“Vuni’den Melburn’a uzanan bir hayat...”

Sevgül Uludağ

Çok değerli arkadaşımız Konstantinos Emmanuelle’in “Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” başlıklı sayfasında yazdığına göre, sayfamıza aldığımız bu güzel fotoğraf 1935 senesinde, Vuni köyünde çekilmiş – büyük olasılık gezici bir fotoğrafçı tarafından her sene düzenlenen köy panayırı esnasında çekilmiş... Fotoğrafta on yaşındaki Hristodulos Protopapa, küçük kızkardeşi Elpida ve ninesi Eleni Skenderi ile birlikte görülüyor... Konuyla ilgili olarak Konstantinos Emmanuelle, şunları anlatıyor:

***  1934 senesinde babasının trajik ölümü ardından Hristodulos Protopapa okuldan ayrılarak annesi Tomothea Damianu’ya aileye ait bağlarda ve harnıp tarlalarında yardım etmek zorunda kalmıştı... “Babam öldükten sonra artık okula gitmediydim” diye anlatıyor Hristodulos... “Anneme yardım etmek istiyordum. Ne yapabilirdik ki... Yapılacak işler vardı... Hergün, gün doğumundan gün batımına kadar çalıştığımızı hatırlıyorum. O kadar küçüktüm ki, sabanı yerinden zar zor kaldırabiliyordum...”

***  Hristodulos, kısa sürede bahçecilik ve bağcılığın inceliklerini öğrenmişti, atalarından gelen çok eski teknikleri alışmıştı. Ancak bir sene o kadar yorulmuştu ki hastalanmıştı ve bir hekim çağrılmıştı ona bakmak için... “Doktor bana yavaşlamamı, sık sık dinlenmemi, aksi halde genç yaşta ölme tehlikesiyle karşı karşıya olduğumu söylemişti. Ancak benim aklım fikrim işteydi... Bağlarımıza bakmak istiyordum. Üzümlerimiz kara üzümdü ki bunlar, şarap yapımında idealdi... Herşey mevsimlere göre, takvimdeki belirli tarihlerde sırasıyla yapılmaktaydı. Örneğin Ağustos ayında harnıp topluyorduk. 14 Eylül’den sonra üzümleri topluyorduk ve bir ay boyunca da şarap yapımı süreci başlamış oluyordu...”

***  Vuni köyünde yaşayanlar arasında sık sık kavgalar çıkıyor, kimi zaman bıçaklamalar yaşanıyor, hatta cinayetler bile işleniyordu... “Şunu bilmelisiniz ki” diyor Hristodulos kararlılıkla, “fakirlik ve para sorunları, insanların şiddetle tepki vermesine yol açmaktaydı o günlerde... O günlerde çok sayıda kavga ve anlaşmazlık vardı köyümüzde... Her zaman tarlalarda işleyen bir işçi, bir kişinin buğdayını çalıp kahvehanede satmaya çalışmaktaydı... Sonra da kazandığı parayı kumarda harcıyordu... Ben kahveye gitmekten kaçınıyordum çünkü çoğu kavga orada başlıyordu... Ve o günlerde bazı insanlara güvenmek zordu...”

***  İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, Hristodulos artık 20 yaşındaydı ve Kıbrıs Gönüllüler Alayı’na katılmaya karar vermişti... “Çok az mali kazanç karşılığı onca uzun saat boyunca toprakla uğraşmaktan gına gelmişti... Kıbrıs Gönüllüler Alayı’nda Kıbrıs’ta bulunan askerler günde ikibuçuk şilin kazanıyordu, yurtışına gönderilenler ise günde üç şilin kazanmaktaydı...”

***  Kıbrıs’taki eğitimini tamamladıktan sonra Hristodulos, Filistin’e gönderilmişti... “Savaştan sonra Yahudiler ile İngilizler arasında sorunlar vardı... Nasıra’da iki genç Yahudi kızı bana ve arkadaşıma yaklaşmış ve bizimle sohbet etmeye çalışıyorlardı. Bizimle flört ediyorlardı. İngilizce konuşuyorduk... Sonradan öğrendik ki meğer bu kızlar, kendi savaşçıları tarafından İngiliz askerlerini tuzağa düşürmek için kullanılmaktaymış. Şansımız vardı ki Yahudiler, Kıbrıslı gönüllüleri beğeniyordu ve bizleri bir tuzağa sürüklememişlerdi...”

