Yasa Yeşilada
Vicdani ret hakkının tanınması için Anayasal değişiklik şart mı? Yoksa bu talep yasal bir düzenleme marifetiyle de karşılanabilir mi? Bu talebin karşılanabilmesi için neden Anayasal değişiklik gerekmediğine dair iki gerekçem var(dı).
İlk gerekçem Anayasa Mahkemesi’nin Kanatlı başvurusunda verdiği kararla ortadan kalktı. Hatırlatayım; Anayasa’nın 23 ve 24. maddeleri düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına aldıklarından, bu maddelerin de AİHS ve AİHM içtihadı ışığında yorumlanmaları gerektiğinden vicdani ret hakkının hâlihazırda Anayasal güvence altında olması gerekirdi. Ancak Anayasa Mahkemesi vicdani ret hakkını bu maddelerce güvence altına alacak bir yorum yapmadı ve böylece vicdani ret için bu imkân kapandı.
Konu Anayasa mahkemesi kararından açılmışken hemen ilave etmek isterim ki, sözkonusu karar sadece Seferberlik Yasası’nda Anayasa’ya aykırılık bulunmadığı tespitini yapmış ve vicdani reddi güvence altına alacak ne Anayasal ne de yasal düzenlemeye dair menfi görüş öne sürmüştür. Aksine, bu hakkın, bir parçası olduğumuz Avrupa insan hakları koruma sistematiği içinde tanındığı ve bu yönde yasal düzenleme yapılmamasının nasıl ihmal ve eksiklik olarak değerlendirildiği de yine bu kararda mevcuttur.
İkinci gerekçem ise“yurt ödevi” yükümlülüğünü getiren Anayasa’nın 74. maddesinin yasal düzenleme ile vicdani reddin tanınmasına olanak sağlayacak hem esneklikte olması hem de mevcut Askerlik Yasası’nın içerdiği düzenlemelerin vicdani retçilerin faydalanabileceği emsalleri barındırıyor olmasıdır.
Hatırlatmak adına, Anayasa’nın 74. maddesine bir kez daha bakalım:
“Yurt Ödevi
Madde 74
(1) Silahlı Kuvvetlerde yurt ödevi, her yurttaşın hakkı ve kutsal ödevidir.
(2) Yurt ödevine ilişkin kurallar yasa ile düzenlenir.”
Bazen en açık yazılan en kolay gözden kaçabileceği için tekrarlamakta fayda var; 74. madde silahlı kuvvetlerde yurt ödevi yükümlülüğünü tüm yurttaşlara getirmektedir. Yani, eğer Anayasal bir yükümlülük olarak tüm yurttaşlara getirilen ödev, yasal düzenleme marifetiyle kısıtlanma veya muafiyet sağlanmasına el vermeyecek katılıkta ise, nasıl oluyor da kadınlar yurt ödevlerini yerine getirmiyorlar? Çünkü sözkonusu “ödev” tüm yurttaşlara getirilen bir yükümlülük olmasına rağmen, Askerlik Yasası’nın 4. maddesi kadınları askerlik yükümlülüğünden azat edecek şekilde kaleme alınmıştır. Sözkonusu maddeye bakalım:
“4. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yurttaşı olan her kişi bu Yasa gereğince askerlik ödevini yapmakla yükümlüdür. Olağanüstü durum halinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisinin onayı ile askerlik çağı içinde bulunan kadınlar da askerliğe alınabilirler. Kadınların askerliğe alınması ile ilgili hususlar Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığının hazırlayacağı, Başbakanlığın önereceği ve Bakanlar Kurulunun onaylayacağı tüzükle düzenlenir.”
Konuyu kadınlara muafiyet var da vicdani retçilere neden yok şeklinde ele almak değildir niyetim. Konu Anayasa’nın 74. maddesi ile getirilen “yurt ödevi” yükümlülüğünün yasal değişiklik yapılarak, örneğin, alternatif kamu hizmeti ile ifa edilmesine imkân sağlayacak şekilde düzenlenmesinin mümkün olup olmadığıdır. Askerlik Yasası’nın 4. maddesinin kadınları, yani nüfusun yarısını (hatta yarıdan az biraz fazlasını) bu ödevden toptan azat edecek şekilde kaleme alınabilmiş olması, sözkonusu Anayasal “ödevin” yasal düzenlemeler marifetiyle belli kişiler veya gruplar bakımından daraltılabileceğini göstermektedir. Keza, vicdani retçilerin talep ettiği de toptan muafiyet olmayıp, ödevi alternatif hizmetle yerine getirmektir. Dolayısıyla, yasa koyucunun iradesi ile (ve Anayasa değişikliğine ihtiyaç duyulmadan) belirlenenleri toptan muaf tutmak veya sözkonusu yükümlülükten azat etmek mümkün iken alternatif hizmetle 74. maddenin öngördüğü ödevin ifa edilmesi mümkün olabilmelidir.
