“Artık Valiliklere Teslim” başlıklı dünkü yazıma ilişkin çok sayıda telefon görüşmesi yaptım, elektronik posta aldım.
Meğer ne kadar çok örnekle yaşanan tecrübeler varmış!
Onlardan birini özellikle aşağıda sizlerle de paylaşmak istedim.
Ülkenin tanınmış ekonomi uzmanlarından Mustafa Besim, Türkiye Kuzey Kıbrıs ilişkilerini Amerikalı bir ekonomi uzmanının gözünden de yorumluyordu. Birlikte okuyalım:
“Sevgili Aysu,
‘Artık Valiliklere Teslim’ başlıklı yazını okurken doğru tespit ve analiz yaptığına sevinirken, bu aralar yaygınlaşan acı gerçeklerin bir örneğini yeniden güdeme getirdiğin için de üzülüyorum. Yazınızı okurken aklıma geçenlerde ABD’den EDGE programı çerçevesinde çalışma yapmak üzere adada bulunan Howard Rosen’ın yaptığı sunuş geldi. Howard sunuşunda Kıbrıs Türk ekonomisin yapısal sorunlarının başında devam eden Kıbrıs sorunu yanında Türkiye’ye bağımlılığın gediğini ifade etmişti.
Amerikalı ekonomi uzmanı bizlere acı gerçeği üç nokta ile özetliyor. Mali bağımlılık, ekonomik politikanın dışarıdan belirlenmesi (gelmesi) ve ekonominin dıştan yönetilmesi.
Kuzey Kıbrıs’ın gerek Kıbrıs sorunu, gerekse değişik ekonomik nedenlerden dolayı mali yardım alması normaldir ve gerek de vardır. Kötü olan ekonomik politikaların bizler tarafından değil ‘dışarıdan’ gelmesidir. Daha da kötüsü uygulamanın da artık Kıbrıslı Türklerden çıkması ve bunun sizin kaleme aldığınız makaledeki örnekte olduğu gibi tamamen dışarıdan yapılmasıdır.
Bana göre bu ekonomi yönetimindeki zemin kayma sorunu ekonomi yanında demokrasi boyutu da söz konusudur. Zira mesele halkın ülkeyi yönetmek için seçtiği temsilcilerin görevlerini yerine getirmeme sorunudur. Kısaca ‘temsil etmeme’ sorunu vardır.
Geçenlerde biliyorsunuz TC Büyük Elçiliği Yardım Heyeti her yıl yayınladığı ‘KKTC’ye yapılan TC yardımları faaliyet raporunu’ yayınladı.
Bu hiç kuşkusuz TC vergi mükellefleri için doğru ve yerinde bir çalışmadır. Yapılan yardımların nerelere kullanıldığını şeffaf bir anlayışla gerek vatandaşlarıyla gerekse bizlerle, yardım olan taraf olarak, paylaşmaktadırlar. Yardım heyeti bu yıl bir adım daha atarak, bu ülkenin bir eksiği olan bir çalışmayı daha gerçekleştirmiştir. ‘KKTC- Ekonomi Durum Raporu-2010’ başlıklı bu çalışmada ülkenin ekonomik durumunu detaylı bir şekilde analiz edilmiş ve tespitler yapılmış. Hiç kimsenin elinde olmayan 2009 ve 2010 yılı istatistikleri (milli gelirden tutun da sektörel gelişimler, kamu maliyesi, turizm, yükseköğrenim ve daha birçok veri) bu çalışmada verilmektedir. Bir akademisyen olarak böylesi istatistiklere ulaşmak beni sevindirdi. Yalnız bu raporda yer alan istatistikler, benim Devlet Planlama Örgütüm tarafından yayınlanmadı.
Ekonominin genel durumu benim Ekonomi veya Maliye Bakanlığım tarafından değerlendirilmedi. Hâlâ bugün için bizler bırakın 2010 yılını, 2009 yılı kesin milli gelir rakamlarını bilmiyoruz (www.devplan.org) dan kontrol edebilirsiniz). Böyle bir çalışma/ yayın DPÖ’ de ilgili dairelere sahip olmasına rağmen veya diğer herhangi bir kurumumuz tarafından gerçekleştirilmedi.
