Ödül AŞIK ÜLKER
CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, Meclis Başkanlığı seçiminin tamamlanmadığını, Ziya Öztürkler başkanlığında “açılacak” bir meclisin, hukuken açılmış olmayacağını vurguladı.
Mevcut durumu, “kendini ve ülkeyi yönetme becerisini tamamen kaybetmiş bir ‘hükümet’in meclisin başına ördüğü çorap” olarak değerlendiren Erhürman, “Meclis başkanlığı seçimi tamamlanmış değil, o yüzden meclis başkan yardımcılığı seçimine geçilmesi mümkün değil. Meclis başkan yardımcılığı tamamlamadan da divan seçimine geçemiyoruz. Divanı tamamlamadan herhangi bir yasası görüşmeye geçemiyoruz. Dolayısıyla, meclisi adeta bilinçli olarak kilitleyen, tıkayan bir yaklaşım var” diye konuştu.
Erhürman, meclise sahip çıkacaklarını vurgulayarak, meclisi tıkayanın, kendisini “hükümet” olarak görmeye devam eden, aslında hiçbir şekilde “hükümet” olmayan yapı olduğunu söyledi.
“Kendi kendilerini yönetemeyen bir yapı”
Soru: Mecliste bir kaos var, meclis başkanının seçilmesi krize döndü. Ziya Öztürkler’in meclis başkanı olarak resmi gazetede ilan edilmesiyle kriz daha da büyüdü. Öztürkler, Pazartesi (bugün) meclisi kendisinin açacağını söyledi. Şu anki durumunu nasıl tanımlıyorsunuz?
Erhürman: Şu anki durumunu, kendini ve ülkeyi yönetme becerisini tamamen kaybetmiş bir “hükümet”in meclisin başına ördüğü çorap olarak değerlendiriyorum. Ülkeyi yönetmediklerini, çok uzun bir süreden beri, çeşitli alanlardaki icraatlarından dolayı söyledik. Ama meclisteki 15 tur oylama bize, karşımızda kendi kendilerini de yönetemeyen bir yapı olduğunu gösterdi. 29 milletvekili var, 15 tur boyunca 26’ya hiçbir noktada ulaşamadı. 15inci turda ne oldu? Üç tane çift mühür kullanıldı. Bu üç tane çift mühürün kullanılmasında, çok açık bir şekilde herkes şunu gördü, bunlar daha önce de oy kullanan milletvekilleridir, ama daha önce hiç oy kullanmamış olsalar bile, 15 turdur oy kullanıyorlar, dolayısıyla tecrübe edindiler, tek mühür vurmaları gerektiğini bilecek kadar tecrübeye sahiptirler.
Soru: UBP, “Aynı kareye birden fazla mühür vurulması, seçmenin o tercihi kuvvetli şekilde ifade etme isteğinin bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir” diyor...
Erhürman: Son derece gayrıciddi bir açıklama. Benim söylediğimi, meclis hukukçuları da kendi yazdıkları görüş yazısında söylediler, “Milletvekilleri bunu biliyordur, bilmediklerini düşünmek mantıksızdır” diye. Burada bir irade var, irade “ben bu adaya oy vermek istemiyorum” iradesidir.
“Yaptıkları yok hükmündedir”
Bu, çok açık bir şekilde görülüyor. Yoksa bu milletvekillerinin, onlar hangileriyse, bu işi bilmedikleri için “iki tane vurayım da garanti olsun” diyecek milletvekilleri olmadıkları herkesin malumu. Bu irade böyle çıktı ortaya. Buna rağmen, son oylamanın yapıldığı gece, Sayın Ünal Üstel ile yaptığımız görüşmede, kendisi bu konunun pazartesi divanda ele alınmasını talep etti, ben de “tamam” dedim. Bizim beklentimiz, pazartesi günü (bugün) divanın toplanacağı ve bunu değerlendireceği yönündeydi. Ama, Adıyaman’dan Kıbrıs’a döndükten sonra, kendisi beni aradı ve “biz resmi gazetede Öztürkleri başkan olarak yayınlıyoruz” dedi ve yayınladılar. Böylece divan da toplanmamış oldu. Ama, meclisin üç hukukçusunun görüşünde, sadece oyların geçersiz olduğu söylenmiyor, divanın toplanması gerektiği de söyleniyor. O da ihlal edilmiş oldu. Biz resmi gazeteyi gördük, tepkimizi koyduk. Sonra hukukçu görüşlerinin varlığını öğrenince, hukukçu görüşlerinin Meclis Başkan Yardımcısı Fazilet Özdenefe tarafından resmi yolla alınmasını talep ettik. Görüşleri alınca, 22si tarihli yazılmış üç hukukçu görüşü de, açık bir şekilde, oyların geçersiz olduğunu ve Divan’ın toplanması gerektiğini söylüyor. Bunu 22sinde öğrenmişler ama 23ünde resmi gazetede Öztürkleri başkan olarak yayınlamışlar. Mecliste üç hukukçu var, üçü de ayrı ayrı yazdıkları görüşlerinde aynı fikirdedir, “bu pusulalar geçersizdir”...Yaptıkları yok hükmündedir çünkü hukuka aykırı olduğunu gördüler, eğer meclis hukukçularından görüş aldıysanız, meclis hukukçuları dışında birinden görüş almak da söz konusu olamaz. Meclis bütün faaliyetlerinde, bu hukukçulardan hukuki görüş alarak faaliyet sergiliyor. Meclisteki hukukçu milletvekillerinden biri olarak ben dahi, o hukukçular görüş verdiğinde, sonuçta ona uymayı tercih ediyorum. Çünkü sonuçta biz taraf konumundayız, onlar o konuda en yetkili insanlar. Bu insanlardan görüş istediler, 22sinde görüş gelmiş, bu görüşleri görünce, 23ünde resmi gazetede yayınlamayı tercih etmişler, divanı da toplamadan. Dolayısıyla açıkça bir hukuka aykırılık durumu var. Biz de, “hukuka bu kadar açıkça aykırı bir şey varsa, bu ağır sakatlık halidir, bu yok hükmündedir” dedik. Bunu kabul edemeyiz.
Ziya Öztürkler, kürsüye çıkmaya kalktığında, ben “ben açacağım” deyip kürsüye çıkmaya kalksam, hukuken ne anlama gelecekse, Ziya Öztürkler’in de kürsüye çıkıp, “meclisi açıyorum” demesi, hukuken o anlama gelir. Dolayısıyla, ikisi de yoktur. Ziya Öztürkler başkanlığında “açılacak” bir meclis, hukuken açılmış olmayacak. O durumda, bizim meclis oturumuna, sanki açılmışmış gibi girmemiz mümkün değildir.
“Meclis başkanlık seçimi tamamlanmış değil”
Soru: Şimdi ne olacak?
Erhürman: Meclis Başkanlığı seçimi tamamlandıktan sonra, meclis başkan yardımcılığı seçimine geçilecek. Hukukçuların tespiti, meclis başkanlık seçimi tamamlanmış değil. O tamamlanmadığına göre, şu anda meclis başkan yardımcılığı seçimine geçmek mümkün değil. Divan da toplanamaz çünkü Öztürkler seçildiğini iddia ediyor, biz ise onun yok hükmünde olduğunu söylüyoruz. Ziya Öztürkler divanı da toplayamaz, hukuka göre meclis başkanı değil. Genel Kurulu açmaya kalkarsa, açamaz.
“Meclisi tıkayan, kendisini ‘hükümet’ olarak görmeye devam eden yapıdır”
Soru: CTP meclis başkan yardımcısı adayı gösterecek mi?
Erhürman: Evet, gösterecek. Meclis başkanlığı seçimi tamamlandıktan sonra gösterecek. Şu anda meclis başkanlığı seçimi tamamlanmış değil, o yüzden meclis başkan yardımcılığı seçimine geçilmesi mümkün değil. Meclis başkan yardımcılığı tamamlamadan da divan seçimine geçemiyoruz. Divanı tamamlamadan herhangi bir yasayı görüşmeye geçemiyoruz. Dolayısıyla, meclisi adeta bilinçli olarak kilitleyen, tıkayan bir yaklaşım var. Meclisi tıkayan, şu anda kendisini “hükümet” olarak görmeye devam eden, aslında hiçbir şekilde “hükümet” olmayan yapıdır.
