Can Dündar’ın üç aylık Silivri Macerasını ve öncesini anlatan ‘Tutuklandık’ kitabını bir çırpıda bitirdikten sonra bende kalan izleri kitaptan alıntılarla sizlerle paylaşmak istedim.
İki gün önce Can Dündar ve Erdem Gül için mahkemeden yine 5 yıl 10 ay ve 5 yıl hapislik kararı çıkmasından sonra ve bu kararın öncesinde Dündar’a sıkılan kurşun, karısı Dilek Dündar’ın kurşunu sıkanın yakasına yapışması kitapta anlatılan hapislik günlerini daha bir anlamlı kılacak sanki…
Türkiye’deki gelişmelere çoğumuz gibi ilgi duyuyorum çünkü ister istemez bizi de direkt etkileyen gelişmeler… Can Dündar’ın hapislik günlerinde anlattıkları ve son günlerde Türkiye’deki gelişmeler (Başbakan değişimi vs…) nasıl bir rejimle karşı karşıya olunduğunu anlatırken aslında bizim de suyumuzu, elektriğimizi, yargımızı, inançlarımızı veya inançsızlığımızı, yatak odamıza varıncaya kadar düzenlemeye yönelik ithal taleplerin nasıl bir düşünceyle yapıldığını anlatmak açısından çok önemli.
Günlerimiz geçerken tv’lerden, medyadan bu gelişmeleri günlük olarak takip ediyoruz ama bir kitapta anlatılanlarla bu gelişmelerin hayatları nasıl etkilediğine tanık olmanın dayanılmaz anlamsızlığının da keyfine! varıyorsunuz.
Hele bu anlatım Can Dündar’ın kaleminden çıkına… En acı anları bile mazoşist bir keyifle! okumak, kibar ve yumuşak anlatımında duygulara birebir ortak olmak, sevinci, üzüntüyü birlikte yaşamak, yeri geldiğinde direncin verdiği hazzı duymak, içerideki dayanışmaya tanık olmak, dışarıdan desteği hissetmek, okur için de umutların yeniden yeşermesini veya hiç ölmemesini sağlıyor.
***
Kitabı okurken belki artık yaş aldığımızdan, belki Dündar’ın kalemi yüzünden, belki de anlatılan dayanışmanın verdiği duygusallığın taşmasından mı bilemediğim, akan yaşlarını ailemden kaçırmak için sürekli gizlemeye çalıştığım gözlerim yine de beni ele veriyordu.
Can Dündar hapisteki odasına götürülüyor, odasını ve odanın açıldığı küçücük, 10 metre yüksekliğinde duvarlarla çevrili, güneşin girmediği avlusunu tanımaya çalışıyor;
…avluda bir ses duydum. Bir şey düşmüştü sanki… Üstünden kuş bile uçmayan bir avluya yukarıdan ne düşebilirdi ki? Hemen çıkıp baktım. Gazeteye sarılı bir paket, duvarın kenarında yatıyordu. Üzerinde bir küçük not yapışıktı: ‘Hoşgeldiniz’. Bunun, yandaki avludan yollanan bir hediye paketi olduğunu o zaman anladım. Merakla açtım. Üç kızıl elma çıktı paketten…
Yan hücrenin avlusundan Nokta dergisinin Yazı İşleri Müdürü Murat Çapan ve Yayın Yönetmeni Cevheri Güven birinci paketin ardından ikinci pakette Dündar’ın çok istediği plastik bir şişe içinde sıcak çayla ‘hoş geldin’ diyorlardı.
***
O gün dişçi dönüşü, koruma mangasındaki genç jandarma, tam üstümü arayıp beni gardiyanlara teslim edecekken kulağıma eğilip, “Abi, ararken bi sarılayım müsaadenle ama sen sarılma sakın,” dedi. Refleks işte; dayanamadım. Ben de ona sarıldım. “Öyle bir yerdeydik ki”… “Yaprak döktü bir yanımız; bir yanımız, bahar bahçe…”
İşte bu satırlarda hem üzüntüyü, hem de coşkuyu yaşıyor insan… İnsan olmanın gerekliliği olsa gerek.
