Artık kural haline geldi: ‘Sağ ağırlıklı’ hükümet işbaşında olduğunda ‘kazanılmış haklar’ geriye götürülüyor, ‘alım gücü’ geriliyor, ‘demokratik haklar’ saldırıya uğruyor, ‘barış süreci’ne sekte vuruluyor.
Sonra ‘sol ağırlıklı’ bir hükümet geliyor ve ‘sağ ağırlıklı’ hükümetin tahrip ettiği sosyal, ekonomik, demokratik ve çözüm çabalarını restore etmeğe, toparlamağa çalışıyor.
KKTC’de ‘koalisyonun değişmez ortağı’ TC yardım Heyeti ve imzalanmış ekonomik protokol bir şekilde uygulanıyor yine, ancak ‘sol ağırlıklı’ hükümetlerin tercihleri, ‘sağ ağırlıklı’ hükümetlerin tercihlerine göre çok daha ‘insani’, ‘demokratik’, ‘hak ve emekten yana’ oluyor.
2004-2009 döneminde görev yapan ‘sol ağırlıklı’ hükümet ile 2009-2013 arasında işbaşında bulunan ‘sağ hükümet’ arasındaki farkı hatırlayın mesela…
Ve bugünkü ‘sol ağırlıklı’ hükümetin nelerle uğraştığına bakın bir…
‘Enkaz’ edebiyatı yapılmıyor, ama ortada tamir bekleyen çok yıkıntı var.
Başta kamu çalışanlarının maaş ve özlük hakları olmak üzere, çalışma yaşamıyla ilgili yasal düzenlemeler, asgari ücret, BRT ve TAK’a bakış açısı, sivil topluma yaklaşım ve daha birçok örnek vardır ‘sağ’ ve ‘sol’ hükümetler arasındaki ‘farklar’ı fark edebilmek için…
**
Ya ‘kolay unutan bir toplum’uz biz, ya da ‘sado mazoşist eğilimler’ içindeyiz!
‘Sağ’ ağırlıklı hükümetlerin toplumu nasıl gerdiğini, kazanılmış hakları nasıl budadığını, demokrasi elbisesini nasıl daraltmağa çalıştığını, toplumsal onur dahil birçok değeri nasıl ayaklar altına aldığını nasıl unutabiliriz ki?
Çok geriye gitmeğe gerek yok.
Yakın tarihimizde KTHY çalışanlarının sokağa atılmasını, emekli maaşlarına göz dikilmesini, sendikaları bitirmeye dönük ‘aidat düzenlemesi’ içeren yasa çıkarma girişimlerini, asgari ücretin tam iki yıl boyunca bir kuruş artırılmayışını, eşel-mobilin donduruluşunu, kurultay istihdamlarını unutmak mümkün müdür?
Daha gerilere, eskilere gidersek…
Derin devletin barış güçlerine dönük ‘cadı avı’nı, BRT ve TAK’ın ‘borazan’ rolünü, “eylem sürerken eylemcilerle görüşmem” diyen ülke yöneticilerini, siyasal görüşü nedeniyle sürülen, baskı gören, ötekileştirilen insanların uğradığı haksızlıkları unutmak mümkün müdür?
**
Bunların hiçbirini unutmak olası değil.
Özellikle de sendikaların, sivil toplumun ‘sağ’ ile ‘sol’ hükümetler arasındaki farkı unutmadan hareket etmesi lazım.
Zira ‘sol’un zarar görmesi, geriletilmesi demek ‘sağ’ın yeniden toparlanmasına ve ‘nerede kalmıştık’ diyerek yeniden bütün kazanımları tırpanlamasına yardımcı olmaktan başka bir işe yaramıyor!
Kuşkusuz, sendikalar ve sivil örgütler hükümetle zaman zaman çatışacak. İşin doğasında var bu…
Ama ‘uzlaşı’ da var işin doğasında ve bunun zorlanmasında, hak mücadelesi verilirken ‘bağcıyı dövme’meğe dikkat edilmesinde sayısız yarar vardır.
Çünkü yukarıda anlatılan ‘döngü’den başka bir sonuca götürmez bu kimseyi ve günün sonunda ‘son pişmanlık’ noktasına varılır, toplum kaybeder.
İşin özeti şu: ‘Vur, ama öldürme!..’