Uzun lafın kısası bizler kendi işimizi yapmıyoruz. Bu konularda sorumlu davranmıyor, sorumlulardan hesap sormuyoruz. Sonuçta bunları biz yapmadığımız için birileri bizim için yapmaktadır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Yalnız ben fazla uzatmadan bu meseleyi devam etmekte olan Kıbrıs müzakerelerinde Kıbrıslı Türklerin olmazsa olmazı siyasi eşitliğe ve kurulacak yeni Federal Birleşik Kıbrıs’ta her seviyede yönetime ortak olma haklı talebiyle ilişkilendirmek istiyorum. Eğer bizler şimdiden ilgili kurumlarımızı geliştirerek güçlendirmez, gerekli insan kaynaklarını (beşeri kaynakları) oluşturmaz ve bu sorumlulukları üstlenmeyi öğrenmezsek, olası bir çözümde yeni kurulacak yönetime her seviyede nasıl ortak olabileceğiz?”
Gerçekten de biz müzakere masasında egemenlik talep ederken ve kendi irademizle yöneteceğimiz bir devlet kavgası verirken, acaba bunu nasıl ve kimle yapacağız?
TC Lefkoşa Büyükelçisi Halil İbrahim Akça da dünkü yazıyla ilgili aradı sabah. Doğru bilgi açısından birkaç detay hakkında bilgi verirken, Çukurova Kalkınma Ajansı’nın çalışmaları hakkında da bilgi verdi.
Öncelikle böyle bir duyarlılık gösterilmesinin önemini vurgulamak gerekiyor.
Akça, ajansın mali bir bedel talep etmeden sadece teknik yardım sağlayacağını söylüyor. Bu konuda çalışacak benzer bir kurum bulamadıkları için bu ajanstan yardım talep ettiklerini anlatıyor.
Buna göre öncelikler, ilgili iki bakanlık Tarım ve Ekonomi Bakanlıkları tarafından belirlenecek, Çukurova Kalkınma Ajansı da bu öncelikler kapsamında gelen projeleri değerlendirecek.
YAGA’nın daha büyük projeler için çalıştığı için bu küçük projelerde kullanılamayacağını da söyledi Sayın Büyükelçi.
Ancak sanırım burada temel sıkıntı, zaten farklı alternatifler olmaması ve buradaki kaynakların geliştirilememesi.
Yine Mustafa Besim ile yaptığımız sohbette, TC Yardım Heyeti’nin son derece küçük kadrolarla neler yaptığını da konuşuyoruz.
Örneğin Şirketler Mukayyitliği’nde yapılan çalışmalar, Tapu Dairesi’nde yapılan kütük taramaları...
DPÖ kendisine bağlı üç daire ile istatistikleri bile çıkaramazken, ekonomi durum raporunun Yardım Heyeti’ne bağlı 4 kişi tarafından hazırlandığı bilgisini de paylaştı Besim.
Ve Başbakan’ın faiz yasası tartışılırken son açıklamasını hatırlattı.
“TC Yardım Heyeti tarafından Türkiye’den getirilecek uzman bir heyetin yapacağı çalışmalara” atıfta bulunuyor Başbakan.
Oysa burada Bankalar Birliği var. Uzmanlar, akademisyenler... Ama konunun temel paydaşları kolaylıkla göz ardı edilirken, egemenlik kayıtsız şartsız parayı verene devrediliyor.
Bu çalışmalar kendi içinde bağımsız ayrı bir format da oluşturuyor aynı zamanda. Çünkü yardım heyeti ihtiyaç duyduğu bütün verileri kendisi sağlıyor.
Kendi yöntemi ve kendi yönetimiyle.
Sonuçta veri olmadan yönetemezsin!!!
Ve biz çok uzun zamandır yönetemiyoruz!