Fayka ARSEVEN KİŞİ
CTP Milletvekili Salahi Şahiner, “hükümetin KIB-TEK’te ihalesiz yaptığı yakıt alımları ile vurgun yapıldığını, birilerinin bu ihalelerden rüşvet aldığı iddialarının ortada dolaştığını, Sayıştay Başkanlığı’nın tüm bunlara suskun kaldığını” söyledi.
Şahiner, “Bu hükümet usulsüzlüklerin, vurgunun en kötüsü de vicdansızlıkların bir hükümetidir” diyerek, “Bu hükümette vicdan namına bir şey yoktur. Birileri vurgun yapsın, birilerinin cebine yüz milyonlar girsin diye Kıbrıs Türk halkının cebinden çalınıyor” şeklinde konuşt.
Bu hafta CTP Milletvekili Salahi Şahiner ile KIB-TEK’te yaşananları konuştuk.
YENiDÜZEN: KIB-TEK’te son durum nedir? ‘Vurgun var’ açıklamalarınız olmuştu. Bir mahkeme süreci de yaşandı. Son gelişmeler nelerdir?
Salahi ŞAHİNER: Vurgun Erhan Arıklı döneminden başladı. Bunun kılıfını da zamanında Erhan Arıklı nasıl yapmıştı? ‘İhalelerde bir vurgun var, ben bu vurgunu önleyeceğim. Taşımacılık bedelini düşüreceğim. Güvenli devlet kuruluşu TPIC’ten yakıtı getireceğim’ bahanesiyle sürekli olarak ihaleyi erteledi. Kendi yönetim kurulu başkanı aracılığıyla ‘gel ihaleye gir, merak etme paranı ödeyeceğiz, seni idare edeceğiz’ diye TPIC’i ihalenin içerisine çekmek için sayısız görüşmeler yaptı. Bu şirket geçtiğimiz dönem içerisinde katılmış olduğu ihaleye sahte evrak sundu. Bunun adı ihale sürecine fesatlık karıştırmaktır ancak buna rağmen bile ihaleyi kazanamadı.
Bu ülkeye 6 yıl boyunca akaryakıt ihalelerle geldi, hiçbir sıkıntı yaşanmadı. Hiç duyduk mu yakıt eksildi, kötü kaliteli geldi diye? Sadece bir kez %1 çıkması gereken Kükürt oranı, %1.06 çıktığı için ceza kesildi ve bu süreç de yüklenici firma tarafından mahkemeye taşındı.
Ama onun dışında ihaleler ile yaptığınız zaman düzgün bir şekilde akaryakıt geliyor. İhalesiz olduğu zaman ortaya çıkanları görüyoruz.
Maliye Bakanı Sunat Atun iken ilk işi ne oldu? Akaryakıt ihalesini iptal etti ve TPIC denilen şirketten alınması için yasa gücünde kararname çıkardı.
CTP olarak Meclis’te dedik ki; ‘Bu iş böyle olmaz. Global bir akaryakıt krizinin içerisinden geçeceğiz. Bu işi şeffaf ihalelerle yapın. Kim kazanırsa kazansın. Ama ihale ile yükleyici firmayı bağlıyorsunuz, teminat mektubu alıyorsunuz, rafine opsiyon belgesi istiyorsunuz. Bir ihale şartnamesinin altına imza attırıyorsunuz ve hiçbir şekilde akaryakıt temininin aksama imkanı olmuyor. Bu işi ihalelerle yaparsanız ne yakıt sıkıntısı yaşarsınız ne de yakıtın kalitesinden şüphe edersiniz.’
TPIC sonuçta yakıt bulamadı. Sunat Atun yurt dışında hac görevini yerine getiriyorken, ülke yazın en sıcak günlerinde yakıt yok diye karanlığa gömüldü. En sonunda gittiler elden teklif aldılar. Bakanlar, bakanların atamış olduğu danışmanlar ve yönetim kurulu üyeleri gidiyor elden, belli başlı firmalardan teklif alıyor ‘bana bu yakıtı taşı’ diye. İşte bedelini halkın ödeyeceği vurgunun zemini böyle hazırlanıyor.
İhalelerle yaptığımız zaman taşımacılık 32-38 dolar bandında gerçekleşiyordu ve buna ek olarak yakıtın o günlerdeki borsa fiyatı üzerinden ödeme yapıyorduk. Taşımacılık fiyatını düşük getiren ihaleyi kazanıyordu. Gittiler bu dönem içerisinde en fazla 38 dolara yapılan taşımacılık bedelini 150 dolara yaptırdılar. Vurgun budur işte. İlgili şirket siyasi atanmışlar tarafından bilinçli olarak elden teklif usulü ile ülkeye çağrıldı. İddialara göre bu şirket sahipleri ortalıkta ‘ben TC’den belli başlı siyasilerin yakınıyım’ diyerek ihaleden rant sağlamaya çalıştı.
