VIZ GELİR TIRIS GİDER

Türkiye’de Kürt sorununun çözümü yolunda, ümit ışığı görünen bir sürece girildi. İmralı ile başlayan görüşme sürecinden sonra, Paris’te, 3 Kürt kadının hunharca katledilmesi, süreçle ilgili endişelerin oluşmasına yol açtı. Ancak, onların Di

 

 

Türkiye’de Kürt sorununun çözümü yolunda, ümit ışığı görünen bir sürece girildi. İmralı ile başlayan görüşme sürecinden sonra,  Paris’te, 3 Kürt kadının hunharca katledilmesi, süreçle ilgili endişelerin oluşmasına yol açtı.

Ancak, onların Diyarbakır’daki cenaze töreni, yüz binlerin katılımı ile son derece demokratik bir olgunluk ve duyarlılık içinde gerçekleşti.

Acı yaşanırken, barış yoluna yeni taşlar döşendi.

Devlet tepkisel davranmaktan, Kürt hareketi Habur deneyinden dersler çıkarttığını gösterdi..

Cenaze töreninde konuşan BDP milletvekili Sayın Aysel Tuğluk’un sözleri çok anlamlı idi. “Bu kurşunlar başlayan barış sürecine sıkıldı” dedi.

Hele mitingde açılan, “savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz” sloganı, sürecin anlamını en güzel vurgulayan sözdü.

İşte, hem devletin, hem hükümetin, hem de Kürt hareketinin soğukkanlı ve sağduyu sahibi davranışı, bu süreci kesintiye uğratmak isteyenlerin oyununu bozdu.

Bu olayda, devlet, hükümet ve Kürt hareketini, medyayı, Türk halkının çoğunluğunun sağ duyusunu ve STK’ları kutlamak gerekir.

Bu sağlıklı durum, sürecin gelişmesinin en büyük temeli olacaktır.

Savaşın sürmesini isteyen kesimlerin daha da  provokasyonlar gerçekleştireceği de açıktır. Bunları aşmak, Türk –Kürt tüm insanların, demokratların görevidir.

İşte buna dair, geçen hafta yazdığım ve bu sürecin önemli unsurlarının, barış süreci ile ilgili yaklaşımlarını olumlu temelde ele aldığım makelemden sonra, ilginç bir durum doğdu. Bu makalemle birlikte bazı çeverelerin açıktan ve gizliden yürttüğü bir kampanya ile karşılaştım.

“AK Partili oldu, Gülenci oldu, her halde onlardan icaazet aldı” falan gibi uyduruk yaklaşımlarla karşılaştım.

Ancak, bir hafta içinde Kıbrıs Türk siyasi ve basın yaşamında, o ana kadar, sanki Türkiye’de böyle bir süreç yokmuş gibi görmezden gelinen bu gelişmelerin, bu tartışmalarla birlikte, siyasi ve toplumsal yaşamımızda yer aldığını da gördüm.

İlgimi çeken bir nokta üzerinde daha durmak istiyorum. Siyasi partilerden yalnızca CTP, konu ile ilgili sürece destek veren bir açıklama yaptı.

Örneğin, AK Parti ile ilişkileri ballı börekli olan UBP, hiçbir açıklama yapmadı. Neden?

Çok açık. Çünkü UBP yönetimi, ayni zamanda bu sürece karşı olanların da içinde olduğu ve onların milliyetçi görüşlerinden de destek alan bir oportünist tavır ve yapılanma içindedir.

 İpin iki ucunu da tutmayı iş sanan, Kıbrıs sağının oportünist tavrının yansımasıdır bu.

Peki DP? Onların da bu değerlendirmeden farklı olduklarına inanmıyorum. Eğer UBP ve DP bu sürece karşı ise, bunu da açıklamaları bir siyasi onur gereği olmalıdır.

Ayni şekilde, Kürt insanına dönük, anti- demokratik ve baskıcı tavırlara karşı, onların yanında duran açıklamalar ve tavırları geliştiren bazı sol örgütlerde, hiç açıklama yapmadı. Neden?

Çünkü maalesef solun bazı kesimlerinde, yaşanan acılara dönük haklı tepki ve yalnızca bunun üzerinde siyaset yapmak kültürü hakimdir...

O acıları azaltmak veya gidermeye dair, belli bir tarihsel anda, farklı kesim ve düşüncelerle sorunun aşılmasına yönelik esnemek, diyalog veya ortak projeler geliştirmek siyasetinden kaçınma vardır., İlkesellik adına, tutuculuk hakimdir de ondan

Tam da bu aşamada hem AK Parti Hükümetinin, hem de BDP ve CHP’nin çözüm yönünde desteklenmesi gerekir.

Çünkü bilinen zemin dışında, farklı bir sürece girmenin yol açabileceği, siyasi, düşünsel kırılmaların mümkün olduğu bu aşama, onların en fazla desteğe ihtiyaç duyduğu  andır.

Onun için herkesin bu sürece kendi özüne bağlı desteği önem taşımaktadır. Ne BDP düşmanlığı, ne AK Parti düşmanlığı ile sonuç almak mümkün değildir. İşte Sayın Fethullah Gülen’in açıklaması bu anlamda önemlidir.

Böyle bir zamanda susmak doğru ve samimi değildir.. 

Bir mum ışığı yandıysa eğer, sönmesini önlemek ve yanına yeni mumların yakılmasına katkı sağlamak. Böylece ışığın güçlenmesini ve karanlığın yenilmesini sağlamak gerekir.

 

VIZ GELİR.

