Maliye ve ekonomi konularında “yetkin” olmasam da, hükümetin yeni bir uygulamasından, 2014 yılı vergilerinin Aralık ayı sonunda yeterince toplanamadığı ve hatta ötelendiği veya böyle bir ihtimal olduğu, sermaye kesimine kıyak yapıldığı şüphesine düştüm. Üstelik bu yıl vergiler Temmuz sonu yerine Temmuz-Aralık sonu iki taksit ödeme şekline dönüşmüşken!
Şüphenin nedenine gelince: Ersin Tatar döneminden başlayarak bugüne kadar uygulanan sistem bu yıl değiştirildi. Her yılın Ocak ayında yenilenmesi zorunlu olan “ithalatçı belgesi” alabilmek için Vergi Dairesi’nden alınması şart koşulan “vergi borcu yoktur” belgesi 2016 yılı için istenmedi!
KKTC ithalata dayalı ekonomik faaliyet içindedir. İhracatı ise yıldan yıla düşmekte, ithalat rakamları görüldüğünde komik rakamda seyretmektedir. 2015 Ocak-Ekim ayı ithalatı 1 milyar 162 milyon ABD doları tutarındadır. Bunun 721 milyon doları TR’den, 442 milyon doları ülkelerden ithal edilmektedir. 2015 yılı İhracatı ise 103 milyon ABD doları olmuştur.
YKP’nin geçen gün yayınladığı basın bildirisinden öğrendiğimize göre 2015 yılı dış ticaret açığı Türkiye ile %16, toplam dış ticaret açığı da %16.5 gerilemiş. Bu gerilemenin, milli gelirin %13.4 oranında gerilemesi anlamına geldiği bunun da “fakirleşme” demek olduğu söyleniyor. Bu konunun hükümet ve diğer siyasi gruplar tarafından önemsenmemesi eleştiriliyor.
Bu duruma rağmen devletin kasasına ithalattan ve KDV’den dolayı yüklü miktarda para girmesi gerekiyor.
Hükümet kararıyla, 2016 yılı ithalatçı belgesi çıkarmak için Vergi Dairesi’den “Vergi borcu yoktur” belgesi istenmemesi, bu belgeyi alamayacak yani vergi borcu bulunan ithalatçıların fazla olduğu kuşkusu yaratmaktadır…
Sosyal adalet, insan sevgisi gözetmeyen yöneticiler vergileri “dolaylı vergi”lerden, kayıt altındaki çalışanlardan koparmaya çalışır. Büyük işyerleri, şirketler, tüccarlar korunur. Sol partiler, seçim dönemi “vergi adaleti” der, iktidar olunca “bildik” yöntem sürdürülür..
KKTC’de kayıt dışı ekonomik faaliyet, kayıt altındakinin çok çok üstündedir. Bunu herkes gibi yöneticiler de biliyor. Çare üretemiyor..
Mali iflas halinde olan hükümetler, her yıl Ocak ayında, halkın sosyal ve ekonomik durumunu, ödeme gücünü düşünmeden, verdikleri hizmetin kalitesizliğini dikkate almadan Anayasaya aykırı biçimde yani yasaya dayanmadan, tüzük veya Bakanlar Kurulu kararı ile vergi, resim ve harçlara artış yapmaktadır. Amaç, hükümet ve Belediyelere parasal kaynak yaratıp açıkları kapatmaktır.
Hükümetlerin bu yanlış tutumuna belediyeler de ayak uydurmakta, tüzük yaparak verdikleri hizmetinin fiyatını keyfi biçimde artırmaktadır.
Anayasa’nın “Vergi Ödevi” başlıklı 75.maddesine bir bakalım:
1. Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.
2. Vergi, resim ve harçlar ve benzeri mali yükümler ancak yasa ile konulur.
3. Yasanın belli ettiği yukarı ve aşağı hadler içinde kalmak, ölçü ve ilkelere uygun olmak koşuluyla, vergi, resim ve harçların bağışıklık ve istisnalarıyla oran ve hadlerine ilişkin kurallarda değişiklik yapmaya Bakanlar Kurulu yetkili kılınabilir.
4. Geriye yürüyen mali yükümlülükler konulamaz.
Anayasa, mali yükümlülüklerin yasa ile konulmasına şart getirmiştir. Bunun yanında, vergi alınmasına dayanak yapılan yasalara, üst ve alt sınır konmasını, ölçü ve kriterler belirtilmesini istemektedir. Bakanlar kurulu, yasalarda belirtilen kıstas ve ölçüler içinde kalmak koşuluyla vergileri artırabilir. Bizim hükümetlerin yaptığı gibi her yıl vergiler artırılacak diye bir kural yoktur.
Halkın durumu ve yapısı dikkate alınmadığı içindir ki binlerce araba kayıtsız, sigortasızdır diye haberler çıkmaktadır.
Yöneticiler, Anayasa ve yasalara değer vermezse, yurttaş da onların yolundan gider. Devletin alamadığı kendi alacakları yüzünden mahkemeler dolup taşmaktadır.
Hükümet, izin verdiği ve kayıt altında tuttuğu ithalatın vergisini alıp almadığı meçhul iken, bir önceki yılda vergi borcu olup olmadığını dikkate almayıp yeni ithalata izin verirken maliyesini düzeltme imkanı yoktur. Çare olarak resim harç ve vergileri artırmakta buluyor.
Hükümeti anayasa ve yasalar çerçevesine kim çekebilir acaba? Anayasa Mahkemesi mi Ombudsperson mu? Yoksa “İyi İdare Yasası”nın öngördüğü gibi yurttaşlara mı kalacak bu görev?
KKTC bir devlete benzemediği gibi hükümetleri de hükümete benzemiyor maalesef!