150 dolara yaptırılmış olan taşımacılığın ihale bedeli 34 dolar olarak açıklanmıştı. İhale zamanında açılmış ve sonuçlanmış olsa idi artı eksi yüzde 25 bandında ihale kapanacaktı. Çünkü Mart-Nisan aylarında gemi bulmak daha kolaydı. Dolayısıyla yıl boyunca taşımacılığı belki de 40 doların altında yapabilecektik. Fakat şimdi 150 dolardan alım yapıldı, bununla birlikte piyasa değeri taşımacılığıyla birlikte 800 dolar olan yakıta 1350 dolar ödedik (Yaklaşık 6 bin ton için).
“Bu saatten sonra iş bilmezlik demeyeceğim, işini çok iyi biliyorlar, çok beceriklidirler bu işlerde fakat bu becerileri bu iş birlikleri sadece vurguna çalışıyor. Belli başlı firmalara vurgun yapabilmeleri için kapı aramaya çalışıyorlar.”
Bunlarla birlikte ortaya çıkan vurgun KIB-TEK’i zarar ettirdi. Birilerine peşkeş çektirdikleri bu doğrudan alımlarla birlikte, KIB-TEK’in takriben 300 milyon TL’ye yakın zarar etmesine neden oldu. Yakıt alımına çok büyük paralar ödedik, bununla birlikte elektriksiz kaldık. Halkımız, işletmeler zarar gördü.
Yakıtsız kaldığımız zaman döndük AKSA’dan daha fazla elektrik aldık. İddialara göre AKSA’ya ödememiz gereken borç yine 1 milyar TL’ye çıktı. Çünkü fahiş fiyata, almamız gerekenden daha çok elektrik satın aldık. Döndük Güney Kıbrıs’tan; mahsuplaşma esasına göre değil, bedelini ödemek şartı ile tekrar fahiş fiyata elektrik satın almak zorunda kaldık
KIB-TEK’in yakıt alımından elde ettiği zarar, Güney Kıbrıs’a ödenen fahiş alım bedeli, AKSA’dan daha fazla satın almak zorunda kaldığımız için oraya ödeyeceğimiz kira bedeli ile birlikte takriben kurum 300 milyon TL zarar etmiştir.
Fakat bunun büyük bir kısmı da birkaç şirketin cebine girmiştir, Bakanlar Kurulu üyelerinin veya onların atadığı yönetim kurulu üyelerinin işaret ettiği şirketler…
“Vurgun için kapı aralanıyor”
YENİDÜZEN: Rüşvetin ispatı olmaz deniliyor ama rüşvet var diyebilir miyiz?
Salahi ŞAHİNER: Rüşvet kokusu var. Fakat bunu, polisin yapacağı tahkikat sonuçlandıracaktır. Bu, artık uluslararası bir soruşturma gerektirir. Bizim sadece KKTC’de yapacağımız bir soruşturma bunu çözemez.
Hükümet, yasa gücünde kararname yetkisini elden, şaibeli alım yapmak için kullanmak yerine, ihale sürecini kısaltılıp şeffaf bir şekilde sonuçlandırabilirdi.
İhale süreci doğru yönetilebilirdi. Biz CTP olarak bunları defalarca söyledik. Fakat bilinçli ve organize şekilde hükümet yetkilileri ve atanmışları tarafından kurum zarar uğratıldı. Elektriğe yapılan zammın nedeni de budur. Zam bu kadar yüksek olmak zorunda değildi. Halkın sırtına yüklenen bu %40’lık zammın esas amacı, yapılan vurgunun faturasını zamanında ödeyebilmektir.
Ama bu saatten sonra iş bilmezlik demeyeceğim, işini çok iyi biliyorlar, çok beceriklidirler fakat bu becerileri bu iş birlikleri sadece vurguna çalışıyor. Belli başlı firmalara vurgun yapabilmeleri için kapı aralıyorlar.
