Sinan Evcan
sinanevcan@gmail.com
Biz küçük insancıklar yaklaşık 13 aydır açılıp kapanma, doğaya dönme, mesafe, maske, test ve aşı işleriyle meşguluz. Devletin eğitim aygıtı çocuklar üzerinde eski hükümranlığına sahip değil. Ekrandan anlatılıyor her şey. Yerinde düzgün durmayan çocuk, ekrandan disipline davet ediliyor. Çocuk bu sanal âlemle özgürlüğü arasında ne kadar ince bir çizginin olduğunun farkında. Bilgisayar kamerasını kapatıp küçük bir yasağı delip yeniden açmayı öğrenmiş. Öğretmen ders başladıktan sonra su içmek yasak diyor, öğrenci kamerayı bir iki dakika kapatıp suyunu içiyor yeniden bağlandığında ise internetim koptu diyerek topu internete atabiliyor.
Kapanılan günler karı-koca kavgalarının arttığı günler nedense. Evlenmişsin, adı üstünde aynı yastığa baş koymak için bir de yüzük takmışsın. Bak bu bir fırsat; evindesin, evlendiğin insanla. Tadını çıkarsana. Evlilik ulvi, sevgi dolu ve birbiriyle güzel anlaşanların birbirine verdiği söz ise neden bu kavgalar. Bir korku, bir telaş. İş hayatında evli olmak sadece akşam mesaisiydi demek birçoğu için. Bir anda iş hayatı eve çekilince paniklemek bundan herhâlde. Yoksa evlilik de mi bir mesai?
Bu mesai kültürü herkesin içine öyle dolmuş ki evde geçirilen sürelerin bir işe yaraması psikolojizmi birçok ebeveyne sirayet etmiş. Birçok ebeveynde evladım evde kaldığı günlerde bir şey öğrenemeyecek mi, bir baltaya sap olamayacak mı endişesi var. Faydacı (utilitarian) kültürlerde büyüyen, yokluktan gelen ve fakirlik endişesi taşıyan ebeveynlerde bu korku daha vahim boyutlarda. Bu tarz düşünenler genelde “evladım geçirdiği vakitten haz alsın, mutlu olsun” prensibini bırakıp, “evladım bu vahşi dünyada yeni bir şeyler öğrensin diğerlerinden geri kalmasın” psikozuyla hareket edip çocukları da tam dengeleyemiyorlar. Öğrenme keyfi ve özgürlük arasındaki dengeyi tam kuramıyorlar.
Etiket ve yanlış görüntü vermek istememe psikozu da bir önceki psikozun bir uzantısı. Çevrim içi eğitimde birçok öğretmen çocukların yaptığı şeylerin fotoğrafının veya bir videolarının çekilp gönderilmesini istiyorlar. Bazı ebeveynler bu videoların hatasız olmasına, evin herhangi bir eksik ve gediğinin bu videoda çıkmamasına hayati önem veriyorlar. Ancak gelin ve görün ki dağınık, zebil mutfaklarda çekilen filmler Oscar ödülü kazanabilirken bu cilalı pandemik online eğitim videoları sadece sadece öğretmene gösterilen defoları saklanmış hayatlar olarak kalıyorlar. Tabii bu defolar defo olduğunu düşünenler için sadece.
Burada Oscar ödülü kazanmanın en yüce değer olduğunu söylemek tamamen abeslik olur. Çünkü Oscar da son derece şık şıkıdım bir törenle ve herkesin üstüne başına dikkat ettiği bir şekilde katıldığı bir eylem. Ancak tüm sinema eleştirmenleri bilir ki var olan neyse onu yansıtacaksın. Var olanın bir kısmını yansıtmaya çalışıp, bir kısmını saklamaya çalışırsan yaptığın oyunculuk doğal olmaz. İşte koronavirüs günlerinde bu tarz doğallık dışı refleksleri çok ama çok gördük. Makineleşmiş dünyada bir anda evine kapanan kişi bu özgürlüğü hazmedemedi. Evde birkaç gün alarmı çalmadan uyanmamayı ve işe gitmemeyi mahpusluk saydı.
Sahte bakış açılarının önemli paradokslarından bir tanesi hem güvenlik hem de özgürlüğü aynı anda isterken yaşanan duygu durumunun paradoksudur. Buna “viral psikolojizm” adını vermek doğru olur. Günümüz şartlarında bu viral bir psikolojizmdir çünkü bulaşıcıdır. Bir çift olarak aynı evde yaşamayı mesai gibi görmek buna güzel bir örnektir. İşin güvenlik yanı çift olmayı devam ettirtir, işin özgürlük yanı ise çift olmayı mesai gibi algılatır birçoğuna. Güvenlik ve özgürlük dürtülerinin dışında kalan saf sevginin özgürleştiriciliği nedense çoğu kişinin aklına gelmez.
Herkes dimağının yettiği ölçüde karar verir, ölçer ve biçer. Sonuçta verdiği karar yine dimağının yettiği ölçüdedir. Virüsü yenmek her şeyi halletmeyecektir, ancak hâlihazırda var olan ve virüsle ayyuka çıkmış kafa kısırlıklıklarını yenmek birçok şeyi çözecektir.