Son yarım asırdır Kıbrıslı Türk kimliği hızlı bir değişim içinde.
Tüm dünya büyük bir köy olma yolunda aslında. Globalizm her tarafı esir almış...
Ulaşım, iletişim, görsel medya, e-dünya derken tüm kültürler ve değerler alt-üst oluş yaşıyor. Hele bir de o topraklarda savaşlar, ganimetler yaşanmışsa, sabah yatağından kalkan haksız menfaatlerin sahibi olurken, uykusundan uyunan bir başkası da elindekini de haksız yere kaybetmişse geçmişten günümüze taşınan değerlerimizin erozyona uğraması da kaçınılmazdır.
Bir olguya emeği geçenlere gösterilen vefa da böyle işte.
Sanırım böyle değerler bu yukarıda yazdığım sebeplerin çok fazla etkilediği Kuzey Kıbrıs’ta artık iyice silikleşmiş, hatta kaybolmuş gibi...
Yaklaşık üç aydan fazladır şu anda yaşları 80’lerini geçmiş, tüm Kıbrıs’ta efsane olmuş, on binleri peşinde sürüklemiş futbolcuları bulup sohbet ediyorum. Çoğunun da çocukları, aileleri etraflarında onları yalnız bırakmıyor.
Ama onlar yine de vefasızlıktan söz ediyorlar. Hepsi tek bir ağızdan konuşuyorlar sanki de... Söz ve ağız birliği yapmış gibi. Bunları aylardır dergilerde, gazetelerde yazıyorum. Ama tek bir kulüpten veya kulüp yöneticisinden, Futbol Federasyonumuzdan, spor yazarlarından, ses çıkmıyor.
Yıllarca formasını taşımış, terini karşılıksız akıtmış, kulüplere vitrinlerini süslediği kupaları kazandırmış bu futbolcularımızın şu an hatırını soran yok.
Kazandıkları “Kupa ve Şiltler”le “övündüklerinde bir harmanlık yer isteyen” bu kulüp yöneticilerimiz, o kupaların kazanılmasına vesile olan ve hayatta kalan 3-5 futbolcusuna vefa gösteremiyorsa o kupaların, o şiltlerin bence zerre kadar değeri de yoktur.
1950’li yıllarda Anorthosis ve ardından Çetinkaya’nın tarih yazdığı günlerde kazanılan Kupa ve Pakkos Şiltlerine adını yazdıran Fikret (Ahmet) Aydınoğlu şöyle diyor:
“Aradan 60 yıl geçmesine rağmen Anorthosis bize hâlâ daha büyük ilgi gösterir. Orada tüm kapılar bize açılır. Ama Çetinkaya’da yıllarca şampiyonluk yaşamış biri olarak bunu söyleyemem. Kupa ve Pakkos Şildi’ni defalarca kazanan ekipten 3-4 kişi kalmamıza rağmen burada unutulduk. Sadece bir kez 2003 yılında hatırlandık. Çetinkaya tarafından bir plaket verildi bize o yılda, o kadar! Rumların yaptığı hürmeti bize Çetinkaya yapmadı.”
Yine AEL ve DTB formaları ile “Kıbrıs Futboluna” adını altın harflerle yazdıran Sevim Abeoğlu ile sohbet ediyoruz. Yıllar sonra Güney’le temaslar başlayınca gözlerini yaşartan bir olaydan bahsediyor bana:
“Evet AEL’li arkadaşlarımla buluştum. Hayatımda görmediğim, yaşamadığım bir karşılama yaptılar bana. AEL beni krallar gibi karşıladı. Gözlerim doldu. Hayatta olan tüm futbolcularımız orada idi. Benim için özel bir gece düzenlediler. Çok duygusal anlar yaşadım. AEL beni hiç unutmadı. Bu tarafta ne yazık ki aynı ilgiyi görmedik.
Ve tekrar Çetinkaya’nın efsane olduğu yıllardaki unutulmaz bir futbolcusu ile sohbet ediyorum. Ömer Arap’ın anlattıklarını kaleme alıyorum...
Ayağı gittik sonra kangrenleşmekte ama ilgisizlik devam etmekte iken kendisine Omonoia kulübünün sahip çıktığını ve kulüpte para toplanarak Güney Lefkoşa’da bir özel klinikte ameliyatının yaptırıldığını anlatırken “Gözlerim hep Çetinkaya’yı aradı” diyordu. Çetinkaya efsane takımının oyuncularına sahip çıkmazken O’na saygıyı Omonoia gösteriyordu. Çünkü Ömer Arap KOP’ta futbol oynamış ve tüm Kıbrıs’ın efsane oyuncularından biriydi. O’nu Rum, Türk, Ermeni futbola meraklı olan herkes biliyor ve saygı gösteriyordu. Sadece terini akıttığı ve adını Kıbrıs Şampiyonu diye Pakkos Şildine yazdırdığı takımı ve yöneticileri hatırlamıyordu artık...
Aslında birbiriyle asırlar boyunca iç içe ya da yan yana yaşamış iki toplumun Kıbrıs’ta top oynamış futbolcularına gösterdikleri vefa bu.
Dünyamız ne kadar da globalleşse de bir küçük adada Kuzey ve Güney’in, gece ve gündüz kadar birbirinden farklı olan, kendi değerlerine gösterdikleri vefayı anlatmaya çalıştım sadece. Birilerinin anlayacağını veya cevap yazacağını ne ben ne de bu eski efsane futbolcularımız beklemiyor. Çünkü bu yaşadığımız topraklarda yüzyıllar boyunca kazandığımız değerler artık hızla erozyona uğruyor, yok oluyor. Kimliğimizin öğeleri birer birer eriyor...
Kimliğimiz yok oluyor çığlıkları belki de bu işte!