Başka bir şey daha yaptılar; ihale şartnamesini değiştirdiler. Değiştirilen ihale şartnamesi ile, yarın yapılacak ihaleye herkes girebilir. Çünkü rafineri opsiyon belgesi zorunlu evrak olmaktan çıkarıldı. Bu yakıt rafinerilerde üretilir. Bu yakıt, yakıt tüccarları tarafından üretilmez. Dolayısıyla KIB-TEK olarak kendini garanti altına almak için mutlaka bir rafineriden bana yakıtın geleceği rafineriyi ve bu yakıtın opsiyon edildiğini belgelemek zorundadır. Bu şartı kaldırdılar. Sadece 1 yıl boyunca bu işi yapan ve hiçbir tecrübesi olmayan bir şirket şimdi ihaleye katılabilir ve hatta ‘bir tüccar var bana 200 bin ton yakıtı verecek bende bundan alırım” diyen bir şirket bu ihaleye girebilir. Yani önümüzdeki dönem ihale sonuçlanacak olsa bile ciddi olmayan firmalar, bu işten anlamayan, organizasyonu iyi olmayan gemi havuzlarına erişimi olmayan rafineri ile bağlantısı olmayan firmalar sağdan soldan yakıt bulup ülkemize getirmeye çalışacak, getiremeyecek veya kalitesiz yakıt gelecek.
Bunlar belirli firmaların talepleri doğrultusunda yapılan değişikliklerdir.
“Geçtiğimiz yıl yapılan idari ve teknik şartname ile bu yıl yapılan şartname arasındaki değişiklik için gerekçeleriniz nelerdir?” diye soracağız. Çünkü bunlar adrese teslim TC’deki siyasilere yakınlığının olduğunu söyleyen isimlere ihalelerin verilebilmesi için bilinçli olarak yapılan değişikliklerden ibarettir. Fakat olan halka oluyor. Çünkü tüm bu yolsuzlukların ve vurgunların bedelini faturalara ekliyorlar. İnsanların alım gücünü bir kez daha düşürüyorlar. Gerçekten tuzu kokuttular. Çok pis kokular geliyor. Rüşvet kokularından tutun da daha önümüzdeki dönemde ülke gündemini yoğun bir şekilde meşgul edecek olan haberlerle karşı karşıya kalacağımız günler bizi bekliyor.
YENiDÜZEN: Vurgun, rüşvet var diyorsunuz ve bunlar önemli iddialar. Polis, Yargı, Sayıştay bu konun neresinde?
Salahi ŞAHİNER: Bu yapılanlar UBP’nin kirli çamaşırıdır. Sayıştay, sanki bu vurguna, yolsuzluğa devam demek için orada misyon üstlenmiş bir kurum haline getirildi. Sayıştay Başkanı’na birebir de söyledim. Suç unsuru teşkil eden ve kurumun zarara uğratıldığı uygulamaları kendisine ilettim. Fakat üzerinden günler geçiyor, kurum yüz milyonlarca liralık zarara uğruyor, Sayıştay da buna göz yumuyor ve bu raporlar zamanında açıklanmıyor. Oysa Sayıştay belli dönemlerde hızlı hareket etmeyi, siyasi davranıp da raporlarını açıklamayı biliyordu fakat bu dönemde bunlara göz yumuyor.
Polisimiz elinden geleni yapıyor. Fakat polisimizin elindeki kadroyla, personelle gerek teçhizat, ekipmanla gerek yasal düzenlemelerle yapabileceği bu kadardır. Polis teşkilatımızın önünü açacak girişimleri yapmak hükümetin görevidir. Ancak merkezi hükümet polis teşkilatına gereken katkıyı vermedi ve bunun cezasını da halk ödüyor.
Mahkemeler bu dönem içerisinde hızlı hareket ediyor. Fakat şark kurnazlığı yapan hükümet ile karşı karşıyayız. Siz bir yasa gücünde kararname ile yapılacak olan işlemlere ara emri davası açıyorsunuz aynı zamanda esasına da dava açıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi’nde görüşülecek. İlgili avukat diyor ki; “Beni atamışlar ama benim haberim yoktu. O yüzden davayı okuyamadım. Bana zaman verin.”
Bir hafta zaman veriliyor o süre içerisinde yasa gücünde kararname yürürlükteyken, 60 bin ton için İçkale firması ile anlaşma imzalanıyor. Ondan sonra sabahında görüşülecek olan davaya konu olan yasa gücünde kararname geri çekiliyor.
Bu bir şark kurnazlığıdır. Yasa gücünde kararname yürürlükteyken, o dönem içerisinde yapmış olduğu anlaşmalar yürürlükte kalıyor fakat yasa gücünde kararname yok.
Fakat biz ne yaptık? Ara emrinin ileriye götürülmesi mümkün değildi. Çünkü ortada yasa gücünde kararname yok. Ara emri alınana kadar imzalanan anlaşmalar yürürlükte. Biz de esasına ilişkin davayı geri çekmiyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kararı bekleyeceğiz. Çünkü biz bununla ilgili polise suç duyurusunda bulunacağız ve bu konuda şikayetçi olacağız; “Bakın hukuka aykırı bir işlem yapıldığı için kurum zarara uğratıldı deyip, elimizi güçlendireceğiz.”