***
Kışın bahara dönüştüğü günleri yine zindanının avlusunun boyutlarında anlatıyor Can Dündar… Öyle güzel anlatıyor ki;
Avluya düşen ilk cemre, yerden yüreğime sıçradı. Doğa, kanımın içinde taklalar atmaya başladı. Takvimim güneşti artık… Onun uğruna inanır olmuştum: O inince ben çıkacaktım. Ocak sonu, demir kapının iki metre üstüne kadar inmişti. Şubat başı sandalyeye çıkıp yorgun parmaklarımla ona dokunabildim; evladının boyunu ölçen bir baba gibi, soluk duvarda yerini işaretledim. Nazlı sarışın, 15 dakikada çekti elini geri… 13 Şubat’ta plastik sandalyeye tırmandığımda tellerin arasından süzülüp ilk kez gözüme girdi. Kirpiklerime dokundu, gözkapaklarımdan öptü sıcacık…
***
Ve Anayasa Mahkemesi’nin umutla beklenen kararı alacağı gün gazeteye yazdığı yazıda Erdoğan’a teşekkür ediyor Can Dündar;
Sayenizde geçen sene hiç kitap yazmadığım halde “yılın en iyi yazarı” sıralamasında Orhan Pamuk’u geride bırakıp birinci seçildim. Ne zahmet ettiniz…
…Söylemesi ayıp, evin de epey borcu birikmişti; haksız tutuklamadan alacağımız tazminatla onu da kapatmamıza katkı sunacağınızı umuyor, şükran duygularımın kabulünü rica ediyorum. Kaygılarımla…
Anayasa Mahkemesi o gün karar alıyor, haksız tutuklandıklarına karar veriyor ve tutuksuz yargılanmalarını istiyor. Kitap da ‘BİTMEDİ’ sözcüğüyle bitiyor…
Ama sadece kitap değil, Dündar ve Gül’ün hapislik günleri de bitmedi galiba… Temyiz mahkemesi de Erdoğan’ın ‘emirlerine’ boyun eğerse!..
-------------------------------------------------
Hava ağır…
Sayfada da aktardığım Can Dündar olayı, mahkeme kararı, sıkılan kurşun… Bizde Templos İnisiyatifi’nin köylerini betondan koruma çabaları ve buna karşı hükümetin duyarsızlığı, su anlaşması ama borulara giremeyen su, zaten hâlâ çoğu yerde boru olmadığı için sürekli kazılan yollar, yeni hükümetin tavla teslim ekonomik ve mali protokole imza atmayı beklemesi, kasanın ağzı borçlarla açılırken bu borçları kapatmak için Türkiye’den paranın mutlaka gelmesi gerektiği, yeniden bürokrat kıyımı ve yeni müşavirlerin ortaya çıkması gibi bunaltıcı, sıkıcı ve sinir edici bir gündemden sonra iki adım ötede ne yazık ki başka bir ülkeye gitmiş gibi bir-iki saatlik bir tatil… Bir ayağım kuzeydeyken, diğer ayağımla güneye geçtim. Sokak müzisyenlerini dinledim, bir şeyler içtim, bir şeyleri de unutmaya çalıştım. Bu tarafta eskiye göre canlanmış Suriçi’ni de, Büyükhan’ı da, Arasta’yı da gezdim ama hava henüz çok ağır!.. İnsan, üzerindeki havayı bir türlü üzerinden atamıyor. Atmak için bir adım uzaklık da olsa kaçmak iyi geliyor.
---------------------------------------------
BANA GÖRE
“Yanınızda değilim”
Temros (Zeytinlik) sakinleri köylerine yapılması planlanan öğrenci yurtlarına karşı eylemlerini sürdürüyor, kendilerine çıkış yolları arıyorlar. Bakanları da gezip destek ve de imza arıyorlar. Bölgeli bir bakan imza verdi ama bölgeli başka bir bakan “ben yanınızda değilim” demiş. Neden? diye sordum; “Yurt yapacak olan akrabasıymış” dediler. Daha sonra bakan çağırmış gittiler ama yine destek yok. İşte şimdiki hükümetin yıllardan beri gelen vizyonu bu; Toplum ve ülke değil, ben ve yakınlarım…
---------------------------------------------
ÖNERİ
Her yanımı sardı
Müstakil evlerin bahçelerinin avantajını apartmanlarda balkonda yaşamaya çalışırız. Hafta sonu… Balkona çıktım, kitabımı elime aldım, kahvemi yaptım oturdum… Ohhh demeye kalmadan bir yandan bam bam bam tamir sesleri, bir yandan yine ağaç testeresi sesi, diğer yandan işleyen bir çamur makinesinin sesi, karşımdaki siteden de vidanjör sesi ve de kokusu… Öneriyi ben söyleyemiyorum, okurdan bekliyorum; Nerelere kaçsak!
-------------------------------------------
"Özgürlüğün bir anlamı varsa bu, insanlara duymak istemediklerini söyleme hakkıdır."
George Orwell