“Başkan yardımcısı adayı göstereceğiz”
Soru: Meclis iç tüzüğünde 12inci maddenin 5inci fıkrasında “Aday önermeyi reddeden gruba düşen üyelik için oransal olarak en çok hakkı olan diğer grup öneride bulunur” deniyor. UBP, meclis başkan yardımcılığı için böyle bir yol izleyebilir, böyle bir adıma geçebilir mi?
Erhürman: Geçemez, meclis başkan yardımcısının ana muhalefetten olması gerekiyor. O fıkranın uygulanmasının ön şartı, bizim meclis başkan yardımcısı adayı göstermeyi reddetmemizdir. Biz reddetmiyoruz, aday göstereceğiz diyoruz. Biz başkan yardımcısı adayı göstereceğiz, ama bunu gösterebilmemiz için, öncelikle meclis başkanlığı seçiminin tamamlanması lazım. CTP meclis başkan yardımcısı adayı gösterecek.
Soru: Siz aday göstermeyi reddettiğinizi beyan etmeseniz de, hükümet meclis başkan yardımcılığı için de aday gösterirse, ne olur?
Erhürman: Bu artık, kuvvet kullanma anlamına gelir. “Fiilen orada olmak için her şeyi yok sayıyorum” anlamına gelir. Umarım hiç kimse, sağduyusunu bu kadar yitirip de, bu işi o noktaya getirmez. Bu, tamaman hukukun dışına çıkmak olur. “Aday göstereceğiz” dememize rağmen, “sen aday göstermeyi reddediyorsun” demek, tamamen hukuk aleminin dışında bir şeydir. Umarım, hiç kimse böyle bir yola tevessül etmez.
“Darbe”
Soru: CTP’nin meclisten çekilip çekilmeyeceği soruluyor. CTP meclise sahip çıkacağını açıkladı. Ne yapmayı planlıyorsunuz?
Erhürman: Genel Kurulu topladıklarını iddia etseler de, hukuk aleminde bu, doğmuş bir meclis genel kurulu olmayacak. Bir akşam, meclis genel kuruluna 26 kişi oturdular ve “açın da seçelim” dediler, ertesi gün de kendileri açtılar ve seçemediler. O gün 26 kişi orada oturuyordu diye hukuken bir Meclis Genel Kurulu var mıydı? Yoktu. Sadece oturdular. Eğer Ziya Öztürkler Meclis Başkanı koltuğuna oturursa, aynı şey olacak, fotoğraf vermek üzere oturmuş olacak. Hukuk aleminde öyle bir meclis oturumu yok, bu fiili bir durumdur. O fiili durumdan dolayı zaten, darbe kelimesini kullanıyoruz. Çünkü, hukuka aykırı bir şekilde bir makama el koyduğunuzu iddia ederseniz, bunun adı darbedir. Bunun sivili olur, askerisi olur, fark etmez. Siz hukuka aykırı şekilde bu memleketteki, bu devletteki herhangi bir makama gidip de, “ben fiilen buraya oturdum. Burası benimdir, ben karar veririm” diyemezsin, bunun adı darbe olur.
“Olmayan bir oturuma girmemiz zaten beklenemez”
Soru: UBP’den, Genel Sekreteri’nden “CTP sağduyulu olsun, meclise gelsin” gibi çağrılar var.
Erhürman: Meclisteyiz zaten, meclise gideceğiz. Olmayan bir oturuma girmemiz zaten beklenemez. Teşbihte hata olmaz, pazartesi günleri yasama günüdür, mecliste oluruz, hükümet önce meclisi açar, açmak için de 26 kişiye ihtiyaç vardır. 25 kişi olduğunda kapatır ve çıkar. Bu onun gibi bir şeydir, bu oturum açılmamıştır. Orada birisi kendince oturuyor diye, fiilen “ben geldim oturdum” dedi diye, meclis başkanı olmuş olmuyor.
“Belli ki, kendilerini çaresiz hissettiler”
Soru: Bu kilitleme var ve bunun hukuka aykırı olduğunu söylüyorsunuz. Bunu mahkeme süreciyle çözebilir miyiz?
Erhürman: O konuda hukukçu arkadaşlarımız kendi aralarında görüşüyor ama benim temel yaklaşımım, bu aslında mahkemeye götürülmesi gereken bir iş değil. Meclis hukukçuları, hükümetin sorusu üzerine bunun olmadığını söylemiş. Meclis neresi? Meclis yasaları çıkaran, iç tüzüğü çıkaran yer. Hukuka aykırı olduğunu bildiğin bir şeyi, yargı yolu kapalı olabilir umuduyla zorlamayla yapabileceğini düşünme noktasına gelebilir misin? Burada çözüm yok değil. Sonuçta bu kişi seçilemedi, yeni bir seçim yaparsın. Bunun hukukta, demokraside çaresi var. Çaresiz durumda da değilsin. Ama belli ki, kendilerini iki açıdan da çaresiz hissettiler. Divanı toplamak istemediler, divanı toplayacağız demelerine rağmen. Belli ki divandaki kendi üyelerine güvenmediler. Seçim yapmaları gerektiğini biliyorlar, kendi talep ettikleri görüşlerinden dolayı adaylarının seçilmemiş olduğunu biliyorlar, ama yeni çıkaracakları adayın da seçilmeme ihtimali olduğunu görüyorlar. Dolayısıyla, varsın böyle olsun, yarı buçuk da olsa şansımızı deneyelim yaklaşımıdır bu.
CTP’ye “ne yapacaksınız” diye soruluyor. Önümüzde beş tane seçenek yok. Bizim önümüzde bir tane seçenek var, o seçeneği yapacağız. Esas soru, UBPyedir veya kendine hükümet diyen 29 milletvekillinedir, onlar ne yapacak? Esas soru oraya sorulmalı.
“Tatar, tarafsız bir cumhurbaşkanı olmadığını defalarca ispatlamış birisidir”
Soru: Cumhurbaşkanı sizi hedef alan açıklamalar yaptı, “meclisten ve hükümetten halk icra bekliyor. Meclisin toplanması gerekir, zorbalıkla önlemeye çalışacaklarsa, bunun hesabını da kendileri verecektir” diyor. Cumhurbaşkanının bu açıklamasını ve meclisteki bir partiyi hedef almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erhürman: Sayın Tatar, kendisinin aslında tarafsız bir cumhurbaşkanı olmadığını, dolayısyla anayasaya uygun davranmadığını çeşitli defalar zaten ispatlamış birisidir. Bunu saklamadı, çıkıp “ben UBPliyim” dedi. O makamın ağırlığını taşıyamadığını, daha önce başka vesilelerle de zaten göstermiş birisidir. Dolayısıyla, söylediği sözleri dikkate almak mümkün görünmüyor. Meclis başkanı aynı zamanda cumhurbaşkan vekilidir. Cumhurbaşkanının burada olmadığı zamanlarda, onun yerine vekil olacak olan odur. Gerçekten o makamın ağırlığını taşıyabilseydi, kendisine vekalet edecek olan kişinin hukukiliğinin ve meşruiyetinin tartışmasız olmasını tercih etmek durumundaydı ve meclis içerisindeki böyle bir tartışmada, hukuk bu kadar açıkken, anamuhalefet partisini ağıza alınmayacak şekilde hedef alacak sözler kullanmaması gerektiğini bilirdi, eğer o makamın ağırlığını taşıyabilen biri olsaydı. Şaşırdık mı? Şaşırmadık. Çok ciddiye almak gerekir mi? Çok ciddiye almıyorum.
“Sorun sistemde değil”
Soru: Bu dönemde başkanlık sistemi yeniden gündeme getirildi. Bu tartışmaların içinde sistem değişikliğiyle bu sıkıntıların ortadan kalkacağını iddia eden kesimler var. Başkanlık sistemi bu kaosun ortaya çıkmasına engel olabilir miydi?
