Vatandaş bunlardan memleketin sorunlarına çözüm üretmelerini istiyor…
Onlar ise ne yapıyor?
Cumhurbaşkanlığı makamından, hastane başhekimliğine kadar, makam – mevki peşinde koşmanın kavgasını yapıyor.
Ne acınacak bir durum!
-*-*-
Sömürgecinin umurunda mı?
Gördüğümüz kadarıyla, onlar da bu makam – mevki kavgasını bayağı kışkırtıyor!
-*-*-
Tatar, Bursa’ya kestane toplamaya davet ediliyor…
Sucuoğlu’na selam verilmiyor…
Ertuğruloğlu ise “Başkan, yardımcısı ve dışişleri bakanı” tarafından kabul ediliyor.
-*-*-
Tam bir siyasi skandal!
Tam bir rezalet!
Ve bunları yazdığımız için “biz hain”, “onlar kahraman!”…
Yazıklar olsun!
Tümüne!
-*-*-
Bakar mısınız?
İki Toplumlu Eğitim Teknik Komitesi, ara bölgede bir etkinlik düzenlemiş…
Anında Türkiye’den kontrol edilen yerel ve Türkiye’nin karanlık odaklarının acentesi faşistler faaliyete geçti!
“Kimdir çocuklarımızı Rumlarla birlikte kültürel etkinliğe gönderen?”…
Hem soruyorlar, hem vuruyorlar!
-*-*-
Ersin Tatar panikliyor!
“Ben değilim, ben değilim, ben değilim” demeye başladı bile!
“Gızma be bağa, gızma be bağa” moduna bağladı!
-*-*-
Ama kasten yapılıyor bu gibi şeyler!
İşbirlikçiliği pekiştirmek, kuklalığı sağlamlaştırmak için!
Olman da kukla aniden ipi koparır!
-*-*-
Özellikle Sucuoğlu’na yapılan tam da budur!
Tatar, yolu tam buldu; hiç hata yapmıyor o konuda!
Yüzde yüz biat; mutlak itaat!
-*-*-
Milliyetçi gazeteciler, faşistleşmiş eski solcular “Rumlarla işbirliği yaptıran kimdir?” diye vuruyor da vuruyor!
Biri, “Bu ihanetin sorumlusu Eğitim Bakanı Nazım beydir” diyor, öteki, “hayır, Ersin Tatar’dır” diye yazıyor…
-*-*-
Girne Hastanesi’ne başhekim atayamadılar…
Çünkü orada, bu işi cidden hak eden bir başhekim var; bir de UBP’deki yer kapma kavgasında “bizim de hakkımız” diyenler var…
Bakanlar, vekiller devrede.
Eski başhekim hala görevde.
Sağlık Bakanı bir başka doktoru da görevlendiriyor.
Hastane huzursuz, doktor huzursuz, hemşire huzursuz, herkes huzursuz!
UBP’li makam – mevki kavgasında!
-*-*-
Kıb – Tek Yönetim Kurulu belirlendi.
İsimler açıklandı.
Başbakan’a öyle bir baskı, öyle bir baskı yapılıyor ki, yönetim kurulunun ataması bu satırları yazdığım saate kadar resmi gazetede yayınlanamadı.
“Bizim adamımız da yönetim kurulunda olmalı” diyenler var…
Ülkenin en önemli kurumu çaresiz durumda ama onların tek derdi var, “biz de yiyeceğiz!”.
Türkiye’nin derdi mi?
Türkiye’nin öyle bir derdi yok ki; suyu bağladık, elektriği de bizim çocuklardan birine verdik mi; eşşek tepsin Kıbrıslıyı!
-*-*-
Artık Tatar’ın da UBP’nin de ne olduğunu herkes biliyor…
Kesinlikle sadece dosta, hısıma, akrabaya, partiliye “yer kapmaca”, “kredi vermece” oynayan acizler ordusu…
Nasıl mı?
“Rum bizi kesecek, Anavatansız olmaz” diye bör bör bönürerek!
Sadece bunu yapıyorlar!
E haliyle sömürgecinin de çok işine geliyor!
Hep yalan söyleyerek!
Hep bizi kandırarak!
“Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin yanındayız” diyerek!
-*-*-
Siz kimin yanındasınız bellidir, boş yere yalan söylemeyin!
-*-*-
Bu ülkeyi gerçekten ve yürekten sevenlere ise iki şans kalıyor: Direnmek veya kaçmak!
Ya direneceğiz, ya kaçacağız!
-*-*-
Haaaa, bu memleket; bu toprak bizim mi?