Güllük gülistanlık zannediyorlar ama bu anlaşmaların altına imza atan arkadaşların hepsi yargılanacak.
YENİDÜZEN: UBP’nin niyeti KIB-TEK’i özelleştirmek ise neden özelleştirmiyor da bu kadar olaylı yollara başvuruyor?
Salahi ŞAHİNER: KIB-TEK’in özelleştirilmesini isteyen bir UBP vardı. Bunun esas nedeni de Türkiye’den gelen “Siz KIB-TEK’i yönetemiyorsunuz, özelleştirin.” talimatlarıydı.
Özelleştirme kendileri istese bile, böyle bir niyet koysalar bile asla gerçekleşmeyecek. Çünkü bu toplum ve CTP buna asla ve asla geçit vermeyecek. Fakat bence UBP yelkenleri başka tarafa çevirmiş gibi duruyor. Bu kadar büyük bir vurgunun olmuş olduğu bir noktayı özelleştirmek isteyecek mi emin değilim. Çünkü buradaki pastanın ne kadar büyük olduğunu görüyorlar.
CTP geldiği zaman herhangi bir şekilde bir ihalenin ertelendiğini, geciktirildiğini veya belli bir firmaya peşkeş çekildiğini duyuyor muydunuz?
İhaleleri bile duymuyorduk. İhaleler açılır, kapanırdı yakıt bize gelirdi, hiçbir şekilde de ne yakıtımız eksilirdi, ne kötü kalite gelirdi. TPIC denen şirketle 2010’ndan 2015’e kadar Sunat Atun imzaladığı anlaşma ile fahiş fiyatla ve çok kötü kaliteli yakıt 5 yıl boyunca bu ülkeye getirildi. Esentepe ve bölge halkını zehirlendi. CTP iktidara geldiğinde Çevre Yasası’nda yaptığı bir değişiklikle ülkeye daha kaliteli yakıt getirilmesinin önü açtı. Şeffaf ihaleler ile uygun fiyata, tedarik zincirinde bir sıkıtı yaşanmadan yakıt getirildi. Milyonlarca dolarlık santral ve alt yapı yatırımı yapıldı. Yapılan her bir yatırımın altında CTP’nin imzası vardır.
Ama UBP, KIBTEK’te sürdürülebilir bir yapının önüne takoz koymak için herşeyi yaptı. İhaleleri birilerine peşkeş çekmek için, ihalelere fesat karıştırdı.
CTP hükümetten gitmeden önce, kurumun trafo, sayaç, kablo, akaryakıt eksiği yoktu. Fakat UBP geldiği zaman ne yapıyor? Yapılması gereken yatırımlar erteleniyor, kurumun ambarları boşaltılıyor, KIBTEK borç batağına sürükleniyor ve her zaman CTP geldiğinde UBP’den kalan enkazı devralıyor. CTP’nin düzlüğe çıkardığı kurumları borç batağına sürükleyerek enkaza dönüştürmek istikrarlı bir UBP geleneği haline gelmiştir.
Düşünün 3-5 ay sonra seçim olacak ve CTP tek başına iktidara gelecek, KIB-TEK’i Özdil Nami’nin bıraktığı haline bakalım bir de şimdi alacağımız haline bakalım. Tam anlamıyla savaş sonrası enkaz. Fakat kurtaracağız ve asla ve asla özelleştirmeyeceğiz. Çünkü KIBTEK’in özelleştirilmesi Kıbrıs Türk halkına pahalılıktan başka bir şey getirmez.
Sen eğer 3350 TL fatura ödüyorsan 600 TL’si sadece AKSA denilen şirkete gidiyor. AKSA olmasa sen 2750 TL ödeyeceksin. Peki AKSA’nın gittiği makinelerin yerine ben yatırım yaparsam ve çok vahşi yakıt tüketen buhar santrallerini mümkün olduğu kadar az kullanırsam, yani yerine KWS başına daha az yakıt tüketecek olan santraller için yatırım yaparsam elektrik faturanı 350 TL daha düşürme şansımız olur. Yani AKSA’nın gitmesi ve yapılacak olan santral yatırımları ile birlikte bugün 3350TL olan fatura 2400 TL civarına düşürülebilir.
Bugün elektrik fiyatlarına yüzde 30 indirim yapabilirsiniz. Nasıl? Yatırımla. Fakat bunun için de niyet olması gerekiyor. Bu hükümet usulsüzlüklerin, vurgunun en kötüsü de vicdansızlıkların bir hükümetidir. Bu hükümette vicdan namına bir şey yoktur. Birileri vurgun yapsın, birilerinin cebine yüz milyonlar girsin diye Kıbrıs Türk halkının cebinden çalacak olan vicdansız bir hükümettir.