Erhürman: Rahmetli Uğur Mumcu’nun bir lafı var, “bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmak” diye. Ortada böyle bir durum var. Başkanlık sistemi de denilen sistemde de bir meclis var. Pek çok başkanlık sisteminde, iki meclisli yapı var ama her durumda meclis var. Dolayısıyla o meclis de bir başkana sahip olur. Başkanlık sistemi olsaydı dahi, mecliste çoğunluğu bulunan yapının bu kadar eklettik, bu kadar birbiriyle kavgalı bir yapı olması durumunda, gene meclis başkanını seçemeyecekti. Dolayısıyla başkanlık sistemi böyle bir sorunun çaresi değil. Ama bunu düşünebilmek için, önce bu konuyu bilmek ya da öğrenmek için uğraşmak gerekiyor. Uğraşmadığınız takdirde, böyle bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olabiliyorsunuz. Yani bu yaşanan şey, hangi parlamenter sistemde yaşanmış ki, hangi parlamenter sistemde 29 milletvekili olan ve 26 ile meclis başkanı seçebilecek olan bir yapı, meclis başkanı seçiminde 15 tur boyunca 26 oya ulaşamamış? Böyle bir şey yok. Bu, parlamenter sistemin doğasından kaynaklanan bir sorun değil. Bu, şu anda kendine “hükümet” diyen yapının halinden kaynaklan bir sorun. Dolayısıyla başkanlık sistemi de olsa bir şey fark etmez, bu sorun yaşanır. Bu, “sorun sistemdedir” diyerek, gerçek sorumluyu aklamaya çalışma çabasıdır. Sorun sistemde falan değil. Birileri başkanlık sistemini ekstradan tartışmak istiyorsa, önce öğrenecek, ondan sonra konuşacak. Bu olayla bunun zaten uzaktan yakından ilgisi yok, ama onun dışında da ne için başkanlık sistemi önerdiklerini söyleyecekler. Benim “Çare başkanlık sistemi mi” adlı bir kitabım var. Ne zaman sistem tartışırsınız? Sorununuz vardır ve o sorunun çözümünün parlamenter sistemde olmadığını, parlamenter sistemin doğasının, o sorunun çözümüne müsait olmadığını bilgiyle tespit edersiniz ve o zaman tartışırsınız. Mesela ben, “Çare başkanlık sistemi mi?” kitabımda, memlekette sorun olarak sayılan şeylerin hiçbirinin başkanlık sistemiyle çözülebilecek şeyler olmadığını anlatmıştım. Başkanlık sisteminin hangi sorunu çözeceğini zannediyorlar. Bir de tabi, başkanlık sisteminin kendi doğasından kaynaklanan ekstra sorunları var. O sorunlarla ilgili ne düşünüyorlar? Eğer ciddi bir tartışma yapmak istiyorlarsa, bunları konuşacaklar. Açıkçası mevcut tablo içerisinde, “çare başkanlık sistemidir” tartışmasını son derece manasız ve bilgiden yoksun görüyorum.
Soru: Yaşananlar ışığında meclis iç tüzüğünün ele alınması gerekir mi?
Erhürman: Meclisin üç hukukçusunun görüşlerine bakarsanız, onlar zaten iç tüzüğü de değerlendiriyorlar, yorum yoluyla da yaşananların çaresini çıkarıyorlar. Demek ki konu, iç tüzükte sorun falan değil. Dünyanın hiçbir kanun koyucusu bu kadar saçma sapan şeyler olabileceğini öngörerek iç tüzük düzenlemez. Kimse iç tüzüğe, “oyunuzu uçacık, gemicik yaparak atmamalısınız” diye yazmaz. Ya da “telefonunuzu yanınıza almayın” yazarsa, iki telefonu olan “birini bıraktım, diğerini aldım” diyebilirler. Böyle bir yasa koyma metodu dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bu, hukukçular tarafından yorumlanır. Anayasanın birinci maddesi “demokrasi, hukukun üstünlüğü” diyor. Demokrasinin olmazsa olmaz ilkesi, gizli oy açık sayımdır. İradenizi beyan ederken, iradenizi başkaları tarafından anlaşılmayacağı şekilde beyan etmeniz lazım. Bu kadar açık. Bunlar hukukun genel ilkeleri, bunlar için madde konulacak bir dünya yok. Dolayısıyla iç tüzük sorunlu olsaydı, üç hukukçu bunu yazardı. Bu tartışma gerçekten abesle iştigal bir tartışmadır.