Gerekirse, uğruna ölmeliyiz diyorum!
Toprak, uğrunda ölen varsa vatandır!
Unutmadan ama affederek,
birlikte yaşamak zorundayız!
Kıbrıs’ta öldürülenlerin sadece “Müslümanlar ve Türkler” olduğunu sanan veya doğruları bildiği halde, öyle bir algı yaratmaya çalışan “kafalar” var!
Oysa Milattan Sonra’ya bakarsanız, 170 yılında, Yahudilerin sadece Salamis şehri ve civarında öldürdüğü Yunanlı sayısı 250 bin civarındadır…
Bu katliam, Kıbrıs’ın bilinen en büyük insan kıyımıdır aynı zamanda…
-*-*-
1570 yılında Venedik Ordusu, Lefkara Katliamı’nı yaptı…
Birçoğumuz bunu hiç bilmez…
Katolik Venedik Ordusu, Lefkara köyünde 1570’te 400 Kıbrıslı Rum Ortodoks’u katletti…
Hatta bu yüzden, o bölgedeki Rumlar, Osmanlı Ordusu’nu hep “kurtarıcı” olarak gördü…
-*-*-
Aynı yıl, yani 1570’te, Osmanlı Ordusu, Lefkoşa’da 20 bin kişiyi öldürdü…
Yaklaşık 250 sene sonra, 9 Temmuz 1821’de, Osmanlı Ordusu, Lefkoşa’da 486 Kıbrıslı Rum’u mezara gönderdi…
-*-*-
Ve 1958 yılına kadar “toplu öldürme” olmadı…
Gönyeli’de 12 Haziran 1958’de, Kıbrıslı Türk siviller, İngiliz kışkırtmasıyla 8 Kıbrıslı Rum’u öldürdü…
-*-*-
1963 Kanlı Noel’inin hemen akabinde 364 Kıbrıslı Türk ve 174 Kıbrıslı Rum karşılıklı olarak öldürüldü…
Akabinde, Kıbrıslı Rum milisler ve polisler, Mağusa’da 16, Ağrotur ve Dikelya’da 11, Köfünye’de 26 kişiyi katletti…
Bunlar sadece bazı rakamlar…
Birer, ikişer, üçer, karşılıklı öldürmeler hep oldu…
-*-*-
Ve 1974’e geldik…
Aleminyo’da 14 Kıbrıslı Türk topluca öldürüldü…
Sisklip’te (Akçiçek), 3 Ağustos 1974’te 14 Kıbrıslı Rum, Kıbrıslı Türk milisler ve Türk ordusu mensuplarınca yine topluca öldürüldü.
-*-*-
14 Ağustos’ta Atlılar, Muratağa ve Sandallar’da 126 Kıbrıslı Türk ve Taşkent’te 84 Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum milisler tarafından topluca katledildi.
Angolem’de aynı aileden baba, anne ve kızı ile iki adam olmak üzere toplam 5 Kıbrıslı Türk topluca katledildi.
-*-*-
Aynı günlerde, Eftakomi’de 12, Mağusa Prastyo’sunda 8; Aşa ve Sinde’de esir tutulan 84 olmak üzere 120 Rum topluca öldürüldü.
-*-*-
Çatışmalarda ölenlerin dışında, bu rakamlar, toplu katliam kabul edilenlerden bazılarıdır…
1960’lardan 1974 yılı Ağustos ayı sonuna kadar yaşanan çatışmalarda öldürüldüğü tahmin edilen “resmi kayıp kişi sayısı”, 493 Kıbrıslı Türk ve bin 508 Kıbrıslı Rum’dur… Kayıp Şahıslar Komitesi tarafından 2006’dan bugüne kadar bin 177 kayıp kalıntısına ulaşıldı ve bunların bin 24’ünün kimlik tespiti de yapıldı. Hala 825 Kıbrıslı Rum ve Türk kayıp kişi bulunmaktadır.
-*-*-
Herkes öldürdü…
Sadece bir taraf öldürmedi…
Önemli olan bundan sonra öldürmemek için, birlikte yaşamayı “unutmadan, affederek”, başarabilmektir…
Kuzey’deki “psefto” devletin başkanını Bursa’ya kestane yemeye davet edenler; Kuzey’deki hükümetin seçilmiş başkanını; seçilmemiş dışişleri bakanına gösterdikleri ilgiyle resmen “deli” etmeye çalışırken; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı da bu arada Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde ile görüşüyordu… Egemen ve eşit mi dediniz? Hadi oradan!