğunu açıklamıştım. Tarihsel ve toplumsal bir kimlik kazanmayı çoktan hak etmişti.
Onunla ilk sohbetlerim, yakın olduğu Ulviye Mithat hakkında bilgi toplamakla başladı, sonra müzik ve tiyatro faaliyetlerini keşfettim. Yaşar Ersoy o yönünü derinlemesine araştırıp kitaplarında yayımladı ve LTB tiyatrosu olarak da onu ödüllendirdi. Ailesi ve oğulları da Vedia hanıma yeni toplumsal kimliğiyle bakar oldu. Ondan sonra toplum onu yüceltmeye, röportajlar, programlar yapmaya başladı. Birbirimizi çok severdik. Evine gider eski resimlerine, antikalarına bakar, sohbet ederdim. Eczanem onun dükkanına çok yakındı. Gazetelerimi sırf onu her gün görmek için ondan alırdım. 1990 seçimlerinin ertesi günü, yorgun, uykusuz ve moralsiz olarak gittiğim dükkanında sekiye takılıp bacağımı kırdım. Bir yıla yakın çok acı çektim. Ama yine ona gitmekten vazgeçmedim.
Onu şu anda yazarken en hoşuma giden tarafını anımsadım. Çocukları Londra' da iken, arabası da olmadığından iş kadını olduğundan vasıta sorunu yaşardı. Dükkânına gidenler onu istediği yere bırakırdı. Ben, abim Fevzi ve pek çok insan ona yardımcı olurdu. Bugüne göre muhafazakâr sayılan toplum, kadın oluşuna bakmadan Vedia Barut'u kardeş gibi sevgiyle bağrına basardı.
Toplum olarak, böylesi güzel bir insana (kadına) sahip olmanın gururu ile onu hasretle anıyorum. Ruhu şad olsun..
* 21 Mayıs 2008
Yenidüzen