***  1947 senesinde Hristodulos Kıbrıs’a geri dönmüş ve Kıbrıs Gönüllüler Alayı’da geriye kalan hizmetini Polemidya askeri kampında sürdürmüştü. 1949 yılında ise Kıbrıs’ı terkederek Avustralya’ya gitmeye karar vermişti. Bir sene önce adadan ayrılan arkadaşı Anthimos, onu heveslendirmişti...

***  “Şanslıydım ki amcam gemi ücretimi ödemeyi kabul etmişti. Çünkü benim param yoktu. O günlerde yüzde on faizle 120 lira borçlanmıştım. Amcamın okuma yazması olmadığı için köy muhtarı önünde bu borç senedinin üstüne başparmağını sıcak balmumuna batırarak bastıracak, böylece kontratı imzalamış olacaktı...”

***  27 Aralık 1950 tarihinde Hristodulos ailesiyle vedalaştıktan sonra İtalyan Assimina gemisine binecekti – gemi Avustralya’ya gidecekti. 4 Şubat 1951’de Melburn’a varacak ve orada kendisini arkadaşı Anthimos karşılayacaktı kıyıda, sonra da götürüp onu Güney Melburn’da bir pansiyona yerleştirecekti...

***  Hristodulos, kısa süre içerisinde Melburn’da bir iş buldu – önce Richmond’da bir lastik fabrikasında, sonra da Gibbs Birch adlı bir kumaş boyama fabrikasında iş bulacaktı... O dönemin pek çok Kıbrıslı göçmen işçisi gibi, çok çalışıp bir ev alacak kadar para biriktirmeyi ve sonra da evlenmeyi tasarlyordu. “Fitzroy’da 850 liraya bir ev satın almıştım, sonra da anneme mektup yazarak köyümüzden Niki (Aglaoniki) Yiannudis’le evlenmek istediğimi yazdım. Bu kız, otobüs şöförü Mihalis’in kızı idi...”

***  Niki 21 yaşındaydı ve ailesine ait tarlalarda ve bağlarda çalışmaktaydı, ona Hristodulos’un kendisiyle evlenmek istediğini söylediler. Niki, “Köyde pek çok genç taliplim vardı” diyor... “Pek çok genç benimle evlenmek istiyordu ama ben onları reddediyordum. Artık köyde kalmak ve kesinlikle köyde bir eş olmak istemiyordum. Dışarı çıkmak istiyordum. Hristodulos’un benimle evlenmek istediğini duyunca tabii ki evet dedim. Bavulumu topladım ve Avustralya’ya geldim” diye anlatıyor. Hristodulos ve Niki, Temmuz 1955’te Melburn’da evlendiler ve birkaç yıl sonra adları Joanne ve Michael olan iki çocukları oldu... Protopapa ailesine bu güzel fotoğrafı “Kıbrıs’ın Hikayeleri” için taramama izin verdikleri için çok teşekkür ediyorum...


Hristodulos Protopapa, kızkardeşi Elpida ve ninesi Eleni Skenderi'yle 1935'te Vuni'deki köy panayırında...

(TALES OF CYPRUS’ta Konstantinos Emmanuelle’in yazısını derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).


“Anlatılmamış öyküler: Srebrenika Anı Merkezi’nde çalışan gençler...”

Redzo Efendiç

***  Srebrenika Anı Merkezi, soykırımın hatırasını korumak ve soykırım inkarına karşı mücadele etmeye çalışıyor. Dr. Emir Sulyagiç başkanlığında genç bir ekip, Srebrenika ve Bosna’nın doğusunda gerçekleştirilen soykırımın boyutlarını ve sonuçlarını dünyaya yansıtmak için hiç yorulmaksızın uğraş veriyor... Visoko’dan genç bir gönüllü olan Amina Ziga da bir senedir bu ekibin parçası, kendisi Srebrenikalı olmasa da...

***  Srebrenika’daki Anı Merkezi, Sırbistan ve Sırp Cumhuriyeti’ndeki politikacıların soykırımı inkar pratikleri ve revizyonist politikaları nedeniyle giderek daha da önemli bir hale geliyor. Bu durum, bir önceki Yüksek Temsilci Valentin İnzko’nun geçirilmesinde öncülük ettiği Bosna Hersek’te Soykırım İnkarının Yasaklanması Yasası’yla da netleşmiş durumda...

***  Anı Merkezi, Srebrenika’dan öyküler paylaşarak hakikat ve adalet için mücadeleyi simgeliyor... Burada çalışan gönüllülerin dahi kendi öyküleri ve Srebrenika’yla özel bağları mevcut... 24 yaşındaki Amina Ziga, böylesi bir gönüllü örneği... Srebrenika’dan gelmiyor olsa dahi, Ani Merkezi’nde çalışmaya karar vermiş...

