Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu TAK Ajansı’na verdiği mülakatta çok da yeni bir şey söylemedi. Zaten bugünlerde ‘egemen eşitlik’ ya da ‘iki ayrı devlet temelinde çözüm’ dedikleri, yarım yüzyıl öncesinden beridir kullanılan ‘Ya Taksim Ya Ölüm’ siyasetinin ambalaj değiştirmiş halinden başkası değil.
Bırakın ki Ertuğruloğlu hiçbir zaman federal bir çözümden yana olmadı, aslında adada iki toplumun ortaklığına, işbirliğine de karşı oldu. Bu yönüyle ‘tutarlı bir siyasetçi’ olduğu, kimileri gibi ‘oryantalist’ davranmadığı söylenebilir.
Tahsin Ertuğruloğlu’nun görüşleri, düşünceleri kuşkusuz kendisine aittir ve dilediği gibi düşünebilir, herkes gibi o da görüşlerini ifade edebilir.
Bunda bir beis yok.
Lakin şu sırlarda yeniden oturduğu Dışişleri Bakanlığı makamı hasebiyle, söyledikleri toplumsal bir anlam da ifade eder. Sanki Kıbrıslı Türklerin fikriymiş, genel kabul gören siyaset bunlarmış gibi bir algı yaratabilir.
Bu yüzden bazı söylediklerinin üzerinde durmak gerekiyor.
**
Bakın ne dedi Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu dün çıkan röportajında:
“Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, Cenevre'deki konferansta egemen eşitliğe dayalı çözüm hedefli müzakere zemini oluşturulamaması halinde Türk ulusunun Doğu Akdeniz'deki güvenlik ve çıkarlarının kalbi Kıbrıs'ta ne yapılacağına Anavatan Türkiye ile birlikte karar verileceğini belirterek, ‘Kıbrıs Türkü'nün tek seçeneği, Rumlarla ortak olmak değildir’ dedi...”
Cümlenin sonundaki görüşü ya da iddiası ayrıca tartışılabilir. Kıbrıslı Türklerin ‘seçenekleri’ ele alınabilir. ‘Rumlarla ortaklık’ dışında ne gibi alternatifler var, ona bakılabilir.
Mesele bu kısımda değil…
Mesele cümlenin ilk bölümünde…
Bir Kıbrıslı Türk olarak, hele siyasette yetkili bir makamda oturan bir kişi olarak Tahsin bey açık açık ‘Önce Türkiye’nin çıkarları’ demekten hicap duymuyor!
‘Önce kendi insanım’ demiyor!
‘Önce Kıbrıslı Türklerin çıkarları’ demiyor!
Öncelik sıralamasında Türkiye’yi Kıbrıs’ın, Türk ulusunun çıkarlarını Kıbrıslı Türklerin çıkarlarının önüne alıyor!
**
Elbette herkes dilediğini düşünüp söylemekte özgürdür.
Lakin kendi toplumsal çıkarlarımızı geriye itmek ve bunu bu şekilde ifade etmek bile hem üzücü, hem de haksızlık.
Mücadelenin her çeşidini vermiş, bedelin en ağırlarını defalarca ödemiş ve ödemeye devam eden Kıbrıslı Türkler böyle bir düşünce ile yönetilmeyi hak ediyor mu?
Bırakın işin bu tarafını, siyaseten de bu bir ‘kendi bacağına tuzak kurmak’tır.
Çünkü Tahsin Ertuğruloğlu yabancı muhatapları karşısına ‘Kıbrıslı Türklerin Temsilcisi’ olarak çıkıyor, öyle kabul ediliyor.
Peki ama kendi temsil ettiği toplumun çıkarlarını ‘ikinci planda’ tutan bir siyasetçinin karşı tarafta yaratacağı algı ne olabilir?
‘Türkiye’nin sözcüsü’…
‘Ankara’nın acentesi’…
Hani de biz ‘eşit egemenlik’ istiyorduk?
Bu ‘kılık’la kim ciddiye alır ki Kıbrıslı Türkleri artık?
Gerçekten de ‘geri dönülmez akşamın ufku’na doğru yol alıyoruz.