“Gerçek sorumluyu aklayacak bir noktaya gelmemek lazım”
Soru: Bu kaos, bu gerilim kime yarıyor?
Erhürman: Birine yarıyor üzerinden yorumlamadım. Kimseye yaradığını çok düşünmüyorum. Siyaset kurumu açısından çok mutluluk verici bir şey değil. Doğrudan doğruya siyaset kurumuna zarar veren bir şey. Bunu söylerken, hiçbir zaman gerçek sorumluyu aklayacak bir noktaya gelmemek lazım. Zaman zaman yorumları okuyorum, “mecliste bir başkan seçemediler” deniyor. Seçemeyenin kim olduğu belli. Bu süreç içinde bazı yorumlar, öyle abesle iştigal bir noktaya vardı ki, aslında bize şunu dediler: “UBP bir aday göstersin, kendisinin de seçemeyeceği de belli olsun ve CTP o adayın seçilmesi için katkı koysun.” Böyle bir demokrasi ve siyaset anlayışı olabilir mi? Kendine “hükümet” diyen bir yapı var, ben parti olarak zaten o yapının ülkeye zarar verdiğini çok önceden söylemişim, hiç bunlar yaşanmadan “bir an önce erken seçime gidilmeli” demişim. Gerekçe olarak da “ülkeyi yönetmiyorlar” demişim. Sonra bu noktaya gelinmiş, ülkeyi yönetemedikleri, bırakın ülkeyi kendi kendilerini bile yönetemedikleri ortaya çıkmış, bu görünmez kılınsın diye kendi gösterdikleri ama kendilerinin seçmedikleri adaya muhalefet olarak oy vereyim ve seçeyim. Bu kadar abesle iştigal bir fikir hayatta duymadım.
“Seçim hepimize çok iyi gelecek”
Soru: Uzun zamandır erken seçimi dillendiriyorsunuz, 15 Aralık tarihiyle ilgili bir de önerge verdiniz. Bu yola doğru gidiyor muyuz? Hükümette birlik olmadığını görüyoruz. Hükümet partrilerinden birinin mensubu olan Talip Atalay, “29 milletvekiliyle hükümetin meclis başkanı seçememesi büyük bir aymazlıktır” diyor. Seçime gitmek mümkün olabilecek mi?
Erhürman: Erken seçimi, fırsat kollayalım biz de iktidara gelelim diye söylemedik. Ülkenin yönetilmediği tespitini yaparak bunu söyledik. Seçim hepimize çok iyi gelecek. Bu söylediğimi yıllardır UBPnin çok etkili yerlerinde olan kimi insanlar da söyledi. Hükümet denen yapı şu anda bir bütün değil. Mesela, dünyanın pek çok yerinde parlamenter demokrasilerde anayasada, “bütçesini geçiremeyen bir hükümet düşmüş sayılır” diye bir hüküm yoktur. Ama bütün anayasa kitaplarında bütçesini geçiremeyen bir hükümetin düşmüş sayılacağı yazar. Neden öyledir? Çünkü mantık odur, bütçeni geçiremiyorsan demek ki mecliste iddia ettiğin çoğunluğa sahip değilsin. 15 tur bize onu gösterdi. Kendine “hükümet” diyen bu yapı, “benim 29 desteğim var” iddiasıyla orada duruyor ama 29 desteği yok. 29 destek bir yana, 26 desteği de yok. 26 desteği olmayan bir yapı zaten, şu anda güven oylaması olsa ve gizli oylama olsa, belli ki güvenoyu alamayacak. Bütçe gizli oylama ile yapılsa, belli ki bütçesini geçiremeyecek. Yasalar gizli oylamayla oylansa, belli ki bazı yasaları da geçiremeyecek. Karşımızda böyle bir yapı var.