Bu noktada yanıltıcı olabilecek ve özelikle vicdani reddin tanınmasına muhalefet edenlerin sıklıkla başvurduğu bir argümana değinmekte yarar var; iddia odur ki Anayasal bir yükümlülük olan yurt ödevini herkes yerine getirirken bir gruba imtiyaz sağlamanın adil olmayacağı bir yana Anayasa’nın 8. Maddesi ile güvence altına alınmış olan eşitlik ilkesine de aykırı olduğudur. Bu iddia temelsizidir, zira vicdani retçilerin talep ettiği, 74. madde’den kaynaklanan yükümlülükten azat edilmek değil, bu yükümlülüklerini vicdani kanaatleri ile çelişmeyecek bir şekilde yerine getirmektir. Ayrıca, Askerlik Yasası’nın 4. maddesi ile kadınların sözkonusu yükümlülükten toptan azat edilmesine dair (en azından şimdilik) ne Anayasa’nın 74. maddesinin ihmal edildiğine ne de 8. Maddesi ile güvence altına alınmış olan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine dair Mahkemelerimizin bir tespiti mevcuttur.
Aklımdan geçen de gönlümde yatan da Askerlik Yasası’nın aşağıda değindiğim maddeleri ile vicdani reddin düzenlenmesi olmamakla birlikte, yine de 74. madde yükümlülüğüne yasal düzenleme marifetiyle muafiyet getirilebileceğini göstermek adına yasanın 8. maddesini aşağıda alıntılıyorum:
“Madde 8
Askerlikten Muafiyet
(1) Güvenlik Kuvvetlerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Yasası uyarınca çıkarılan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı Sağlık Yeteneği Tüzüğüne göre aklen veya bedenen askerliğe elverişli olmayanlar askerlikten muaftırlar.
(2) Polis Akademisi mezunu olup, göreve başladıktan sonra Polis Örgütü (Kuruluş, Görev ve Yetkileri) Yasasının 67A maddesinin (13)’üncü fıkrasında öngörülen süre kadar fiilen görev yaptıkları takdirde askerlikten muaf olurlar.”
Getirilen yükümlülüklerin de tanınan haklar gibi istisnaları ve muafiyetleri olması sıradan bir uygulamadır. Yukarıda alıntılanan maddeden hareketle niyetim vicdani retçileri sözkonusu maddenin (1) fıkrasında bahsedilen muafiyet kapsamında görmek değildir asla, amacım Anayasal bir yükümlülüğün de yasal düzenlemeler ile istisnaları veya muafiyetlerinin olabileceğini göstermektir.
Vicdani reddin Askerlik Yasası’nda yapılacak değişlik ile tanınmasına sağlamak amacıyla KKTC Meclis’inin ilgili komitesinde gündeme alınmış olan öneri sorunun giderilmesi adına makul ve yapılabilirdir. Bu noktada konu artık yasa koyucunun bu konuda iradesi olup olmadığına, bu hakkı tanımayı isteyip istemediğine dayanmıştır.
Tüm bunları yazdıktan sonra vicdani reddin henüz iyi anlaşılmadığını varsayarak, etrafında epey sis pus olan bu kavrama dair vicdani ret içtihadını oluşturan AİHM’in Bayatyan kararına kulak verelim:
“110. Bu bağlamda Mahkeme, 9. maddenin açıkça vicdani red hakkını belirtmediğini ifade etmektedir. Ancak Mahkeme, askerliğe karşı olmanın, orduda askerlik yapma yükümlülüğü ile bir şahsın vicdanının veya güvenilir ve derin inançları arasında aşılamaz ve ağır bir çatışma ile gerekçelendirilmesi durumunda, bu karşı olmanın 9. maddedeki güvencelerin uygulanmasına neden olacak kadar yeterli derecede bir öneme, uyuma, ciddiyette ve güce ulaşan bir inanç oluşturduğunu belirtmektedir (…). Askerliğe karşı olmanın bu madde kapsamına girip girmediği ve hangi durumda girdiği konusunda, bu sorunun her davanın kendine özgü şartlarına göre değerlendirilmesi gerekmektedir.”
Vicdani ret omuz silkip askerlik yapmak istemediğini söylemek değildir; derin bir kanaatin askerlik hizmeti ile aşılamayacak bir ciddiyete ve güce ulaşmasıdır. Bu noktada seslendirilebilecek itirazları duyabiliyorum aslında; kim karar verecek ki, bu hakkı kullanmak isteyenlerin samimi olduğundan nasıl emin olunacak vs.
Eğer bu soruları samimiyetle soruyorsak önemli bir eşiği zaten atladık demektir. Çünkü eğer iş bu soruların cevaplarına kaldıysa, vicdani ret hakkını tanımış, bunun bir insan hakkı olarak güvence altına alınması gerektiğine ikna olmuş ve geriye bunun nasıl düzenleneceği, kimlerin bu haktan yararlanmaya hakkı olup olmadığının belirlenmesi kalmış demektir. Samimiler ile rol yapanları hele de şu kadarcık toplumda ayırt etmek zor olmayacaktır.
Kırk dervişiz bir birimizi bilmişiz; Kıbrıs’ta bu soruları yanıtlamak sanıldığından kolay olacaktır.