***  Amina Ziga, Visoko’da doğup büyümüş, Sraybosna’daki Siyaset Bilimleri Fakültesi’nde, Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi okumuş. Üniversite öğrenimini tamamladıktan sonra Srebrenika Anı Merkezi’ni ilk kez ziyaret ederek burada neler yapıldığını görmüş. Ondan sonra da Ani Merkezi’nde çalışmaya gönüllü olmuş – ve sonrasında da Srebrenika’ya taşınmış...

***  “Srebrenika’ya taşınmak istiyorum, bunu da yaptım. Srebrenika’da küçük bir toplum vardır, karşı karşıya kalacağım zorlukların farkındaydım. Ancak buna karşın buradayım işte. Bir senedir Srebrenika’dan insanlarla birlikte yaşıyorum ve her gün onların misafirperverliğini ve cömertliklerini hissediyorum” diyor Amina.

***  Merkez’de, soykırımda hayatta kalmayı başarmış gençlerle konuşmuş... Kendisiyle paylaştıkları öyküler ve deneyimler onu çok etkilemiş... Kendisi de bundan hareketle hakikatın yaygınlaşması ve bir hatırlama kültürünün yeşerebilmesi için heveslenmiş...

***  “Meslektaşlarımın bazıları Srebrenika ve civarından genç insanlardır ki bu da tüm öyküye ek bir önem katıyor. Çoğu iyimser insanlardır ve geleceklerini Srebrenika’da görüyorlar, günlük çalışmalarıyla yaşadıkları toplumun büyüyüp gelişmesine katkıda bulunuyorlar” diyor Amina.

***  Amina, Ani Merkezi’nin de kendi internet sitesi ve yayınlarıyla ciddi bir enstitüye dönüşmesine tanık olmuş. Ona ilham veren insanlar, soykırımı atlatmış olan ve çabalarıyla Anı Merkezi’nin hakikatı korumasına yardımcı olan insanlar... Amina daha çok İngiliz Elçiliği tarafından finanse edilen “Hakikat, Diyalog, Gelecek” başlıklı projede çalışıyor.

***  Srebrenika Anı Merkezi’ne dıştan katkıda bulunmakta olan Zlatan Haylovaç, “Amina bu projeye araştırmadaki verileri doğrulatarak, araştırmacılara yardım ederek, enstitülerle temas kurarak, benzer projelerle ilgili örgütlerle ilişkiye geçerek katkıda bulundu. Onun çabaları sayesinde, benzer konularda çalışan kurumlar bir ağ oluşturdu ve her zaman araştırmacıların ve ekibin emrine amade, onları destekiyor” diye anlatıyor Amina’yı...

***  Bunlara ek olarak Amina, çok yetenekli ve kapasiteli meslektaşlarından da birşeyler öğrenmeye ve kendini geliştirmeye çalışıyor... “Böylesi projelere genç insanların katılması çok önemlidir çünkü enerjileri ve çalışma hevesleri, geçiş dönemi adaleti ve bir hatırlama kültürüne önemli bir katkıdır – özellikle daha deneyimli meslektaşlardan daha çok şey öğrenebildiklerinde... Benim görüşüme göre, bu kombinasyon sonuç veriyor ve Srebrenika soykırımından çıkarılacak dersleri gelecek kuşaklara taşımak çok önemlidir” diyor Halovaç.

***  Anı Merkezi, Srenbrenika halkının yaşadığı şeylerin anılarını koruyor, bu kent için hakikatın gardiyanları olmayı hedefliyor... Amina da, “Anı Merkezi’nde çalışmamdan çok hoşnutum... Meslektaşlarımla sohbetlerimden çok şey öğreniyorum, bunlar ister işle ilgili olsun, isterse özel olsun... Üretkenlik ve ilerleme de benim daha çok öğrenip, daha çok çalışıp katkıda bulunmamda ekstra bir motivasyon oluyor” diye konuşuyor.

***  Amina, Srebrenika’yı ve Anı Merkezi’ni geçmişte gördüğü gibi görmüyor artık. Şimdi Srebrenika’nın sunduğu herşeyi daha iyi anlıyor... “Anı Merkezi, soykırım kurbanlarını hatırlama kültürüyle ilgili önemli bir enstitüdür. Bu yalnızca gençler için değil, araştırma yapıp Potoçari’de olup bitenleri öğrenmek isteyen herkes için de önemlidir” diyor.

(BALKAN DISKURS’ta 14.1.2022’de Redzo Efendiç imzasıyla yayımlanan yazıyı özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).