Aklın yolu, halka gitmektir. Aklın yolu halktır ve olması gereken şey budur. Neden? Çünkü herkese iyi gelecek. Sistem tıkandı. Sistemin tıkanmasının tek sebebi var, bu arkadaşların kendi içlerinde iddia ettiklerinin aksine, 29 millevekili desteğine sahip olmaması.
“Koalisyon denilen şey, bir bütün olmayı gerektirir”
Sayın Talip Atalay, “bu aymazlıktır” diyor, Sayın Talip Atalay, o 29 milletvekilinden biri. Atalay, UBP’ye çağrı yapıyor, “sen açıkla, bizi zan altında bırakıyorsun” diyor. Daha iki gün önce YDP’ye mensup birisi, “KKTC Türkiye’nin sırtında kamburdur ve hastalıklıdır” diyor. UBP “özür diler, özür borcun var” diyor, DP “Kesinlikle böyle bir şey söylenemez” diyor. Nihayet o kişi özür dilemek zorunda kalıyor. Bu arada Ziya Öztürkler kazanmadığı seçim için teşekkür mesajı yayınlıyor, sadece UBPye teşekkür ediyor, DP kınıyor ve “bize de teşekkür et” diyor. Öztürkler, ondan sonra açıklamasını değiştiriyor ve “size de teşekkür ediyorum” diyor. Al sana hükümet. Partiler kendi içinde bütün değil, koalisyon ortakları kendi içinde bütün değil, her kafadan bir ses çıkıyor. TC’de AKP ile MHP arasında böyle şeyler yaşansa, ortalık birbirine girer. Bütün dünyada da böyle olur. Koalisyon denilen şey, eğer hükümet olduğumuzu iddia ediyorsanız, bir bütün olmayı gerektirir.
“Bu yapı, kendi kendini de, ülkeyi de yönetmeye ehil değildir”
Bizim, bu süreç yaşanmadan önce, erken seçim çağrımız var ve erken seçim çağrımızın da bir gerekçesi var. Burada bütünlüklü bir yapı yoktur ve ülkeyi yönetme gailesi de yoktur. Ülke yönetilmemektedir. Bunun en net fotoğrafı meclisteki bu süreçte çekildi. Arkadaşlar bütün kamuoyuna şunu ispatladılar, “biz ülkeyi zaten yönetmiyoruz, ama onu bir kenara bırak, kendi kendimizi de yönetemiyoruz ve bir bütün değiliz, kendi kendimizi yönetmeye ehil değiliz.” Kendi kendini yönetmeye ehil olmayan, ülkeyi yönetmeye ehil olabilir mi? Erken seçim talebinin ne kadar haklı bir talep olduğu, gerekçesinin ne olduğu mevcut fotoğrafta her bakanın görebileceği kadar net bir biçimde ortaya çıktı. Zaten kendi içlerinde de “bu işi artık erken seçim temizler” dediler. Ama onlar “biz seçime gitmiyoruz” diyorlar. Seçime gitmiyorsun, bütün kurumları kilitledin. Hiçbir kurumda işler yürümezken, mecliste de işlerin yürümeyeceği bir tıkanıklık noktasına gelindi. Bunu bilerek mi, bilmeyerek mi yaptılar, beceriksizlikten basiretsizlikten mi oldu? Birilerinin bir takım dertleri var da, onları bu şekilde mi ortaya koymaya çalıştı? Bu ne bildiğim, ne de bilmek istediğim bir şeydir, umurumda da değil. Ama gerçek nettir, bu yapı kendi kendini de, ülkeyi de yönetmeye ehil değildir. Memleket bu kadar sorunlar yumağı içindeyken, ekonomi dibe vurmuşken, sağlıktan eğitime dünyanın sıkıntısı yaşanırken, Kıbrıs Türk halkının dünya gözünde adeta ortadan kaldırıldığı bir yapı ortaya çıkarılmışken, Kıbrıs Türk halkının özne olma iddiasından adeta vazgeçilmişken, Kıbrıs sorununda bir takım hareketlilik yaşanırken, bölgede çok ciddi olumsuz gelişmeler yaşanırken, böyle bir yapının ülkeyi yönetme iddiası zaten yoktur.