 

Yıllar boyu Kıbrıs’ta barışı savunduğumuz için önce “Ruscu, Rumcu” olduk. Soğuk savaşın bitmesi ile de hele Annan Planı tartışmalarında, bu  çevreler bizleri, “Amerikancı, İngizlici, emperyalizimin adamı” falan diye takdim etmeye çalıştılar. Sol ve sağ görünümlerde.

Ama, bunların hiç birine zerre kadar itibar etmedik. VIZ GELİR TIRIS GİDER…

Önemli olan tek bir şeydir... O da barıştır.

Barışa doğru atılacak olumlu adımlarda, her yaklaşımın yanında olmak, dünün siyasi ve ideolojik darlığından çıkmak gerekir.

İnancınızın özünü sarsmadan, farklı olan ve dün siyasi düzlemde tartıştığınız her kesim ile barış için, ortak temel bulmak durumundasınız. Barışa böyle ulaşılır.

İşte bu yüzden Annan Planına “Evet” demek için, 22 Nisan 2004’te yapılan Referandum mitinginde, kürsüde çok değerli bir barış destekcisi olan Sayın Ramiz Manyera konuşurken onu,   CHE’nin  resimini tişörtünde taşıyan  genç; gönülden alkışlıyordu.

Onun için farklı farklı temellerden, siyasi ve düşünsel disiplinlerden gelen Kıbrıslı Türkler, Çözüm ve AB çizgisinde, kurtlara kuşlara baş kaldırarak bir araya gelmişti.  

Provokasyonların esiri olmadan, tahriklere yenilmeden, bombalar ve diğer tüm açık gizli saldırıların esiri olmadan ve onlara boyun eğmeden.

Ama onların bizi yönetmesine ve belirlemesine de fırsat vermeden..Kendi gündemimizi ve tavrımızı, olgunluğumuz, cesaretimiz,  soğukkanlılık ve kararlılığımızla birleştirerek bu tavırlarımızla onları aşarak bunu sağladık.

Şimdi, bu sentezi sağlayan bir halk olarak, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’de, Türk- Kürt gençlerin akan kanının durması, Türkiye’nin demokratikleşmesi, gelişmesi sürecinde, biz mi farklılıkların ortak değerlerde yakınlaşmasına karşı çıkacağız?

Muhafazakar kesime, insani, demokratik değerler toplamında, İslami inancı içinde seslenen Sayın Fethullah Gülen’in o konuşmasının; barış sürecine getirdiği ve getireceği katkıyı, korkarak, ona yabancılaşarak, görmezden gelerek, değersiz hale getirmek mi lazımdır?

Asla. Kendi özüne bağlı olarak, olumluyu işaret etmek gerekir.

Çünkü bu süreçte her kesimin, her görüşün, sentezine ihtiyaç vardır. Asıl olan barıştır..

Bu süreçte, Sayın Kemal Kılınçdaroğlu ta Çin’den o konuşmaya değer verdiğini açıkladı. Ne oldu? O da mı Gülenci oldu.

 İmralı sürecinde AK Parti hükümetine açık kredi verdiğini söyledi. Bence yanlış bir tepki verdi Başbakan. Ama, CHP’ nin bu tavrı çok olumluydu. Ne CHP, AK Parti destekcisi mi oldu?. Barışa bu önyargıları yıkarak ulaşabilirsiniz.

Aksine bu adımları, daha da cesaretlendirmek, Ana Muhalefet Partisi CHP ile Hükümet Partisi AK Parti’nin, barış sürecinde ortak değerlerin gelişmesine katkılarını, onların kurumsal varlıklarına saygı duyarak, teşvik etmek gerekir.

Eğer iki parti, yaklaşan seçim nedeni ile süreci geliştirmezler ve sürecin zorluklarını karşılıklı seçim malzemesi yaparlarsa, siyasi kazançları ne olursa olsun, kaybeden Türkiye olur.

Buna BDP ‘yi de eklemek isterim.

Bu süreçte önceleri sert uslup kullanan Başbakan’ın ve diğer bazı AK Parti yetkililerinin usluplarının yumuşamasında, bence muhafazakar düşünce dünyasında önemli bir yeri olan Sayın Gülen’in açıklamaları; olumlu katkı yaptı.

Onları barış sürecinde daha cesaretli kıldı. Bunun siyaset dünyasında sahip olunan görüş içindeki önemini, her siyasi hareket kavrar.

Çünkü, kendi dünya görüşündeki hassasiyetleri, o kurumsal alanın içinde etkili olan bir ses, bir güç, çözüm yönünde farklı davranmaya dair ihtiyaç olduğunda, bu değişimi o güç savunduğunda, icrada olana bu cesaret ve güç verir.

Bu söylemin ve tutumun, özellikle 3 Kürt kadının cenaze töreninin de gösterdiği gibi, her kesimin pozitif katkısının gelişmesine ve yumuşamanın artmasına katkı sağladığı da açıktır. İşte bunu görmek gerekir. Türkiye’deki bu adım desteklenmelidir.

Çünkü bu yalnız Türkiye için değil, bölge barışı ve Doğu Akdeniz’deki bu talihsiz adanın, Türkçe ve Elence konuşa sakinlerinin barış sürecine de olumlu etki yapacaktır.

Barış’a yalnız kendi sesini ve benzerlerinin sesini dinleyerek, ulaşamazsınız..

Barış tsunamisini, kendinizin ve benzer seslerin yanına, farklı enstrümanların çıkardığı diğer sesleri de, barış temelinde katar ve hepsinin uyumlu birlikteliğini sağlarsanız oluşturursunuz.

 

İşte bundan ötürü, Barış’a, kendi görüşüne ve halkına güven duyan ve kendinden başkası ile de farklılıklara saygı temelinde ortak değer üretmekten çekinmeyenler ulaşır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri