Yakın akrabalarımız maymunlar gibi… El ve ayaklarımızı aynı mükemmellikle kullansaydık diye düşündük… İşten eve geldiğimizde… Yine merdiven mi çıkardık yoksa keyfimiz yerindeyse yağmur borularından dördüncü kata çıkıp, açık pencereden içeri girip, sürpriz yapmayı mı denerdik?
AĞAÇKAKANIN gagası gibi bir burnumuz olsaydı, alet çantasında testere türü kesiciler yer almayacak, burnumuzla tahta oyma yapabilecektik. Böylece sanatta “usta eller” den değil, “marifetli burunlardan” söz edilecekti.
Neriman Cahit
Hâlâ daha unutmadım Lisede bize verilen bir kompozisyon ödevini… “İnsanlar hayvan olsaydı…”
“Aslan Sosyal Demokratlar…”, “Tilki gibi kurnazsın, kedi gibi hep, dört ayak üzerine düşüyorsun…”
Bu cümleler, günlük yaşamımızda hayvanların ‘üstün özelliklerini’ kişilere aktararak kurduğumuz cümlelerden sadece birkaçı… Benzeri, pek çok cümle kuruyoruz, ‘yaşadığımız anlar ve olaylarla ilgili; çünkü hayvanlar, binlerce yıldır imgelememizde büyük yer tutuyor…
***
Peki ama hayranlığımızı kazanan hayvanların özellikleri, insanda var olsaydı nasıl olurdu… Hiç düşündünüz mü?..
Ben oturdum ve insanın: İNSAN GİBİ YAŞAMADIĞI ve DAVRANMADIĞI GÜNÜMÜZDE… BÖYLE BİR YAŞAMIN NASIL OLACAĞINI DÜŞLEDİM… BİR DOSTUMLA…
MAYMUNLAR GİBİ…
Örneğin: Yakın akrabalarımız maymunlar gibi… El ve ayaklarımızı aynı mükemmellikle kullansaydık diye düşündük…
İşten eve geldiğimizde… Yine merdiven mi çıkardık yoksa keyfimiz yerindeyse yağmur borularından dördüncü kata çıkıp, açık pencereden içeri girip, sürpriz yapmayı mı denerdik?
Bu bir tercih meselesi ama yolcu otobüslerinin açık kapısına tutunarak yolculuk etmenin pek keyfili olacağı kesin…
Eğer maymunların bu özelliği gibi özelliğimiz olsaydı, futbol dünyasının en büyük transfer ücretini yıldız kaleciler alacaktı. Ayakkabılarımız da sert köseleden değil, ince, yumuşak deriden eldiven biçiminde yapılacaktı.
Böyle bir yeteneğimiz karşısında ‘Hırsızlığın’ bir erdem olup olmadığı felsefenin en önemli tartışma konularından biri olacaktı ama işyerlerindeki yaşantının çok daha yaratıcı olacağı da bir başka gerçek. “Dört Elle Çalışmak” bir deyim olmaktan çıkacak, ‘normal’ sayılacaktı… Sırtımızı kaşımak ise müthiş keyifli olacaktı…
Maymunlar gibi ellerimizle ayaklarımızı aynı yetkinlikte kullandığımızda sinemanın starları büyük kolaylıklar yaşayacaktı… En azından, tehlikeli sahnelerde dublöre gereksinim duymayacaklardı. Besteciler iki el piyano için değil ‘dört el piyano’ için beste yapacaklardı…
Böyle bir özelliğimiz olduğunda yalnız sevişirken bir sorun çıkabilir, arzunun doruklarındayken sekiz kolla ortak ezgiyi yakalamak, biraz güçleşebilirdi…
BİR RADAR SİSTEMİ…
KAPLUMBAĞALAR gibi uzun ömürlü olsaydık, cinsel aktivitemiz yüz yaşında bile doruğunda olacaktı. Ama bu da, yeryüzünde, nüfus patlaması gibi olağanüstü büyük bir sorunu karşımıza dikecekti.
YARASALAR gibi ses dalgaları yayan bir radar sistemimiz olsaydı, belki de dünyada hiç TRAFİK FACİALARI yaşanmayacaktı…
KÖPEKLER ve SANSARLAR gibi çok gelişmiş, hassas bir burna sahip olsaydık, yabancı diyarlarda kaybolmak gibi bir sorunumuz olmayacaktı. En önemlisi zil çaldığında, kapıyı açmadan, havayı bir koklamakla kimin geldiğini anlayacaktık… Yine köpekler gibi sadık olmayı bilseydik, aldatma faciaları, zina davaları, boşanma istatistikleri sıfıra inecekti…
ATLAR… Bu zarif hayvanlar gibi güçlü önsezilerimiz olsaydı, deprem yangın gibi birçok felaketi önceden fark edip gerekli önlemleri alabilecektik…
KARINCALAR gibi çalışkan olsaydık, bugün yeryüzünün tüm hammaddelerini tüketmiştik…
KEDİLER gibi güçlü bir yön ve denge yeteneğimiz olsaydı, pusulaya pek ihtiyacımız olmayacak, öyle ikide birde düşünüp sağımızı solumuzu tehlikeli biçimlerde yaralamayacaktık… KARANLIK FOBİSİ gibi bir psikolojik sorunumuzsa hiç olmayacaktı… Kör karanlıkta bile çevremizi çok rahat görebilecektik…
BALİNALAR gibi bir seks anlayışımız olsaydı ‘tekeşlilik’ sapıklık sayılacak, ‘grup seksi’ olağan kabul edilecekti…
PİRE, güçlü sıçrama yeteneği olan bir canlı türü. Bedeninin 60 misli yükseğe zıplayabiliyor. Onlar kadar zıplayabilseydik yüksek atlama rekorları 200 metre sınırlarını zorlayacaktı…
ÖRÜMCEKLER gibi ağ yapabilseydik, yaşam müthiş keyifli olacaktı. ‘Asansör’, ‘hamak’ gibi araçlar icat edilmeyecekti. Dağcılık sporu ise Jogging ya da parkta yürüyüş gibi sıradan ve tehlikesiz bir spor olacaktı…
KIRKAYAKLAR gibi bir sürü bacağımız olsaydı, yere çok sağlam bastığımız gibi kimse ayağımızı kaydırmaya cesaret edemeyecekti.
Ayakkabı sanayi ise çok para getiren bir meslek olacaktı…
Gözlerimiz BALIKLARIN gözleri gibi olsaydı, kozmetikte renkli far imalatı gelişmeyecekti, çünkü balıkların gözkapakları yoktur.
AĞAÇKAKANIN gagası gibi bir burnumuz olsaydı, alet çantasında testere türü kesiciler yer almayacak, burnumuzla tahta oyma yapabilecektik. Böylece sanatta “usta eller” den değil, “marifetli burunlardan” söz edilecekti.
YILAN, KROKODİL, KAPLAN ya da VİZONLARDAKİ gibi değerli bir derimiz olsaydı, derimizin yüzülmesi halinde hesabı çevreciler değil Ağır Ceza Mahkemesi Reisi soracaktı…
İNSAN GİBİ İNSAN OLABİLMEK…
Evet, hayvanların bazı özellikleri bizde olsaydı, her şey çok FARKLI olacaktı. Yaşantı farklı, uygarlık farklı…
Belki daha kolay, belki daha zor…
Ama şöyle bir soru geliyor akla… Eğer bizler İNSAN GİBİ İNSAN olsaydık, dünya nasıl olurdu?..
Savaşlar, açlık, yoksulluk, iktidar kavgaları, doğanın dengesinin bozulması, çevre kirliliği, CIA, KGB, MOSSAD, kız kaçırma, ırza tecavüz, kapkaççı düzen vb. yine olur muydu acaba…